Fihrist:
Mimar Sinan hakkında birkaç not
Zarafetin matematiği: Mihrimah Sultan Camii
Bir devrin güç simgesi: Süleymaniye
Zamana meydan okuyan: Mağlova Kemeri
Mimar Sinan’ın hayatı üzerine birkaç not

Mimar Sinan doğum tarihi kesin olmamakla birlikte 1400’lerin sonunda, Kayseri Ağırnas’ta dünyaya geldi. Baba mesleği olan taş ustalığı ve marangozluğa devam etmeye niyetliydi; ancak işler planlananın biraz dışında gelişti. Yavuz Sultan Selim döneminde devşirme olarak İstanbul’a gelen ve 1512’de Yeniçeri Ocağına alınan Sinan’ın sıra dışı yeteneğinin fark edilmesi uzun sürmedi. Nihayet Sinan, sıkı bir eğitimin ardından Osmanlı ordusunda görev yapmaya başladı. Bir hikâye: 1538’deki Moldova seferinde ordunun Prut Nehri’ni geçmesi gerekiyordu. Bataklık yerde günlerce bir köprü kurulmaya çalışıldı, olmadı. Ardından görev, Damat Çelebi Lütfi Paşa’nın emriyle Mimar Sinan’a verildi. Sinan köprüyü 13 gün gibi kısa bir sürede, kusursuz bir biçimde inşa etmeyi başarmıştı. Bu olay Koca Sinan’ın önlenemez şöhretinin fitilini ateşledi ve Mimar Sinan hayatı boyunca üç Osmanlı imparatoruna mimarbaşı olarak hizmet etti. Sefere gittiği her yeni yerde, farklı mimari tekniklere dikkat kesildi, gözlemleriyle kendi tekniğini geliştirdi ve başarıyla uyguladı. Eserleri olağanüstü bir zihnin hem geometrik hem şairane bir dışavurumu gibiydi. Kim bilir, belki de bu yüzden otobiyografik eseri “Tezkiretü’l-ebniye”yi şair dostu Sâi Mustafa Çelebi’nin kaleme almasını istedi.
Mimar Sinan hayatı boyunca 100’e yakını cami, 360’ın üzerinde önemli eserin yanı sıra koca bir “Sinan Çağı”na imza attı. Ustanın yukarıdan bakıldığında pergel görünümünde olan türbesi, bugün “şaheseri” addedilen Süleymaniye Külliyesi’nde yer alıyor.
‘Güneş ve Ay’a övgü: Mihrimah Sultan Camii

Mihrimah Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan’dan olan tek kızı. Dolayısıyla Mihrimah Sultan Camii’nin saray yapılarını andıran tasarımıyla sultanın hanedandaki ayrıcalıklı statüsüne bir övgü niteliğinde olduğu biliniyor. Dersaadet’e ayak basanların ilk durağı, Altın Şehir Üsküdar’da 16. yüzyılda inşa edilen Mihrimah Sultan Camii, İstanbul’un kent peysajında planlı bir kurgu ile birbirini izleyen camilerin de ilki. İsmi “Güneş ve Ay” anlamına gelen bir genç bir Osmanlı sultanının zarafetine yakışır biçimde ışık saçan pencereleri, dantel gibi işlenmiş mimberleri ve ferah terası ile Mihrimah Sultan Camii, Üsküdar Meydanı’nda vakur bir tarihe tanıklık etmeye devam ediyor.
Bir yas mabedi: Şehzade Camii

Mimar Sinan eserleri, hanedan mensupları arasındaki hiyerarşi ve mimari adap kodlarının daima gözetilmesiyle de fark yaratıyor. Minarelerde artırılan veya eksiltilen şerefe sayıları, kubbelerin benzer bir mantıkla değişen çapları hiçbir zaman tesadüf değil. Zaten Mimar Sinan eserlerine bakıldığında görülen her şeyin mutlaka bir hesabı olduğu, Sinan’ın işin matematiğini yapmadan taş taş üstüne koymadığı biliniyor. Mimar Sinan’ın İstanbul’daki ilk eseri olan Şehzade Camii’nin (1543-1548), Kanuni Sultan Süleyman’ın 22 yaşında ölen oğlu Mehmet adına yapıldığını duymuşsunuzdur. Mihrimah Sultan’ın da ağabeyi olan şehzade anısına yapılan caminin 19 metre çapında, oldukça yüksek bir kubbesi bulunuyor. Yıllar sonra yapılan Mihrimah Sultan Camii’nde inşa edilen 12 metre çapındaki kubbe, yukarıda söz ettiğimiz mimari adaba ve hiyerarşiye uygun kesintilerin de bir örneği adeta. Mimar Sinan’ın “çıraklık eserim” dediği Şehzade Camii, ilk çift eksenli ve simetrik cami olma özelliğini taşıyor. Külliye olarak inşa edilen Şehzade Camii’nde ayrıca imaret, medrese, tabhane (bakımevi) ve türbeler de yer alıyor.
Bir devrin güç simgesi: Süleymaniye Camii

Osmanlı dönemi mimarisinin sembol yapılarından biri olan, aynı zamanda Mimar Sinan’ın “kalfalık eseri” Süleymaniye Camii, İstanbul’da bugünkü Fatih ilçesi sınırlarında yer alıyor. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1551-57 yılları arasında yaptırılan Süleymaniye Camii’nin kubbesi 27,5 metre çapında ve tam 53 metre yüksekliğinde. Süleymaniye Camii, Muhteşem Süleyman’ın tarihe mâl olan kudreti ve Mimar Sinan’ın zamansız dehasının bir izdüşümü olarak, 465 yıldır İstanbul’u biraz daha güzelleştiriyor. Süleymaniye Camii’nden yükselen dört minare; Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü, on şerefe ise Osmanlı Devleti’nin onuncu padişahı oluşunu simgeliyor. Ayrıca sesi üç buçuk saniye havada tutabilen akustik yapısı, kuşkusuz Süleymaniye Camii özellikleri arasında en merak ve hayranlık uyandıranlardan biri. Süleymaniye’nin inşa edildiği tarihten bugüne, İstanbul’u etkileyen 100’ün üzerinde depremi hasarsız atlattığını da not edelim.
Zamana meydan okuyan: Mağlova Kemeri

Mimar Sinan eserleri arasında “ustalık dönemi”ne ait olanlardan Mağlova Su Kemeri, şehr-i şehir İstanbul’a su sağlamak üzere 1554-1563 yılları arasında yapıldıktan sonra benzerine az rastlanır bir kasırgaya yenik düşmüş, yıkılmış. Bunun üzerine Mimar Sinan tarafından yepyeni bir teknikle yeniden inşa edilen Mağlova Kemeri, bugün hâlâ görevini layıkıyla yerine getiriyor. Hem kusursuz bir mühendislik eseri olan hem de muazzam bir seyir zevki sunan Mağlova Su Kemeri’nin dönemin teknolojisi ile inşa edilebilmiş olması, işi bilenler tarafından “mucize” olarak tarif ediliyor. 255 metre uzunluğunda ve 38 metre yüksekliğindeki Mağlova Su Kemeri, bugün İstanbul’un Sultangazi ve Eyüp ilçeleri sınırlarında yer alıyor.
Koca Sinan’ın ustalık eseri: Selimiye Camii

Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii ve Külliyesi, dünya mimarlık tarihinin başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. 16. yüzyılda Sultan II. Selim adına yapılan Selimiye Camii, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde hak ettiği yeri bulmuş. Selimiye Camii mimari bakımdan bugün dahi erişilmez addedilirken taş, mermer, çini, ahşap, sedef gibi sanatların en incelikli örneklerine de ev sahipliği yapıyor. Ayasofya’dan daha büyük olan kubbesi, 6 metre genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan Selimiye Camii Edirne’de yer alıyor ve kuşkusuz keyifli bir ziyareti hak ediyor.
Kaynaklar:
Anadolu Ajansı
britannica.com
dailysabah.com
İBB TV
kulturportali.gov.tr
uskudar.bel.tr