Uçağın ön kapısından içeri girmemizi takiben büyük oğlumun business kabini görüp “Ooooo, anneeee, burası ne kadar da klasmış, haydi burada oturalım” demesi üzerine, tebessümler ile seyahatimize başladık. 🙂 Şansımıza ekonomi kabin yoğun değildi, böylece bizim minik beyefendi yaklaşık 11 saat süren bu yolculukta rahat rahat yatarak seyahat etti. Singapur Havaalanı’na indiğimizde pilotlara bu rahat yolculuk için teşekkür etmeyi de ihmal etmedi elbette. 🙂
Havalanından bir taksiye binip Clarke Quay bölgesinde, nehir kenarında bulunan otelimize doğru yola çıktık. Elbette her zaman olduğu gibi bu seyahatimize de Singapur’da 3 günde neler yapabileceğimizi çalışarak çıkmıştık. Otele yerleştiğimizde saat yaklaşık 17.00 civarı olduğundan Singapur’da yapılması gerekenler listemizin üst sıralarında yer alan Gece Safarisi’ne o akşam katılmaya karar verdik. Otel görevlisinin yardımıyla biletlerimizi aldık ve bizi safariye götürecek servis aracını beklemeye başladık.

Gece Safarisi, Singapur’u ziyaret eden neredeyse tüm turistlerin katıldığı bir etkinlik olması nedeni ile oldukça kalabalıktı. Çok büyük bir alana kurulu (yaklaşık 40 hektar) bir nevi hayvan parkını loş ışıkta, hatta neredeyse karanlıkta geziyorsunuz. Geziyi mini tren ile veya yürüyerek yapabilirsiniz. Eğer şanslıysanız gece karanlık olmasına rağmen leopar, sansar, aslan, yılan gibi birçok vahşi hayvanı kendi doğal ortamlarında görebilirsiniz. Yaklaşmaya cesaretiniz var ise bir yılan veya vaşak ile resim de çektirebilirsiniz. Neyse ki biz o cesareti yılanda ve vaşakta gösterebildik. 🙂 Bu tatlı heyecanın ardından yapılan ateş ve dans gösterilerini izledik, sonra da bizi parka getiren otobüsümüze binerek otelimize döndük.
Hala akşam yemeği yememiş olduğumuzu idrak ederek kendimizi otelimizin yakınlarındaki birbirinden lezzetli restoranlardan birine atıverdik. Buralarda servis edilen yemekler genelde dünya mutfağından olduğu için, uyumsuzluk yaşamadan, muhteşem lezzetler eşliğinde karnımızı bir güzel doyurduk ve ertesi gün için enerji toplamak üzere otelimize gidip uykuya daldık.
İkinci günümüzü meşhur Sentosa Adası’nda eğlenerek geçirmeyi planladık. Sentosa yılda yaklaşık 5 milyon kişinin ziyaret ettiği; içinde plajlar, tema parklar, 5 yıldızlı oteller, golf sahaları olan; layığıyla gezmek ve eğlenmek için 2 gününüzü ayırmanız gereken turistik bir resort.
Adaya tren, otobüs ve teleferik gibi çeşitli seçeneklerle ulaşmak mümkün. En zevkli olanı teleferik diye düşündüğümüzden sabah kahvaltısının ardından otelimize taksi ile yaklaşık 10 dakika mesafedeki “Singapore Cable Car” başlangıç istasyonu Mount Faber’e ulaştık. Tahmin ettiğimiz gibi teleferik yolculuğu çok keyifli geçti, size de tavsiye ederim. 🙂

Teleferikle adaya vardığımızda ilk olarak Singapore Cable Car Hediye Müzesi ile karşılaştık. Müze seyahat dönüşünüzde sizden küçük de olsa bir armağan bekleyen sevdiklerinizi sevindirecek çok çeşitli hediyelik eşyayla dolu harika bir yer.
Hediye müzesinden çıkar çıkmaz kendimizi Imbiah Lookout’ta bulduk. Burası daha ziyade açık hava aktivitelerinin yer aldığı bir bölge. Deniz seviyesinden 131 metre yükseklikteki Tiger Sky Kulesi’ne çıkmadan buradan ayrılmayın. Kulenin manzarası müthiş! Sadece Sentosa Adası’nı değil, Singapur ve Güney Adaları’nı da görebiliyorsunuz.
Bu müthiş manzaranın ardından 4D film seyretmek üzere sinemaya girdik; hareket eden koltuklar, yüzümüze sıçrayan sular eşliğinde film seyretmek özellikle oğlumuz Kaan’ın çok hoşuna gitti. 🙂
Sinemadan hemen sonra vakit kaybetmeden doğruca içinde sayısız balık türünün ve deniz canlısının bulunduğu akvaryumu görmek üzere elimizde haritalar ile yolumuza devam ettik. Ada çok büyük ancak mini otobüsler ile rahatça istediğiniz yere gidebiliyorsunuz.
Dev yengeçler, sempatik vatoslar ve vahşi köpekbalıklarının ardından en çok zevk aldığımız kısma geldik: Skyline Luge. Burada bir çeşit carting yapıyorsunuz, adanın en yukarısından en aşağısına doğru ailecek yarıştık ve yarışı elbette Kaan kazandı. 🙂
Aşağıya indiğimiz noktada Siloso, Palawan ve Tanjong plajları bulunuyordu. Hava çok sıcak ve yanımızda da mayolarımız bulunduğundan biraz serinlemek için yarım saatlik bir mola verdik. Tekrar kıyafetlerimizi giyinip yukarı nasıl çıkacağımızı düşünürken bir de baktık ki telesiyej var. Telesiyeje atlayıp tekrar yukarı doğru çıktık. Telesiyejde bol bol gülümsemeyi unutmayın çünkü direklerden birine yerleştirilmiş olan fotoğraf makinesi çaktırmadan resminizi çekiyor, çıkışta dilerseniz alabiliyorsunuz. 🙂

Yukarıya çıktığımızda kısa bir öğle yemeği molası verdik ve sonrasında belirli saatlerde başlayan yunus gösterisine yetişmek üzere tekrar yola koyulduk. Dileyenler gösteri bitiminde yunusları sevebiliyor hatta onlarla fotoğraf bile çektirebiliyor, Kaan da bu fırsatı kaçırmadı elbette. 🙂
Elimizdeki haritalara baktığımızda tüm bu aktiviteleri yapmamıza rağmen daha yapılacak birçok şey olduğunu gördük; bunlardan biri Kelebek Parkı. Adı Kelebek Parkı olsa da sadece kelebek değil birçok farklı böcek çeşidinin de görülebileceği bir yer olduğunu sadece okuyabildik. Bir diğer aktivite -ki bunu yapmak üzere tekrar Sentosa’ya gitmemizin şart olduğunu belirten birçok arkadaşım var- ateş, su ve ışıklı lazer oyunlarının yer aldığı görsel bir şov olan “Denizin Şarkıları”. Maalesef bunu da seyretmeye zamanımız yetmedi.
Sentosa Adası’na sabahın erken saatlerinde gelmiş olmamıza rağmen bir baktık ki akşam olmuş ve bizim minik beyefendi artık yorgunluktan adım atamayacak hale gelmiş. 🙂 Hal böyle iken doğruca adaya ilk geldiğimiz noktaya geri dönüp tekrar teleferiğe bindik. Kaan o kadar yorulmuş ki teleferikte uykuya daldı, taksi ile otele dönerken de uykusundan hiiççç uyanmadı. : )
Sentosa dönüşü akşam otelde biraz dinlendikten ve Kaan uyandıktan sonra Singapur’un meşhur Orchard Road’unu gezmek üzere bir taksiye binip yola çıktık. Orchard Road Singapur’un en ünlü ve en işlek caddesi olarak adlandırılıyor. Alışveriş için çok sayıda ünlü markaları, lüks alışveriş merkezlerini, birbirinden şık kafe ve restoranları burada görmek mümkün. Hava çok sıcak olduğunda sadece serinlemek için bile bu alışveriş merkezlerinde dolaşabilirsiniz. Biz caddeye adını veren orkidelerin arasında cadde boyunca yürüyerek dolaşmayı ve canlı müzik olan bir kafede tatlı yiyip kahve içmeyi tercih ettik, zira özel ışıklandırmalar sayesinde cadde muhteşem görünüyordu. 🙂
Singapur’daki son günümüzde ilk durağımız Bilim Merkezi oldu, ancak merkeze vardığımızda pazartesi günleri kapalı olduğunu öğrendik. Kaan çok üzülse de o günkü programımızda hayvanat bahçesi de olduğu öğrendiğinde tekrar keyfi yerine geldi. 🙂
Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk sonrası neredeyse bütün günümüzü keyifle geçireceğimiz Singapur Hayvanat Bahçesi’ne varmıştık. Malumunuz olduğu üzere tüm büyük şehirlerin bir hayvanat bahçesi vardır ancak gördüğüm diğer hayvanat bahçelerine kıyasla Singapur Hayvanat Bahçesi’nin insanın içini açan, temiz, çok bakımlı ve gezmesi çokkkkk keyifli bir yer olduğunu söylemeliyim. Hayvanat bahçesinde 1-2 istisna dışında neredeyse hiçbir hayvanın kafes/cam vb. içinde olmadığını gözlemledik. Özellikle Bengal kaplanının bulunduğu alana geldiğimizde bu durum yüzünden biraz endişelensek de, sonradan fark ettik ki bizlerin görmediği iyi kamufle edilmiş engeller mevcut. Dolayısı ile rahat rahat gezmeye devam ettik. 🙂
Parkta Kaan’ın en çok hoşuna giden şeylerden birisi minik atlar ile çocukların gezdirildiği kısım, diğeri ise 4. istasyonda bulunan Su Parkı oldu. Buralarda Kaan adeta kendinden geçti diyebilirim. 🙂 Su Parkı’nda çocuklar denize girmiş kadar ıslanabildikleri için, mayolarını veya yedek kıyafetlerini yanınızda bulundurmanızı tavsiye ederim.
Singapur Hayvanat Bahçesi’nde geçirdiğimiz bu keyifli günün ardından uçağımıza binmek üzere taksi ile havaalanına doğru yola çıktık. Uçakta, elimizdeki fotoğraf makinesinde çektiğimiz karelere bakarak, kısa ama bir o kadar da keyifli bir tatil yapmanın huzuru ile Singapur’dan ayrıldık…