Meddahlık

Meddahlık geleneği, günümüze ulaşabilen az sayıdaki geleneksel Türk tiyatro ve temaşa sanatından biridir. Meddah, genellikle elinde sopası ve mendiliyle, taklitler ve canlandırmalar yaparak hikaye anlatır. Bu hikayelerin konusu genellikle dönemin siyasal ve sosyal yapısına ve seyirci profiline göre doğaçlama olarak belirlenir. Meddah elindeki sopayı gösteri sırasında yere vurarak ses efekti olarak kullanır. Aynı zamanda sopa meddahın anlattığı hikayede yer alan eşyaları ve canlıları temsil etmek için de kullanılabilir. Meddahlık sözlü bir gelenek olduğu için geçmiş dönem meddahlık gösterilerinden çok az metin bugüne ulaşabilmiştir.
Meddahlık geleneği, 2008 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Mevlevi Sema Töreni

Tasavvufî bir tören olan Mevlevi Sema Töreni, Allah’a ulaşma yolunu temsil etmektedir. Belli dini temalara göre yapılan bu tören günümüzde ayrıntılı kurallara bağlı olsa da Mevlânâ Celâleddîn Rûmî döneminde kuralları olmadan icra ediliyordu. Törenin kuralları Pir Adil Çelebi döneminde son halini alıp günümüze kadar ulaşmıştır.
Mevlevi Sema Tören Mevlevi müziği ile beraber icra edilir. Bir tören naat, ney taksimi, peşrev, Devr-i Veledî ve dört selâm bölümünden oluşur. Tören başından sonuna mistik anlamlar taşıyan sembollerle gerçekleşir. Dönmek, her yönde Allah’ı seyretmeyi temsil eder. Ayak vurmak, nefsin isteklerine boyun eğmeyip onunla mücadele etmeyi anlatır. Sol elin yukarıda, sağ elin aşağıda olması ise Allah’tan alınan feyzin dünyaya dağıtılması anlamını taşır.
Mevlevi Sema Tören, 2008 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Âşıklık Geleneği

Anadolu kültürel mirasını en iyi görebileceğimiz sanatlardan biri hiç şüphesiz âşıklık geleneği. Geleneğin esaslarına bağlı kalarak genellikle saz eşliğinde şiir okuyabilen, hikaye anlatabilen ve karşılıklı atışma yapabilen sanatçılara âşık, bu geleneğe ise âşıklık deniyor. Çok yönlü ve zengin bir sanat olan âşıklık; dönemin güncel yaşam anlayışını, etik ve estetik değerlerini yansıtır. Bölgelere göre farklı isimler alabilen âşıklık geleneğinin en bilinen türleri Atışma ve Leb Değmez’dir. Atışmada seyircilerin huzurunda bulunan en az iki âşık söyledikleriyle birbirini alt etmeye çalışır. Leb Değmez’de ise âşıklar dudakları arasına aldığı bir toplu iğne ile belli harfleri kullanmadan şiirlerini okur:
Âşıklık Geleneği, 2009 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Nevruz

Nevruz-i Sultan, Sultan Nevruz, Yılsırtı, Navrız, Newroz, Mart Dokuzu, Gün Dönümü ve Noruz adlarıyla da anılan Nevruz; Orta Asya’dan Anadolu’ya, Kafkaslardan Balkanlara birçok bölgede kutlanır ve yılbaşı niteliği taşır. Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan toplulukların genellikle 21 Mart’ta kutladıkları Nevruz, bolluk ve bereketin artması için yapılır. Baharın gelişi olarak kabul edilen Nevruz aynı zamanda yeniden doğuşu simgeler ve geleceğe dair umut ve beklentileri anlatır.
Nevruz kutlamalarında Anadolu sözlü kültürünün ve ritüellerinin önemli bir yeri vardır. Nevruzdan önce evler ve sokaklar temizlenir. Kutlamaya katılacak kişiler temiz kıyafetler giyer. Sokakların süslenmesi, uçurtma uçurulması, yumurta tokuşturulması ve büyük bir ateş yakılarak üzerinden atlanması nevruz kutlamalarının en karakteristik ritüelleridir.
Nevruz, 2009 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Karagöz

Gölge oyunu da denilen Karagöz, genellikle manda derisinden bir perde üzerinde çubuklara takılmış insan, hayvan ya da eşya şekillerinin arkadan gelen ışıkla beraber oynatılmasına dayanan bir gösteri sanatıdır.
Rivayete göre oyunun asıl karakterleri olan Karagöz ve Hacivat bir cami inşaatı sırasında işlerini aksattıkları gerekçesiyle dönemin padişahı tarafından idam ettirilir. Sonrasında pişman olan padişahı gören Şeyh Küşteri Hacivat ve Karagöz suretlerini perdede oynatır. Karagöz sanatının başlangıcının bu olay olduğuna inanılıyor. Bu konuyu merak edenler Ezel Akay’ın yönettiği 2006 yapımı Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? filmini izleyebilir.
Karagöz, perdedeki karakterlerin atışmasına ve komik diyaloglarına dayanan bir güldürü oyunudur. Patavatsız ve eğitim görmemiş bir karakter olan Karagöz oyun boyunca karşısındaki karakterin söylediklerini anlamaz ya da farklı anlamlar yükleyerek kavga çıkarır. Bu da Karagöz oyununun eğlenceli bir geleneksel sanat olmasını sağlamaktadır.
Karagöz, 2009 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Geleneksel Sohbet Toplantıları

Farklı yörelerde farklı şekiller alan, genellikle kış aylarında erkeklerin bir araya gelip sosyal dayanışma amacıyla yaptıkları toplantılar Geleneksel Sohbet Toplantıları olarak adlandırılıyor. Anadolu kültürünün pek çok farklı bölgesinde farklı şekiller alan bu toplantıların en bilinen adları Yaren Teşkilatı, Sıra Gecesi, Gezek, Kürsübaşı Sohbeti, Barana Sohbetleri, Cümbüş, Delikanlı Örgütü ve Yaran Sohbeti. Genellikle perşembe, cuma ve cumartesi günleri yapılan bu toplantılara katılımcıların zamanında gelmesi ve gitmesi bir kuraldır. 15-16 yaş ve üstünde erkeklerin katıldığı bu toplantılarda her zaman bir sohbet başı bulunur. Bu kişi sohbetin gidişatını kontrol etmek, grup içi ilişkileri düzenlemek ve kuralları hatırlatmak ile görevlidir ve bölgelere göre farklı isimler alır. Bu toplantılarda halk dansları, oda oyunları, müzik ve yemek önemli yer tutar.
Geleneksel Sohbet Toplantıları, 2010 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali

Türkiye’nin ata sporu olarak anılan güreş sporu aynı zamanda dünyanın en eski sporlarından biridir. 14. yüzyılda başlayan Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali ise dünyanın en eski güreş festivallerinden biri olarak Türkiye’de her sene yapılmaya devam ediliyor.
Yedi gün süren Kırkpınar Yağlı Güreşleri her sene temmuz ayında başlıyor. Güreşçiler kıspet denilen deri pantolonlar giyer ve zeytinyağı ile yağlanarak güreşe hazırlanır. Güreşçiler çim üzerinde güreşirler ve diğer rakiplerini yenen güreşçi Başpehlivan ünvanını kazanır. Başpehlivana altın kemer verilir. Eğer bir pehlivan üç kez ardarda altın kemerin sahibi olursa altın kemerin daimi sahibi kabul edilir.
Pehlivanları davet etme, festivalin geleneğe göre yürümesini sağlama ve finansal kaynak sağlayan kişiye Kırkpınar Ağası denir. Pehlivanları seyircilere tanıtan ve güreşi başlatan kişi Cazgır, pehlivanları yağlamaya yardım eden kişi Yağcı, pehlivanlara havlu tutan kişiye ise Peşkirci denir ve bu karakterler festivalin en önemli figürleridir.
Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali, 2010 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Alevi-Bektaşi Ritüeli Semah

Tanrıya ulaşma yolu olan Alevi-Bektaşi semahı cemlerde yapılıyor. Genellikle saz eşliğinde söylenen sözler ve deyişlerle beraber yapılan mistik ve estetik hareketler ritüelin ana bileşenleri. Bölgelere göre değişen sözler, müzikler ve hareketler Alevi-Bektaşi semahını Anadolu’nun en zengin kültürel miraslarından birine dönüştürüyor.
Semah genel olarak üç ana bölümden oluşuyor. Daha yavaş hareketlerin yapıldığı giriş bölümüne Ağırlama adı veriliyor. Semahın hareketlendiği bölüme Yürüme, en hareketli bölüme ise Yeldirme deniyor. Yeldirme aynı zamanda semahın en zor bölümü. Bu bölümlerden sonra semah dönenler ruhani lider kabul edilen dedenin karşısında dua ederler. Okunan dualarla beraber herkes ellerini göğe kaldırarak Hakk’ın bir olduğu ifade edilir.
Alevi-Bektaşi Ritüeli Semahı, 2010 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Tören Keşkeği Geleneği

Anadolu kültüründe ortak işgücü ve paylaşımı en güzel anlatan geleneklerden biri Tören Keşkeği Geleneği’dir. Keşkek, her ne kadar evlerde ve restoranlarda da yenilen bir yemek olsa da, genel olarak buğday ve etin birlikte pişirilmesiyle yapılan bir tören yemeğidir. Genel olarak büyük kazanlarda, iş bölümü yapılarak pişirilir. Yemek pişirilmeden önce et ve buğday dövülür. Bu aşama oldukça uzundur ve ortaklaşa yapılır. Pişirme sırasında ise yemek belli bir ritimle düzenli olarak karıştırılır.
Sünnet ve düğünlerde, hac dönüşlerinde, bayramlarda, Muharrem ayında, mevlütlerde, hayırlarda ve Hıdrellez zamanında sıklıkla yapılan keşkek yemeğinin bir tören yemeği olmasının en önemli sebebi kolektif bir üretim biçimiyle yapılmasıdır. Aynı zamanda tören keşkeği için kullanılan kepçeler, dibekler, kazanlar ve diğer malzemeler de doğal ürünlerden yapılır ve uzun süre kullanılabilmesi için ortak bir şekilde muhafaza edilir.
Tören Keşkeği Geleneği, 2011 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Mesir Macunu Festivali

Her yıl Manisa’da gerçekleşen Mesir Macunu Festivali 400 yıllık bir geçmişe sahip. Anadolu kültüründe baharın başlangıcı kabul edilen Nevruz döneminde yapılan Mesir Macunu Festivali her yıl binlerce turist ağırlayan ve kendine has geleneksel uygulamaları olan eşsiz bir festival.
Rivayete göre Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan, Manisa’da hastalanır. Hastalığın nedeni bulunamaz. Sultan Camii Medresesi başhekimi Merkez Efendi, 41 tane bitkiden oluşan bir macun hazırlar ve Hafsa Sultan bu macun sayesinde iyileşir. Bugünden sonra Hafsa Sultan’ın isteğiyle her yıl Sultan Camii’nden halka bu macun dağıtılır. Mesir Macunu Festivali’nin böyle başladığına inanılıyor.
Mesir macununu hazırlanma geleneği de önemlidir. Çörekotu, hardal tohumu, Hindistan cevizi, kakule, karabiber, karanfil, kimyon, kişniş, ravent, safran, sakız, tarçın, vanilya, yenibahar, zencefil ve daha nice bitki ve baharatın bir araya gelmesiyle hazırlanan mesir macununun yapımı aşamasında aşçıbaşı etrafındakilere macunun nasıl hazırlanması gerektiğine dair detaylı bilgiler verir ve bu bilgi yüzyıllar boyunca nesilden nesile aktarılır.
Mesir Macunu Festivali, 2012 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Türk Kahvesi Kültürü ve Geleneği

Türk kahvesi kültürü 16. yüzyıla kadar uzanıyor. İstanbul’da açılan ilk kahve dükkanlarıyla beraber Türk kahvesi kültürü ve geleneği gelişmeye başlıyor. Cezve, fincan, havan gibi kahve yapımında kullanılan malzemelerin kabartma ve işlemelerle sanatsal bir değer kazanması Türk kahvesi kültürünün önemli bir parçasına dönüşüyor.
Türk kahvesi; kendine has aroması, telvesi ve köpüğüyle birlikte diğer kahvelerden ayrılıyor. Yanında çikolata, lokum ya da şekerle beraber ikram edilen Türk kahvesi canlı aroması, tazeliği ve damakta uzun süre tadını bırakmasıyla biliniyor.
Türk kahvesi kültürünün gelişimini aynı zamanda misafirperverlik perspektifinde okumak da mümkün. Bir misafirlikte, ziyarette, nişan ya da söz gibi önemli etkinliklerde beraber Türk kahvesi içilir. “Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır” atasözü de Türkçede sık kullanılan ve misafirperverliğin bir ömür sürdüğünü anlatan önemli vecizelerden biridir.
Türk Kahvesi Kültürü ve Geleneği, 2013 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Ebru: Türk Kağıt Süsleme Sanatı

13. yüzyılda Orta Asya’da ilk örnekleri görülen ebru sanatı, İran üzerinden Anadolu kültürüne girmiştir. Osmanlı döneminde ise hat sanatçıları ebru sanatını geliştirip bugünkü formuna kavuşturmuştur.
Ebru sanatı oldukça meşakkatli ve zor bir sanattır. Teknede bulunan suyun üzerine boyalarla desenler oluşturup bu desenin kağıda aktarılması sanatı olarak tanımlayabileceğimiz ebru sanatında kullanılan malzemeler özeldir. Teknede bulunan suyu yoğunlaştırmak için bitkisel özlü kitre kullanılır. Boyalar ise doğal yöntemlerle elde edilirler. Boyaların suda açılmasını sağlamak için öd kullanılır. Ebru sanatının özellikle Anadolu kültüründe gelgit, taraklı, hatip, bülbülyuvası ve çiçekli gibi farklı pek çok türü ortaya çıkmıştır.
Ebru: Türk Kağıt Süsleme Sanatı, 2014 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Geleneksel Çini Ustalığı

Çinicilik, 12. yüzyıldan beri Anadolu’da varlığını sürdüren kadim bir gelenektir. Çini genel olarak killi toprağın pişirilmesi ve sırlanmasıyla elde edilmiş malzemenin farklı motif ve desenlerle süslenmesi ile yapılan ev eşyalarına deniyor. Minai, Perdah, Lüster gibi pek çok farklı ekolü olan çinicilik bugün dahi Anadolu’da nesilden nesile usta-çırak ilişkisiyle aktarılan bir zanaattır.
Çini süslemesinde genellikle inançları simgeleyen geometrik figürler, hayvan figürleri, bitki figürleri kullanılır. Alt kısım lacivert ya da beyaz iken üst kısım yeşil, kırmızı, mavi ve turkuaz renkleriyle süslenir. Geleneksel çini sanatının bu karakteristik renkleri pişirilen çömleğin ya da panonun üzerine icra edilir.
Geleneksel çini ustalığı, 2016 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
İnce Ekmek Yapma ve Paylaşma Kültürü

Türk mutfağının en lezzetli yanlarından biri yemeğin yanında verilen ekmeklerin eşsiz bir lezzete sahip olması. Genellikle yuvarlak ya da oval olan bu ekmekler yapıldığı yöreye göre farklı isimler alır. Lavaş, yufka, katırma ve daha pek çok isimde olan bu ince ekmekler Orta Asya, Batı Asya ve Türkiye’de geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.
İnce ekmek yapma kültürü oldukça çeşitlilik gösterir. Türkiye’de yufka mayasız buğday unundan yapılırken pişirmek için sac kullanılır. Lavaş ise mayalı buğday unundan yapılır ve genellikle tandır denilen geleneksel toprak ya da taş fırında pişirilir. İnce ekmek, gündelik tüketimin yanında bayram, mevlüt, düğün ya da ölüm gibi törenlerde de yapılır ve özel anlama sahiptir. Törenlerde yapılan ince ekmekler topluca yapılır ve anmaya katılacak kişiler ekmeğin yapımına yardımcı olur. Bu anlamda Anadolu’daki paylaşma kültürünün iyi bir göstergesidir.
İnce Ekmek Yapma ve Paylaşma Kültürü, 2016 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Bahar Kutlaması: Hıdrellez

Türkiye ve Makedonya’nın ortak kültürel mirası olan Hıdrellez, her yıl 6 Mayıs’ta doğanın uyanışı ve yenilenmesini kutlamak için yapılan şölene verilen isimdir. Hıdrellez’de sözlü anlatımlar ve gösteriler, ritüeller, şölenler ve toplumsal uygulamalar gerçekleştirilir. Tüm bu ritüeller ve uygulamalar doğanın uyanışı ile ilgilidir ve gelecek yılın bolluk, bereket, sağlık ve mutluluk getirmesi için yapılır.
Binlerce yıllık bir gelenek olan Hıdrellez Türkiye’de ve Makedonya’da pek çok şehirde kutlanır ve farklı insanları bir araya getirmesi sayesinde büyük önem verilen bir kutlamadır.
Bahar Kutlaması: Hıdrellez, 2017 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Islık Dili

Parmaklar ve ağız yardımıyla çıkarılan ıslık sesinin, bir kelime değeri kazanması ve dil çehresine bürünmesi sayesinde kurulan iletişim sistemine ıslık dili deniyor. Türkiye’de özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki engebeli arazilerde, birbirine uzak olan evlerde yaşayan insanlar tarafından kullanılan ıslık dili, kendine özgü ses ve ritmik yapısıyla, insanın yaşamın zorluklarına karşı bulduğu yaratıcı çözümlere iyi bir örnektir.
Bölgede yaşayan insanların günlük hayatını kolaylaştıracak şekilde kullanılan ıslık dilini toplamda 10 bin kişiden fazla insanın kullandığı tahmin edilmektedir. Bilişsel zenginliği ve kültürel çeşitliliği Türkiye’de en iyi yansıtan örneklerden olan ıslık dili hem dernekler hem de resmi kurumlar tarafından koruma altına alınmıştır. Türkiye’den UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne giren bu kültürel değer muhtemelen dünyanın en özgün kültürel unsurlarından biri.
Islık Dili, 2017 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Dede Korkut Mirası: Destan Kültürü, Halk Masalları ve Müzik

Dede Korkut Kültürü; özlü sözler, meseller, hikayeler, müzikli anlatımlar ve yazılı eserler olmak üzere pek çok formu bulunan ve bugüne dek ulaşabilmiş köklü geleneklerden biridir. Dede Korkut hikayelerinde çoğunlukla cömertlik, merhamet, misafirperverlik, cesaret gibi temalar işlenir. Bu temalar sosyal dayanışmayı destekler ve toplumsal barış ortamını tesis eder. Dede Korkut Mirası, Türkiye’nin UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ndeki en önemli kültürel değerlerinden biridir.
Dede Korkut kültüründe yer alan hikayeler nesilden nesile farklı yöntemlerle ulaştırılmıştır. Sözlü aktarımda aşıklar, ozanlar ve meddahlar rol alırken toplumsal uygulamaların aktarımında ise kadınlar ve çocuklar etkin rol almaktadır. Bununla beraber kültürün aktarımında yazılı kaynaklar kullanılsa da günümüze sadece 2 kitap ulaşabilmiştir. Bunlar Kitâb-ı Dedem Ḳorḳud Alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân ve Hikâyet-i Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı’dır. Dede Korkut Kültürü geniş bir coğrafya içerisinde; çocuklara ad verme törenleri, düğünler, yas merasimleri gibi pek çok özel durumda toplumsal uygulamalara yansımıştır.
Dede Korkut Mirası: Destan Kültürü, Halk Masalları ve Müzik, 2018 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Geleneksel Türk Okçuluğu

Geleneksel Türk Okçuluğu yüzyıllar içerisinde kendi kuraları, pratikleri ve ritüelleri oluşmuş önemli bir gelenektir. Geleneksel Türk okçuluğunda kullanılan ekipmanlar da yine geleneksel yöntemlerle yapılıyor. Geleneği öğreten kişiye üstat, öğrenene talip ya da kepazakeş, yayı yapan kişiye kemanger, ok yapan kişiye ise tirger denir.
Temelde atlı ve yaya olarak iki türe ayrılan geleneksel Türk okçuluğunda bu türler de kendi içerisinde kıgaç, tabla, puta ve menzil atışları gibi alt türlere ayrılır. Atlı okçuluk aynı zamanda denge ve at bakımı da gerektirdiği için daha zorlu bir okçuluk geleneğidir. Geleneksel Türk okçuluğunda antremanlar bir festival şeklinde geçer.
Geleneksel Türk Okçuluğu, 2019 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Geleneksel Zeka ve Strateji Oyunu: Mangala

Hem Osmanlı hem de eski Türk kültüründe yeri olan mangala geleneksel bir zeka ve strateji oyunudur. Yüzlerce yıllık bir gelenek olan mangala bölgelere ve dönemlere göre pek çok farklı isimle anılıyor. Bunların en bilinenleri Köçürme, Kümelek, Dokuz Kuyu, Kuyulama, Yalak, Kale, Çakıldak, Çukur ve Hane’dir.
Mangala her yaştan oyuncunun oynayabileceği oldukça zevkli bir zeka oyunu. İki kişi ya da iki grup tarafından oynanabilen mangalada çukurlara ya da oyun tahtasındaki oyuklara koyulan taşlar toplanmaya çalışılıyor. En fazla taşı toplayan kişi ya da grup oyunun galibi oluyor. Bugün federasyon ve kulüpler sayesinde turnuvaları ve festivalleri yapılan mangala kadim bir zeka oyunu olarak kültürel değerini hala koruyor. Mangala, Türkiye’nin UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde yer alan tek zeka oyunudur.
Geleneksel Zeka ve Strateji Oyunu: Mangala, 2020 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Minyatür Sanatı

Osmanlı kültürünün en önemli sanat dallarından biri olan minyatür, hikayelerin resim diliyle tasvir edildiği bir sanat türü. Bu sanatı üretenlere nakkaş, minyatür sanatçısı, müsavvir ya da şebihnüvis denir. Minyatür sanatı Türkiye’nin UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde bulunan en önemli kültürel unsurlarından biridir.
Minyatür sanatında nakkaşlar, yumurta akıyla cilalanmış kağıtlara resim yaparlar. Doğal boyalar kullanılır ve bu boyalar kağıtlara kuş telekleriyle işlenir. Figürlerin etrafı çini mürekkebi ile çizilir ve orta bölümler canlılığını uzun süre koruması için kökboya ile renklendirilir.
Minyatürlerde genellikle tahta çıkma törenleri, düğünler, av sahneleri ve manzaralar tema olarak kullanılır. Bu tasvirlerde aynı zamanda Osmanlı gündelik yaşamından parçalar da bulunur. Minyatürler bu anlamda birer tarihi belge niteliği de taşımaktadır.
Minyatür Sanatı, 2020 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine alınmıştır.
Story ayağınıza geldi!
Yazımızın öne çıkan bölümlerini sosyal medya hesaplarınızda paylaşmak için hazırladığımız görselleri indirebilirsiniz. Bunun için Android ve iOS işletim sistemli akıllı telefonlarınızla paylaşmak istediğiniz story’nin üzerine basılı tutun ve gelen menü aracılığıyla görseli akıllı telefonunuza kaydedin veya paylaşın.