More

    Sultanlar şehri: İstanbul

    İki kıtayı, iki kültürü, iki insanı birbirine bağlayan şehir, İstanbul… İster suretine göz değdirince Orhan Veli’nin, Yahya Kemal’in, Attila İlhan’ın coşan duygularına ortak olun, ister kalabalığının içinde “Seni yeneceğim!” diye hayıflanın, ister Birsen Tezer’in şarkısındaki gibi sevdiğinizin gözlerini kendisine benzetin, ister Pamela Spence’nin şarkısındaki gibi sizi kaybedip hapsettiğini düşünün… İstanbul’un dünyanın en etkileyici, en büyüleyici şehirlerinden biri olduğu su götürmez.


    Bu yazımda, “Ayasofya’ya, Sultanahmet’e, Yerebatan Sarnıcı’na, Topkapı Sarayı’na gidin!” demektense – nasılsa mutlaka gideceksiniz – size farklı bir rota çizip, “Sultanlar Şehri” olarak anılan İstanbul’da kendinizi bir sultan gibi hissetmenizi sağlayacak, yiyecek ve içeceklerle bezeli ufak bir liste hazırlamak istedim. İşte İstanbul’un tadını doyasıya çıkarabilmeniz için yaşamanız gereken 5 öneri:


    1. Kahvaltıyı geçiştirmeyin

    Atalarımızın dediği gibi “kalbe giden yol mideden geçer”. Lezzetin bu derece önemsendiği topraklarda siz de güne, kendinize mükemmel bir ziyafet çekerek başlamalısınız.

    Boğaz manzaralı mekanlarda (Bebek’teki Divan Pastanesi gibi) açık büfe mükellef bir kahvaltı sofrasına da oturabilirsiniz, şehrin her yerinde rastlayabileceğiniz börekçilere, pidecilere, kahvaltı salonlarına da… Ama İstanbul’da kahvaltıyı geçiştirmeyin, farklı lezzetler veya ortamlar sunan mekanları mutlaka deneyin! Rumeli Hisarı’nın ünlü kahvaltı mekanlarını (Kale Pastanesi, Lokma, Sade Kahve, Nar Cafe vb.), Cihangir’deki Van kahvaltı evlerini deneyebilir; İstiklal Caddesi’ndeki Mustafa Amca’nın Kahvesi’nde ıhlamurla tost, Beşiktaş’taki kahvaltı evlerinde pişi yiyebilir veya sokaktan simit alıp beyaz peynir, çay veya ayranla tüketebilirsiniz.


    2. Kaybolun

    Beyoğlu’nun, Yeşilköy’ün, Nişantaşı’nın ara sokaklarında dolaşıp keşfe çıkabilir, herkesin bilmediği küçük dükkanlara, butiklere ve kafelere rastlayabilir, bir şeyler içip daha sonra alışveriş yapabilirsiniz. Nişantaşı, Çukurcuma veya Karaköy’de keşfedebileceğiniz birçok güzel kafe, Taksim’in arka sokaklarından retro kıyafet ve ikinci el gözlük alabileceğiniz birçok kıyafet dükkanı, Moda’da rastlayabileceğiniz çikolata ve dondurma dükkanları mevcut.

    İstanbul’un Balat gibi tarihi semtlerinde dalacağınız sokaklarsa sizi çağlar ve kültürler arası bir yolculuğa çıkaracak. Kendinizi keşfe bırakın!


    3. Deniz havasını soluyun

    Oldukça kalabalık bir şehir olan İstanbul’da deniz havası tabii ki iyi gelir; İstanbulluların şehrin stresinden arınma yolu deniz havası solumaktır, denebilir. Eminönü ya da Kabataş’ta balık ekmek, Ortaköy’de de kumpirin tadına bakın. Akabinde vapura binip Kadıköy’e, Üsküdar’a, Adalar’a, Kavaklar’a doğru yola çıkın. Martıların, dalgaların seslerinin, vapurun gürültüsünün eşlik ettiği, Kız Kuleli, Boğaz Köprülü, Galatalı İstanbul manzarasının tadını çıkarırken ince belli bardakta çayınızı yudumlayabilir, eğer şanslıysanız vapurda akordeon çalan sokak çalgıcılarına rastlayıp kısa bir müzik ziyafetine de nail olabilirsiniz.


    4. Gün batımını izleyin

    Caddebostan Sahili’nden, Tarihi Moda İskelesi’nden, Galata Kulesi’nden ışığın İstanbul’un o harikulade siluetini nasıl bir tabloya dönüştürdüğüne, güneşin gökyüzünü ve bulutları nasıl kızıla boyadığına tanık olun. Dedikleri gibi, gerçekten de güneş İstanbul’da bir başka batıyor, görünce siz de hak vereceksiniz.


    5. Akşam keyfini yaşayın

    Türk ve dünya mutfaklarından birçok nezih örneği bulabileceğiniz yüzlerce restoranın dışında, esnaf lokantalarına da uğrayarak ev yemeklerinden istediklerinizi seçebilir, zengin mutfağımızın çeşitliliğine mest olarak dilediğinizi ısmarlayabilirsiniz. Yemeğin ardından Türk lokumuyla içilen yorgunluk kahvesi, günü sonlandırmak için son derece uyumlu ve uygun bir aktivite olacaktır.


    İstanbul’dayken;

    Dinleyin

    “İstanbul, Not Constantinople” sizi sarmadı mı? İstanbul ile ilgili bittabi onlarca başka şarkı mevcut, ancak ben sizin için bir tane seçeyim: Birsen Tezer’in şahane ilk albümü “Cihan”daki içli parça “İstanbul”. İstanbul’u dolaşırken Doğu’ya özgü Sufi müziğini çağdaş müziğin tınılarıyla harmanlayan Neyzen Mercan Dede’nin albümlerini de dinleyebilirsiniz.

    İzleyin

    James Bond’un “From Russia with Love” (ismine bakmayın), “The World is Not Enough”, “Skyfall” gibi filmlerde maceralar yaşadığı, “The International”da Clive Owen’ın, “Tinker, Tailor, Soldier, Spy”da Tom Hardy’nin uğradığı İstanbul’a Türk bir yönetmenin dokunuşunu tercih ederseniz; Türkiye’nin en değerli yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan’ın 2002 yapımı “Uzak”ını, Fatih Akın’ın yarısı İstanbul’da yarısı Almanya’da geçen “Gegen die Wand”ını ya da “Crossing the Bridge” adlı belgeselini, Ümit Ünal’ın senaryosunu yazdığı ve 5 yönetmen tarafından çekilen “Anlat İstanbul”u, Ferzan Özpetek’in Roma’dan İstanbul’a uzanan filmi “Hamam”ı,  yahut Yılmaz Erdoğan’ın harika İstanbul görüntüleriyle bezeli eğlenceli filmi “Organize İşler”i izleyebilirsiniz.

    Okuyun

    Ahmet Ümit’in “İstanbul Hatırası” adlı romanını okumanız elzemdir. Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un “İstanbul, Hatıralar ve Şehir” romanını da listenize ekleyebilirsiniz.

    *Blogumuzda yer alan bu yazının tarihi bazı güncellemelerden dolayı yeni görünüyor olabilir. Yazının içeriği yazarın kendi görüşünü yansıtmaktadır ve yazıda yer alan fiyat, ulaşım gibi bazı bilgilerin değişmiş olması mümkündür. Göz önünde bulundurmanızı rica ederiz.

    Bunlar da var!