Görmeden gelme
Antalya Müzesi
Günümüzde Antalya’yı ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin ilgi gösterdikleri Antalya Müzesi, ziyaretçilerine kentin pek çok yerinden getirilen arkeolojik eserlerle keyifli bir zaman yolculuğu sunuyor. 1922 yılında, I. Dünya Savaşı’ndan sonra bölgeye gelen işgal güçlerinin yağmasından kurtarılan eserlerin korunması amacıyla kurulan müze, ilk olarak Kaleiçi’nde bulunan Alaaddin Camisi’nde, daha sonra Yivli Minare Camisi’nde hizmet vermiş. 1972 yılında bugünkü binasına taşınan Antalya Müzesi, 14 sergi salonuyla heykel ve değişik eserlerin sergilendiği açık hava galerileri ve bahçeden oluşuyor. Müzede başta Perge, Side, Xanthos, Termessos, Phaselis, Olympos olmak üzere çevredeki pek çok antik kentten getirilen heykel, pişmiş toprak, cam ve madeni eser sergileniyor. Müzeyi gezerken Perge’de gün ışığına çıkartılan anıtsal heykelleri incelemeyi unutmayın.
Antalya Saat Kulesi
1901’de, II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı anısına yaptırılan Saat Kulesi, yıkılan dış kalenin kuzeye bakan burçlarından birinde yer alıyor. Kulenin saati, Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından hediye edilmiş. 9. yüzyılda Bizanslılar döneminde devşirme malzemeyle yapıldığı anlaşılan Saat Kulesi’nin tabanının oturduğu burç beş köşeli. Zamanında dört tarafında da birer saat ve tepesinde bir çan bulunan kulenin yerden yüksekliği 14 metre, surların üzerinden yüksekliği ise 8 metre. 1945 yılında kubbesi fırtınada hasar gördüğü için kaldırılan kulenin saatleri, 1974 yılında modern saatlerle değiştirilmiş.
Hadrianus Kapısı
130 yılında Roma İmparatoru Hadrianus adına yapılan anıtsal giriş yapısı, zamanında kente girişi sağlıyormuş. Günümüzde Antalya’yı ziyarete gelen herkesin mutlaka uğradığı, fotoğraf çektirdiği Hadrianus Kapısı, Antalya’nın hatta bölgenin en ünlü Roma Dönemi kapılarından biri olarak kabul ediliyor. Korint düzeninde başlıklar taşıyan mermer sütunları ve Latince bir yazıtı günümüze ulaşan yapıyı, zamanında imparator ve imparatoriçelerin heykelleri süslüyormuş. Bugün Antalya’nın en keyifli yerlerinden biri olan Kaleiçi ve palmiyeleriyle ünlü Atatürk Caddesi arasında bağlantıyı sağlayan Roma Dönemi eseri olan bu Hadrianus Kapısı, kentte yapılan tarihi ve turistik gezilerin en önemli duraklarından biri. Hadrianus Kapısı arkeoloji, mimarlık ve tarih konularına ilgi duyanların yanı sıra, özellikle fotoğraf çekmeyi sevenlerin mutlaka uğradığı bir yer.
Kaleiçi Müzesi
Kaleiçi’nde dar sokakları, cumbalı evleri keşfederken yolunuza çıkan Kaleiçi Müzesi, kuşkusuz Antalya’nın en özel müzelerinden. 1993-1995 yılları arasında gerçekleştirilen özenli bir restorasyonun ardından 1996’da açılan bu müze, kenti gezenlerin mutlaka ziyaret ettikleri bir yer. Müzenin ilk mekânı Kaleiçi’ndeki bilinen beş Ortodoks Rum kilisesinden biri olan Agios Georgios Kilisesi. Yapının giriş kapısındaki Karamanlıca yazıtta, kilisenin 1863 tarihinde yapıldığı bilgisi yer alıyor. Kilisenin ferah iç mekânında, müzenin zengin Çanakkale Seramikleri Koleksiyonu sergileniyor. İki katlı Antalya evi binası ise 19. yüzyılda kentte var olan evlerin tipik bir örneği. Girişteki çakıl mozaik döşeme bile yapının geleneksel değerleri koruduğunun en güzel göstergesi. Burası, Kaleiçi yaşantısını yansıtan değişik bir etnografya müzesi olarak düzenlenmiş. Kaleiçi Müzesi’nin bu bölümünde kına gecesi, kahve ikramı, damat tıraşı gibi oldukça ilgi çeken canlandırmaları görebilirsiniz.
Kaleiçi
Kaleiçi Antalya’nın en gözde yerleri listesinin üst sıralarında yer alan hem tarihi, hem de turistik bir yer. Surların içinde kalan bu bölgede, Antalya’nın geleneksel mimarisinin en iyi örneklerini görmek mümkün. Kaleiçi’nin dar sokaklarında yürüyüşe çıktığınızda, neredeyse cumbaları birbirine değecek evler görürsünüz. Genellikle yığma taştan yapılan evlerin hepsinin sokağa bakan bir cephesi ve bir de sokak görmeyen bahçesi bulunur. Sokağa bakan taraftaki ilk katta çok az pencere vardır. Evlerin merkezini, zemin katta yer alan ve bahçeye açılan taşlık adı verilen taş zeminli bölüm oluşturur. Kaleiçi’ndeki geziniz sırasında, geleneksel Antalya evlerinin bazılarının otel, kafe ya da restoran olarak hizmet verdiğini görürsünüz. İşte bu şekilde kullanılan bir evle karşılaşırsanız bahçeden içeri şöyle bir süzülün. Ağaçlarla, çiçeklerle süslü olan ve yaz aylarında ferahlatan serinliğiyle tercih edilen bahçelerde bir kahve ya da lezzetli bir yemek molası verin. Pişman olmazsınız.
Karaalioğlu Parkı
4 Temmuz 1941 tarihinde II. Dünya Savaşı sürerken, Antalya limanı açıklarına demirleyen Fransız gemisi Saint Didier’i batırmak için İngiliz savaş uçaklarından birinden atılan torpidonun hedefi şaşırması Antalya’nın en büyük parkının kurulmasını sağlamış. İskele Mescidi yakınlarında kıyıya çarparak civarda hasara ve yaralanmaya yol açan bu kaza sonucunda, İngiltere’nin ödediği tazminatın bir kısmı bu parkın yapımına harcanmış. Adı daha sonra Karaalioğlu Parkı olarak değiştirilen ve bugün Antalya’nın en güzel manzaralarından birine sahip bu park, heykelleriyle, havuzlarıyla kentin ziyaret noktalarından biri durumunda. Parktaki heykeller arasında, göğe açık bir avucun betimlendiği heykel özellikle minik ziyaretçilerin fotoğraf çektirmeyi en sevdikleri sanat eseri.
Kesik Minare
Yapıda Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı izlerini görmek mümkün. Kilisenin camiye çevrilmesi Şehzade Korkut (1470-1509) zamanında gerçekleştirilmiş ve bu aşamada cepheye yani batı kısmına anıtsal giriş yapılmış. Geçirdiği yangın sırasında hasar gören cami 1974 yılında onarılmış. Zamanında Panagia Kilisesi olarak Meryem Ana’ya adanan kilise, Antalya’nın ilk camilerinden biri olmasıyla da önem taşıyor. Tarihte Panagia Kilisesi, Korkut Camisi, Cumanın Camisi, Cami-i Kebir (Ulu Cami) gibi pek çok ismi olan bu dini yapı, bugün halk arasında Kesik Minare olarak anılıyor.
Konyaaltı Plajı
Hem denize girilebilen, hem de yemek ve dinlence olanakları sunan plaj, kent içinde Akdeniz’in sularıyla buluşmak ve güneşlenmek isteyenlerin en çok tercih ettiği yerlerin başında geliyor. Antalya coğrafyasının sembollerinden olan falezlerden başlayarak Kemer yoluna kadar devam eden upuzun sahil şeridini kapsayan Konyaaltı Plajı çakıllardan oluşuyor. Akdeniz sıcaklarında serin suyuyla ilgi gören plajda muz, jet ski ve plaj voleybolu gibi çeşitli deniz ve sahil eğlenceleri de bulunuyor. Antalya Müzesi’ne yakın konumu ve kolayca ulaşılabilmesi nedeniyle özellikle yabancı turistlerin gözdesi olan plaj, geceleri de keyifle zaman geçirilebilecek bir yer.
Tekeli Mehmet Paşa Camisi
Tekeli Mehmet Ağa tarafından yaptırıldığı kabul edilen caminin mihrap ve minberi mermerden olup, oldukça sade bir görünüme sahip. Camiye, ana mekânı örten büyük kubbe ve bunu destekleyen dört yarım kubbeyle ferah bir atmosfer sağlanmış. İç mekânda en çok dikkat çeken ayrıntılar, kapı üzerinde ve pencere üstü alınlıklarında lacivert, beyaz, kırmızı, açık mavi renklerin hâkim olduğu 18. yüzyıl çinileri.
Yivli Minare
Çok sayıda Selçuklu yapıtından oluşan bir yapı topluluğunun parçası olan Yivli Minare, Yivli Cami’nin bitişiğinde bulunuyor. Adını gövdesindeki sekiz yivden alan minarenin yüksekliği 38 metre. 90 basamaklı bir merdivenle çıkılan minare kentin en önemli Selçuklu anıtlarından. Kaidesi kesme taştan yapılan Yivli Minare’nin gövde kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden yapılmış. Tuğlaların sağladığı pembe rengiyle Akdeniz’in mavi fonu önünde fotoğrafçılara güzel kareler sunan Yivli Minare kent gezilerine başlamak için ideal bir noktada bulunuyor. Yivli Minare ve Yivli Cami’nin de yer aldığı yapı topluluğunun diğer eserleri Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigâr Hatun Türbesi.
Yemeden dönme
Antalya Usulü Köfte ve Piyaz
Piyaz, Türkiye’nin birçok yöresinde, özellikle İstanbul’da sade, yani taratorsuz ve tahinsiz yapılır. Antalya’da yapılan tahinli piyaz, özellikle de şiş köfteyle mükemmel uyum sağlar. Antalya Piyazı, küçük ama lezzetli Çandır fasulyesinden yapılıyor. Ancak Antalya usulü piyaz asıl lezzetini tahinli taratorundan alıyor. Tarator sos için, haşlanmış kuru fasulye, tahin, sarımsak, zeytinyağı, limon suyu, sirke, su ve tuz gerekiyor. Antalya ziyaretlerinizde kentin ünlü köftecilerinden birinde bir lezzet molası verdiğinizde, Antalya usulü piyazı da sipariş etmeyi ve kentin bu lezzetli özel yemeğini denemeyi unutmayın.
Yanık Dondurma
Antalya’da karşılaşabileceğiniz yanık dondurma, ağızda biraz dibi tutmuş süt tadı bırakmasından dolayı klasik dondurmalardan farklı. Özellikle keçi sütünden yapılan bu dondurma Antalya’ya özgü bir lezzet olarak ün kazanmış. Dondurmanın sütü pişirilirken hafifçe yanması sağlanıyor. Böylece ünlü yanık dondurmanın o farklı lezzeti elde ediliyor. Yalnızca keçi sütünden yapılan yanık dondurmanın başka bir özelliği de hakiki saleple yapılması. Keçi sütü ve iyi salep yanık dondurmanın lezzetini pekiştiriyor. Antalya’daki pek çok pastanede deneyebileceğiniz yanık dondurmanın, kentte hatırı sayılır derecede müdavimi olduğunu da belirtmek gerek.