Görmeden gelme
Kolezyum
Günümüzde Roma’nın tartışmasız sembolü olan Kolezyum (Colosseum), dünyanın en ünlü yapılarından biri olarak tanınıyor. Yapımına İmparator Vespasianus tarafından 72 yılında başlanan, 80’de İmparator Titus zamanında tamamlan Kolezyum, çeşitli dönemlerde onarım görmüş anıtsal bir yapı. Roma imparatorlarının, halkı eğlendirmek için gladyatör dövüşleri düzenlettikleri bu arena, aynı zamanda hayvan avcılığı, infaz, ünlü savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar gibi çeşitli halk gösterileri için de kullanılmış. Kolezyum’dan zamanla barınak, dükkân, askeri depo, kışla ve taş ocağı gibi amaçlarla da faydalanılmış. Roma’nın en çok turist çeken mekânlarından olan Kolezyum her zaman kalabalık ve hareketli. Bu nedenle bilet gişelerinde karşılaşacağınız uzun kuyruklara hazır olmanızda fayda var. Kolezyum’u gezerken dönem kıyafetleriyle beliren Antik Çağ Roma askerleri ve gladyatörleri küçük ücretler karşılığında fotoğraf karelerinize konuk oluyorlar. Günün her saatinde turistlerin yoğun ilgisine sahne olan yapıyı, geceleri aydınlatıldığında da görmek lazım.
Vatikan Müzesi
Roma Katolik Kilisesi tarafından Rönesans Döneminde inşa ettirilen kilise, müze koleksiyonlarını ilk olarak 1500’li yılların başında oluşturmaya başlamış. Lakoon grup heykeliyle başlayan bu yolculuk, günümüzde dünyanın en önemli heykeltıraşlık eserlerine sahip olan bir müzeye dönüşmüş. Müzeye girmeden önce “efsanevi” kuyruklar konusunda duyduklarınız kısmen doğru olsa da, yılmayın. Çünkü müzede görecekleriniz beklentilerinizin çok üzerinde. Kuyrukta beklemek istemezseniz biletinizi internetten de satın alabilirsiniz. Müzede çeşitli dönemlerden çok sayıda eserin sergilendiği bölümler var. Klasik Eserler Müzesi, Antik Mısır Müzesi, Etrüsk müzesi, Lateran Profone Müzesi, halı, seramik, etnografya, harita ve yazıt galerileri, Sobieski Odası, dini sanat galerisi ve modern-çağdaş sanat galerisi gibi bölümler ilk akla gelenlerden bazıları. Ancak Vatikan Müzesi’nin en önemli ziyaret yeri, 1473 yılında yapılan Sistine Şapeli. Tavan resimleri Michelangelo tarafından yapılan bu şapeli gezerken yoğun kalabalığa hazırlıklı olmalısınız.
Borghese Müzesi
Kardinal Scipione Borghese tarafından toplanmaya başlanan Borghese koleksiyonu, günümüzde Antik Çağ, Orta Çağ, Rönesans ve modern-çağdaş sanat eserlerinden oluşuyor. Koleksiyonun zenginliğine, müzenin her yerinde tanık oluyorsunuz. Bu kadar çok eserin yanı sıra, 1807’de Dük Camillo Borghese’nin Napolyon’a sattığı 154 heykel, 160 büst, 170 kabartmayla 30 vazo ve sütun da burada olsa kim bilir müze nasıl olurdu diye düşünmemek elde değil. Napolyon Bonapart’ın kız kardeşi Pauline’in, ünlü İtalyan heykeltıraş Antonio Canova tarafından yapılan 1808 tarihli heykeli, 1838’den beri müzenin ünlü eserleri arasında yer alıyor. Müzede görebileceğiniz sanatçılar arasında Bernini, Caravaggio, Raphael, Raphael, Correggio ve Rubens ilk akla gelenlerden bazıları.
Çiçek Tarlası Meydanı
Roma gezilerinin olmazsa olmazı olarak nitelendirilebilecek yerler elbette meydanlar. Meydanlarıyla nam salan kentte Çiçek Tarlası Meydanı (Campo de’ Fiori), her zaman hareketli ve renkli olmasıyla tanınan küçük bir meydan. Günün her saati kalabalık olan meydanın ortasında, düşünceleri yüzünden 1600 yılında yakılan Keşiş Giordano Bruno’nun heykelini görebilirsiniz. Hem kent sakinlerinin, hem de turistlerin tercih ettiği bu sevimli meydan, tarih boyunca idamlardan yarışlara kadar pek çok olaya sahne olmuş. Meydan günümüzde yerel restoranlarıyla, kafeleriyle ve pazar günleri dışında her gün öğlen saatlerine kadar gezilebilen pazarıyla popülerliğini sürdüren bir Roma klasiği.
Capitoline Müzeleri
Capitoline Müzeleri, üç binadan oluşuyor ve CapitolineTepesi olarak bilinen yerde bulunuyor. Müzenin koleksiyonu, Antik Çağ’dan (Mısır, Yunan, Roma, Etrüsk), Orta Çağ’dan ve Rönesans’tan kalma heykeller, mozaikler, sikkeler, büstler, cam ve pişmiş toprak eserlerden oluşuyor. Müzenin bahçesindeki atlı Roma İmparatoru Marcus Aurelius heykelinin orijinali de müzede sergileniyor. 16. yüzyılın sonunda yaşamış ünlü İtalyan ressam Caravaggio’nun eserleri olan Good Luck (1595) ve Saint John the Baptist (1603) ile Flaman ressam Peter Paul Rubens’in Romulus and Remus (1612) adlı yapıtları müzenin keyifli sürprizlerden. MÖ 4. yüzyıldan Capitoline Venüsü, Bernini’nin Medusa’sı, Papa IV. Sixtus’un bağışladığı bronz heykeller ve MÖ 5. yüzyıl eseri dişi kurt heykeli müzede görebileceklerinizden sadece birkaçı.
Kutsal Melek Kalesi
Kutsal Melek Kalesi (Castel Sant’Angelo) olarak da bilinen yapı, aslında mimariden çok hoşlanan ve binanın tasarımını bizzat yapan İmparator Hadrianus’un MS 130 yılında kendisi için yaptırdığı anıt mezar. Bina daha sonra papalar tarafından kale olarak kullanılmış. Biraz ilerideki San Pietro Bazilikası’yla arasında bir geçiş yeri yapılmış, böylece papalar herhangi bir işgal sırasında kaleden kiliseye veya kiliseden kaleye sığınabilmişler. MS 590 yılındaki veba salgını sırasında Papa Gregorio Mango, Tanrı’dan şifa dilemek için halkı bir dua yürüyüşüne davet etmiş. O sırada kalenin tepesinde, kılıcını kınına sokar vaziyette olan Baş Melek Mikail görünmüş, felaketin sona erdiğine inanılmış ve tepeye meleğin heykeli yerleştirilip, Kutsal Melek Kalesi adı verilmiş. Burası ayrıca Puccini’nın ünlü Tosca Operası’nın son sahnesinin geçtiği yer. Kaleyi gezip tepedeki kafede yorgunluk atabilir, görülecek yerler listenizdeki diğer yerlere doğru yola çıkmadan önce mola verebilirsiniz.
Palatino Tepesi
Roma mitolojisine göre Palatino Tepesi, Roma kentini kurduklarına inanılan iki kardeşin, Romulus ve Remus’un dişi bir kurt tarafından bulunarak hayatlarının kurtarıldığı yer. Yine bu söylenceye göre, karısı Acca Larentia ile birlikte çocukları büyütecek olan çoban Faustulus da bebekleri burada bulmuş. Antik Çağ Roma’sının her türlü ticari, dini, kültürel, sosyal yaşamına dair etkinlikleri buradaki Roma Forumu’nda yapılırmış. Burası aynı zamanda, çeşitli imparatorların saraylarının, çok sayıda Romalının yaşadığı konutların ve değişik tanrılara adanmış tapınakların kalıntılarının bulunduğu arkeolojik bir alan. Roma’nın arkeolojik geçmişine tanık olacağınız alanda Titus Takı, Satürn Tapınağı, Vesta Tapınağı ile Aziz Luke ve Azize Martina Kilisesi görülebilir. Palatino Tepesi özellikle yabancı turistlerin Roma gezilerinde uğramadan kentten ayrılmadıkları yerlerin başında geliyor.
Venedik Sarayı Müzesi
1455’te inşa edilen saray, zaman içinde genişletilerek büyütülmüş ve 1564 yılında, Venedik Cumhuriyeti’ne verilene dek papalık yazlık sarayı olarak kullanılmış. Bu tarihten itibaren Venedik’in Roma büyükelçiliği olarak hizmet veren bina, Venedik Sarayı olarak adlandırılmaya başlanmış. Avusturya tarafından da elçilik olarak kullanıldıktan sonra 1921’de müze olarak düzenlenmiş. Günümüzde müzenin koleksiyonlarını tablolar, heykeller, mobilyalar, seramikler, porselenler, silahlar gibi pek çok başlık altında toplanan eserler oluşturuyor.
Pantheon
Eski Yunanca Pan (bütün) ile Theon (tanrılar) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan ve “bütün tanrılar” anlamına Pantheon MÖ 27 yılında, Aktium Savaşı zaferi için bütün tanrılara şükretmek amacıyla Augustus’un damadı Agrippa tarafından yaptırılmış. Daha sonra bir yangına kurban gidince, İmparator Hadrianus 118’de yeniden inşa ettirmiş. 43 metre çapındaki kubbesi ve ortasındaki tek ışık kaynağı olan açıklığıyla, Roma mimarisinin bir harikası olarak bugünlere kalabilmiş. Bunun sebebi, Bizans İmparatoru Phokas’ın MS 608’de Pantheon’u, Papa IV. Bonifacio’ya bağışlaması ve Papa’nın da tapınağı Meryem Ana’ya adanmış bir kiliseye çevirmiş olması. Roma’nın daracık Orta Çağ sokaklarından çıkıp Pantheon’un bulunduğu meydana ulaştığınızda, böyle devasa bir eserle karşılaşmak Roma’nın hoş bir sürprizi.
Popolo Meydanı
Roma’nın en çok ziyaretçi çeken bu meydanının ortasında, Flaminio Obeliski olarak anılan ve MÖ 13. yüzyıl Antik Mısır eseri olan dikilitaş bulunuyor. Roma’daki meydanları süsleyen 13 Antik Mısır dikilitaşından biri olan bu anıt, kaidesiyle birlikte 36 metre yüksekliğe sahip. Mimarilerinin benzerliğiyle “ikiz kiliseler” olarak adlandırılan “Santa Maria dei Miracoli” ve “Santa Maria di Montesanto” Kiliseleri ile Santa Maria Bazilikası da bu meydanda bulunuyor. Her üç kilise de iç mekanlarıyla dikkat çekiyor. Santa Maria Bazilikası’nın en dikkat çeken özelliği, burada Bernini, Raphael ve Caravaggio gibi ünlü sanatçıların eserlerinin bulunuyor olması.
Yemeden dönme
Pizza
Pizza sadece Roma’nın değil, İtalya’nın da vazgeçilmez yiyeceği. Aslında pizza, Napoli’de çok fakir olan insanların ekmeklerinin üzerine domates sosu dökmeleri ile ortaya çıkmış bir yiyecek. Roma’da pizzacılara, pizzeria adı veriliyor ve neredeyse her noktada bir pizzeria bulmak mümkün. Oturarak yemek istemiyorsanız, kilo ile pizza satan yerlerden ya da dilim ile pizza satan yerlerden pizza satın alıp gezerek pizzanızı yiyebilirsiniz. Bu şekilde satılan pizzalar oldukça ekonomik.
Minestrone
Belli bir tarifi olmayan minestrone çorbasının bazı olmazsa olmazları var elbette. Fasulye, soğan, kereviz, havuç ve domates bu malzemelerden bazıları. Aileden aileye tarifi değişebilen çorbanın malzemelerini belirleyen unsur, çorbanın hangi mevsimde yapıldığı. Mevsim sebzelerinin bolca kullanıldığı çorbanın vejetaryen, etli ya da et sulu gibi çeşitleri de bulunuyor. Roma ziyaretinizde minestrone çorbasının gerçeğini içebilir, bu lezzeti yerinde tadabilirsiniz.
Makarna
El yapımı, taze makarnanın en lezzetlilerini elbette İtalya’da, elbette başkentte yiyebilirsiniz. Yumurtalı, ıspanaklı, domatesli gibi pek çok çeşidi olan makarnaların pişirilmesi de biraz farklı. Hafif diri bırakılan makarna, zeytinyağı ile lezzetlendirildikten sonra servis ediliyor. İsterseniz taze malzemelerle hazırlanan sosları, dilerseniz de çeşitli İtalyan peynirlerini kullanarak Roma’daki makarna keyfinizi unutulmaz bir lezzet şölenine dönüştürebilirsiniz. Roma sokaklarında, hediyelik eşya dükkanlarında ya da marketlerde görebileceğiniz rengarenk makarnalar son yıllarda Roma’dan alınan anı eşyalar arasında hızla ön plana çıkıyor. Gerçek bir Roma lezzetini evinize, dostlarınıza götürmek isterseniz tercihinizi bu paketli makarnalardan yana kullanabilirsiniz.
Kahve
Roma sokaklarında yürürken, hemen her yerde buram buram kahve kokan kafelerin önünden geçersiniz. Romalılar, neredeyse tüm İtalyanlar gibi güne mutlaka espresso içerek başlıyor. Gün içerisinde, zaman ilerledikçe tercih edilen kahve türleri çeşitleniyor. Hele hava güzelse heykellerle, çeşmelerle dolu meydanlara karışan küçük masalarda kahve yudumlayan insanlar, Roma’nın en belirgin görüntüsünü oluşturuyor. Roma’da tarihi ve turistik gezilerinizde mola vermek için kentin güzel manzaralı kafelerinden birine gidin ve saatine göre tercih ettiğiniz bir kahveyi söyleyin. Roma arka planıyla kahve molanız, belleklerinizden uzun süre silinmeyecek keyifli bir anıya dönüşecektir. Kafelerde, masa işgal etmeden kahvenizi ayakta içerseniz daha ucuz hesap ödeniyor. Aklınızda olsun.
Risotto
Kuzey İtalya kökenli bu yemek, farklı malzemelerin eklenmesiyle çeşitlilik kazanıyor. Roma’da da, tüm İtalya’da olduğu gibi her restoranda karşınıza çıkan risotto’yu tercihinize göre etli, balıklı, sebzeli olarak deneyebilirsiniz. Sıcak ya da soğuk olarak sunulan risotto başlı başına bir yemek olarak tüketilebildiği gibi, ana yemeğin yanında da servis edilebiliyor. Milano usulü risotto tarifinde safran da bulunuyor. Gerçek bir risotto denemek için, Roma gezinizde bir fırsat yaratın ve kentin geleneksel yemeklerinin sunulduğu bir restorana uğrayın.