More

    Melekler şehri “Los Angeles”

    “City of Angels” yani “Melekler Şehri” olarak anılan kent; İstanbul gibi kozmopolit, renkli, hareketli, hiç sıkıcı olmayan ve her yapıdan insanı cezbedecek yönlere sahip bir yer. “Los Angeles” İspanyolcada “melekler” anlamına geliyor. Adından da belli olduğu üzere eskiden beri çoğunluğu Latin kökenli insanların oluşturduğu, Amerika Birleşik Devletleri’nden çok bir Latin ülkesinde olduğunuz hissini veren bir şehir Los Angeles. Meksikalılar o kadar fazla ki, İngilizceden sonra İspanyolca 2. ana dil durumuna geçmiş.


    Los Angeles Havalimanı, Amerika’nın 4. büyük havalimanı. Bu yüzden de trafiği fazla, dünyanın her yerinden havayolları uçuyor. Türk Hava Yolları havaalanında önemli bir konuma sahip, hemen her yerde reklamlarını görüyorsunuz, bu çok gurur verici gerçekten.


    Ulaşım ve konaklama

    Havalimanından otelinize gitmeniz için kiralık araba, taksi, otobüs, shuttle ve tren/metro hatları gibi pek çok seçenek sunuluyor. Ücretsiz ring otobüsleri sizi metro istasyonuna ulaştırıyor, fakat bu biraz vakit alıcı olabiliyor. Ayrıca “Super Shuttle” gibi özel şehir servislerini kullanabilirsiniz. Shuttle ile ulaşım gideceğiniz yere bağlı kişi başı 15-20.-USD arasında tutuyor.

    Hem otelinize ulaşmanın hem de şehri gezmenin en kolay yolu araba kiralamak diyebilirim. ABD’de Türkiye ehliyetleri geçerli ama trafik kuralları bizimkilerden biraz farklı. Mesela trafik ışıklarının dibine kadar gidip durmuyorsunuz; kavşaklarda belirtilen çizgilerde durup bekliyorsunuz, ışık karşı kavşakta kalıyor. Sonra ‘carpool’ denilen şeritlere arabada en az 2 kişi olmadan giremiyorsunuz. Bunlar gibi kuralları iyi öğrenmenizi öneririm, çünkü trafik cezaları Türkiye’ye göre oldukça ağır.

    Seyahat motivasyonunuz deniz ve plajlarsa Santa Monica veya Venice Beach civarında, şehir gezisi ve alışverişse de Hollywood, Beverly Hills veya Downtown’da konaklamanızı tavsiye ederim. Plajlarla şehir merkezi arasında çok mesafe var o yüzden kalınacak yere doğru karar vermeniz önemli. Biz Downtown’da 7. metro durağına çok yakın bir otelde kaldık. Buradan her yere gerek metro veya otobüslerle rahatlıkla ulaştık ve herhangi bir güvenlik sorunu yaşamadık. Yine de çok geç saatlerde otelinize dönecekseniz dikkatli olmanızda fayda var, çünkü sokaklarda “homeless” olarak tabir edilen evsiz insan sayısı oldukça fazla. ABD gibi zengin bir ülkede bu kadar çok evsiz olması insana tuhaf geliyor gerçekten. Evsiz insanlar genellikle yanlarında sahip oldukları her şeyi taşıdıkları süpermarket arabalarıyla geziyorlar, insanın içi sızlıyor onları görünce…


    Görülmesi gereken yerler

    Los Angeles’te görülecek çok fazla yer, yapılacak çok fazla alternatif etkinlik var. Şimdi bunlardan benim için en önemli olanlarını, bölge bölge anlatmaya çalışacağım.

    Downtown Bölgesi

    Downtown iş merkezi gibi görülse de aslında pek çok turistik yapının içinde bulunduğu bir bölge. Mesela özellikle basketbol meraklıları için önemi büyük olan Los Angeles Lakers takımının maçlarının izlenebileceği Staples Center burada. Staples Center’in hemen altında, Lakers takımının forma ve hediyeliklerinin satıldığı bir mağaza var. Outlet mağazası da biraz ileride.

    Downtown; eskiden beri tekstilcilerin yoğunlaştığı bir bölge olan “Fashion District”, finans merkezleri ve bankaların ağırlıkla toplandığı “Financial District”, Japon restoranlarının ve Japanese American National Museum’un bulunduğu “Little Tokyo”, Çin ürünleri ve restoranlarını bulabileceğiniz “Chinatown”, “Civic Center”, çiçek pazarının olduğu “Flower District”, oyuncak firmalarının ofislerinin yer aldığı “Toy District”, mücevhercilerin yoğunlaştığı “Jewellery District” ve sanat galerilerinin bulunduğu “Arts District” gibi çeşitli merkezlerden oluşuyor.

    Financial District’ten Civic Center’e doğru yürürken karşınıza çıkacak Library (kütüphane), Columbia Building, Bunker Hill Building, eski itfaiye binası Fire Station ve şehrin belediye binası City Hall görülebilir mekanlardan birkaçı.

    Ayrıca Broadway Bulvarı üzerinde pek çok tarihi tiyatro bulunuyor. Bunlardan Million Dollar Theatre, Tower Theatre, Arcade Theatre ve Roxie Theatre 20. yüzyılın başında inşa edilen tarihi yapılar. Million Dollar Theatre’nin hemen yanında kurulu olan Grand Central Market pek çok gıda ürününü taze bulup aynı mekanda pişirtip yiyebileceğiniz tarihi bir kapalı semt pazarı. Central Market’in karşısında göreceğiniz Bradbury Building de bölgenin önemli tarihi binalarından.

    Downtown bölgesinde ilginç tasarımlarıyla dikkat çeken Amerikalı çılgın mimar Frank Gehry imzalı Walt Disney Concert Hall da mutlaka görülmeli. Konser salonu hafta içi her gün ücretsiz olarak ziyarete açık, gezilebiliyor. Los Angeles’in çağdaş sanat merkezi olan MOCA’nın binası da Walt Disney Concert Hall’ın hemen karşı sırasında yer alıyor. Burada güncel sanat sergilerini gezebilir, Amerikalı ünlü pop art sanatçısı Andy Warhol’un orijinal eserlerini görebilirsiniz.

    Downtown bölgesinde özellikle görmenizi tavsiye edebileceğim bir diğer önemli yer de Olivera Street. Metro ile gidecekseniz 75 yıllık tarihe sahip, merkezi bir istasyon olan Union Center’de inmeniz gerekiyor. İstasyondan dışarı çıkınca ağaçlıklı güzel bir meydan karşılayacak sizi. Meydana bakan binalardan Pico House 1870 yılında yapılmış. Olivera Street ve çevresi eskiden beri özellikle Meksikalıların merkezi olmuş. Cadde boyunca Meksika’ya özgü yerel ürünlerinin satıldığı tezgahlarda rengarenk mandolinler, kuklalar, takılar ve hediyelikler bulabilirsiniz. Ayrıca Meksika restoranları, Meksikalı sokak şarkıcıları ile ortam çok renkli. Burada kendinizi Meksika’ya gitmiş gibi hissedeceksiniz!

    Beverly Hills & Hollywood

    Sırada dünyaca meşhur, sinemanın kalbinin attığı Hollywood ve starların semti Beverly Hills geliyor. Ve tabii bunlarla bağlantılı olarak Universal Studios. 🙂

    Downtown’daki 7. metro durağından Hollywood’a çok kolayca ulaşabilirsiniz; hatta en hızlı ulaşım yolu metro diyebilirim, çünkü genellikle yollarda trafik yoğun. “Hollywood/Highland” metro durağı Hollywood’da tam merkezde konumlanmış. Çıkar çıkmaz kendinizi Walk of Fame denilen “Yıldızlar Geçidi”nde buluyorsunuz. Bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm Hollywood starlarının, müzisyenlerin ve kahramanların adlarını taşıyan yıldızlarla dolu yolda ilerliyorsunuz. Sadece ünlü boksör Muhammed Ali’nin yıldızı adının üzerine basılmasını istemediği için yerde değil, duvarda yer alıyor.

    Oscar Ödülleri’nin verildiği ünlü gösteri merkezi – eski adı Kodak Theatre yeni adı Dolby Theatre -de burada. Ünlülerin mumdan yapılmış heykellerinin bulunduğu Hollywood Madam Tussaud Müzesi de Dolby Theatre içinde yerini almış. Hemen karşısında ise Chinese Theatre var.

    Hollywood Sign denilen dağın tepesindeki meşhur Hollywood yazısı buraya biraz uzak kalıyor, arabayla yakınlaşmanız gerekiyor. Yazıyı yakından görmek ve şehir manzarasını izlemek isterseniz Griffith Observatory yani rasathane binasına gitmenizi öneririm. Nedense Hollywood bize hayal ettiğimiz gibi çok büyük ve ihtişamlı bir yer olarak görünmedi, belki ekran bize her şeyi fazla abartılı gösterdiği içindir. 🙂

    Bu bölgede yemek mekanı olarak; Dolby Theatre yanında alışveriş merkezi içindeki Johny Rockets adlı tarihi burger restoranını, Chinese Theatre yanında yer alan Hooters adlı popüler restoranı, Dolby Theatre’nin yan sırasında bulabileceğiniz Hard Rock Café’yi, Hollywood Bulvarı üzerinde klasikleşmiş Denny’s isimli restoranı veya ünlü hamburger zinciri In and Out Burger’in bir alt cadde olan Sunset Bulvarı üzerindeki mekanını tavsiye ederim. 

    Hollywood’a paralel devam eden cadde Sunset Bulvarı özellikle geceleri restoran ve eğlence mekanlarıyla meşhur olmuş bir yer.

    Oldukça uzun olan bulvarın sonuna doğru starların evlerinin yer aldığı bir semt olan Beverly Hills’e varıyorsunuz. Hollywood’dan buraya yürümenizi hiç önermem, araba veya otobüsle gelebilirsiniz. Beverly Hills’te sizi ilk karşılayan filmlerden tanıyacağınız Beverly Hills Hotel oluyor. Burada gezerken yıldızların evlerinin gösterildiği haritaları 10.-USD’ye satmaya çalışan satıcıları görebilirsiniz. Gerçekten merak ediyorsanız o haritalar internette de mevcut. Yine de çok rağbet etmeyin derim, zaten evleri bulsanız da içlerini göremiyorsunuz, hemen hepsi çalılıklar ve setlerle kapatılmış. Beverly Hills de ağaçlar ve yeşilliklerle donanmış. 

    Güzel caddeyi ve bakımlı evleri izleyerek ilerlediğimizde “Rodeo Drive” denilen, lüks mağazaları ve Pretty Women filmiyle ünlenen caddeye varıyoruz. Bu cadde üzerindeki mağazaların her biri tasarım konusunda adeta birbiriyle yarışıyor. Caddenin sonunda filmin çevrildiği otel ve Julia Roberts’in alışveriş ettiği sevimli sokak görülüyor. Buraları biraz Avrupa şehirlerini andırıyor; Hollywood’dan çok daha ışıltılı, şık yerler diyebilirim.

    Gelelim Universal Stüdyoları’na… Ne yapın edin Universal Studios için vakit ayırıp gidin diyorum. Burada çocuklar gibi eğlenerek çok zevkli bir gün geçireceğinize garanti veriyorum.

    Biletinizi internet sitesinden temin edin. Hem indirimli almış olursunuz, hem de sabah kapısında bilet almak için uzun kuyruklarda bekleyerek zaman kaybetmezsiniz. Eğer vaktiniz çok kısıtlıysa içeride aktivitelere girerken sıra beklemeden geçmenizi sağlayan VIP Pass biletlerini tercih edin. Normalden 30.-USD civarı daha pahalıydı ama vakit kısıtlıysa değer, çünkü bazı aktivitelerde 45 dakika sıra beklemeniz gerekebiliyor ve katılmanız gereken çok fazla etkinlik var! 

    Buraya mutlaka sabah erken açılış saatlerinde gidin, böylelikle en azından en yoğun olabilecek etkinliklere sabahtan çok beklemeden girebilirsiniz, öğlen saatlerinde iyice kalabalıklaşıyor.

    Bana göre en etkileyici olan gösterimleri sıralalarsak;

    • Transformers (4 boyutlu muhteşem bir görsellikte sanki filmin içindesiniz)
    • Krustyland -The Simpsons (3 boyutlu harika bir gösterim, en eğlendiklerimden)
    • Waterland Show (Gerçek film figüranları filmin sahnelerini canlandırıyor, çok başarılı)
    • Gezi Treni (Jaws, San Francisco depremi, Mexico, King Kong, Dünyalar Savaşı, Desperate Housewifes gibi filmlerin animasyonlarını, setlerini ve çekim hilelerini izleyerek trenin içinde geziyorsunuz, çok eğlenceli)
    • Jurassic Park (Tekne içinde sularda dinazorların arasında geziyorsunuz, sonunda bir şelaleden aşağı düşüyorsunuz ve sırılsıklam ıslanıyorsunuz, yedek t-shirt bulundurun ve kameralarınızı iyice koruyun, benden söylemesi :))
    • Shrek (4 boyutlu bir gösterim, eğlenceli)
    • House of Horrors (Mağara gibi bir tünelde karanlıkta yürüyerek ilerliyorsunuz. Korku filmlerinin korkunç karakterleri kılığındaki insanlar aralıklardan çıkıp size atak yapıyorlar. Bazı anlar ciddi korkutucu olabiliyor ama çok eğleniyorsunuz. Çocuklar içeri alınmıyor.)
    • Mummy (Roller coaster benzeri bir vagonda hızla mumyaların arasından geçip bir duvara çarpmak üzere duruyor ve sonra geri geri aynı hızla geliyorsunuz, hiç beklemediğiniz bir anda sona eriyor. Meraklısına diyebilirim, benim midem fazla kaldırmadı.)

    Stüdyolarda dolaşmanız akşamı bulacaktır, zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Eğer acıkırsanız stüdyo bölgesi içindeki “Mel’s Drive-in’’ adlı mekanı şiddetle tavsiye ederim. 🙂 Mel Burger gibi spesiyal burgerlerinden veya kızarmış leziz hindi butlarından denemelisiniz. Amerika’da yediğim en güzel burger buradaydı diyebilirim. Stüdyolardan çıkınca alışveriş merkezi ve restoranların bulunduğu City Walk’ta mutlaka gezinin. Burası Hard Rock Café, Hooters gibi popüler yeme-içme mekanları ve markaların mağazaları ile dolu, sokakta çeşitli gösteriler yapanlar ve dünyanın çeşitli yerlerinden gelen ziyaretçi insanlarla rengarenk bir yer.

    Los Angeles’te eğer vaktiniz varsa görmenizi tavsiye edebileceğim bir başka eğlence parkı da Disneyland. Eğer Orlando’da veya Paris’te gittiyseniz illa gidin diyemeyeceğim çünkü oralardaki parklardan fazla farkı yok, ama hiç gitmediyseniz veya çocuklarınızla seyahat ediyorsanız kaçırmayın. Burası da 1 gün boyunca çocuklar gibi eğleneceğiniz bir yer olacaktır.

    Sahil bölgeleri ve plajlar

    Bana göre Kaliforniya, Amerika’daki en güzel manzaralı kıyılara sahip. Araba kiralarsanız ya kuzeye (Santa Barbara’dan San Francisco’ya) ya da güneye (Malibu’dan San Diego’ya) doğru sahil şeridini mutlaka gezin. San Diego buraya çok yakın, arabayla 2 saat kadar sürüyor. Pasifik Okyanusu’nun ferah kokusunu içinize çekin ve sonsuz okyanus manzarasının keyfini çıkarın. Kıyıları gezmeye vaktiniz yoksa da Los Angeles içindeki plaj bölgelerini mutlaka gezin.

    Los Angeles’in en önemli plaj bölgelerinden biri Santa Monica. Burası oldukça uzun bir sahile sahip. Filmlerden hatırlayacağınız tahta iskeleleri, dönme dolabıyla çok romantik bir bölge. İskele üzerinde çeşitli sokak gösterileri yapanlar, deniz restoranları ve kafeler mevcut. Çocuklarınız varsa dönme dolap ve çevresinde oyuncaklar olan küçük bir parkı da var. Plaj alabildiğine uzun; plaj boyunca sahil güvenlik görev yapıyor ama yüzmeyi düşünüyorsanız siz yine de dalgasız bir gün olmasına dikkat edin.

    Santa Monica’da dünyada en fazla dinlenen şarkılarından “Eagles” grubunun “Hotel California” şarkısına ilham veren oteli de ziyaret edebilirsiniz. Hotel California sahile çok yakın bir konumda, halen işletiliyor ve içinde ziyaretçilerine özel hatıra eşyalar satılan bir bölüm de yer alıyor.

    Santa Monica’da sahilden içeri doğru yürüyünce yayalara açık, araçlara kapatılmış olan hareketli bir cadde “Third Street Promenade” caddesini göreceksiniz. Bu caddede keyifli bir gezinti ve alışveriş yapabilir, acıktıysanız bir şeyler atıştırabilirsiniz.

    Bir diğer önemli sahil bölgesi ise Venice Beach… Plaj, Amerikan filmlerinde gördüğümüz sörfçülerin, patenli ve kaykaylı gençlerin, vücut geliştirenlerin mekanı. Ayrıca restoranları, kafeleri ve eğlence mekanları ile de meşhur. Birçok spor aktivitesinin yapılabildiği Venice Beach özellikle gençler arasında çok popüler, bu yüzden de neredeyse haftanın her günü kalabalık ve hareketli.  Binaların boş duvarları her biri sanat eseri gibi duran harika graffitilerle donatılmış. Bu graffitiler görsel anlamda çevreye ayrı bir güzellik ve özellik katmış. Vücut geliştirme sporu ile ilgilenenler için burada “Muscle Beach” olarak tabir edilen ayrı bir bölüm oluşturulmuş. Muscle Beach yan tarafında ise sokak basketbolu tabir edilen yerel takımların profesyonel oyuncuları hiç aratmayacak basket gösterilerini izleyebilirsiniz. Bu plajda sürekli spor yapan, sağlıklı ve fit insanları görünce insan komplekse giriyor ve hemen spora başlayası geliyor. 🙂

    Venice Beach’de mimari olarak farklılığı ile mutlaka görülmeli diyebileceğim yapılardan biri yine Amerikalı çılgın mimar  Frank Gehry’nin tasarımı olan bir dürbün şeklindeki “The Binoculars Building” yapıtı. Venice Beach’den içeriye doğru yürüdüğünüzde bir üst paralel caddede yer alıyor, zaten farklılığı ile farkedilmemesi mümkün değil.  

    Vaktiniz varsa Long Beach, Malibu ve Santa Barbara sahil bölgelerini de gezmenizi tavsiye ederim.

    Alışveriş

    Amerika’ya gelip de alışveriş yapmamak olmazsa olmazlardan… Özellikle ünlü markalara ait ürünleri inanılmaz ucuz fiyatlara outlet’lerde bulmanız mümkün.

    Los Angeles’te en bilinen 2 büyük outlet bölgesi var.

    1. Camarillo Premium Outlet bölgesi: Şehir merkezine biraz uzak, arabayla gitmenizi tavsiye ederim. Bir günde tamamını dolaşmanız  zor olabilir, gerçekten çok büyük, internet sitesinden önceden gideceğiniz yerleri belirlemenizde fayda var. 

    2. Citadell Outlet bölgesi: Camarillo’ya göre hem daha compact bir merkez, hem de şehrin belirli noktalarından kalkan özel müşteri servisleri ile ulaşılması daha kolay.

    Bunların dışında şehir içinde markaları en uygun fiyatlara bulabileceğiniz mağazalar:  Ross, Marshalls ve T.J.Max mağazaları.

    Ayrıca market ve vitamin-ilaç gibi ihtiyaçlarınız için Wallgreens, Rite Aid ve Wallmart mağazalarına mutlaka bir göz atın. Buralardan her türlü ihtiyaç malzemesi, uygun fiyatlı hediyelikler ve hatıra eşyaları alınabilir.

    Gönlünüzce, güzel bir tatil dilerim!

    *Blogumuzda yer alan bu yazının tarihi bazı güncellemelerden dolayı yeni görünüyor olabilir. Yazının içeriği yazarın kendi görüşünü yansıtmaktadır ve yazıda yer alan fiyat, ulaşım gibi bazı bilgilerin değişmiş olması mümkündür. Göz önünde bulundurmanızı rica ederiz.

    Bunlar da var!