Kışları soğuk, yazları daha az soğuk şeklinde tanımlanabilecek klasik kuzey iklimine sahip Kopenhag’ı ziyaret etmek için en doğru mevsim, yaprakların yeşilden sarıya döndüğü sonbahar olarak öne çıkıyor. İlkbaharın ayrı bir güzelliği olduğunu kabul etsek de, kışın soğuğunu üstünden atmaya çalışan şehir bu aylarda sizi biraz üşütebilir. O yüzden siz siz olun, rotanız Kopenhag olacaksa, takvimler sonbaharı gösterirken yola koyulun. Sonbaharda yazın ılık günlerinin vedasını anımsatan sabah güneşiyle, kışın gelişini haber veren serin kanal esintilerini bir arada yaşayabileceğiniz çok güzel günler geçirebilirsiniz.
Eğer yürümeyi seviyorsanız Kopenhag’ı da çok seveceksiniz. Neredeyse tüm şehri yürüyerek keşfedebilirsiniz. Bu yürüyüş turlarınızda Kuzey’in sade mimarisine hayran olacak, kentin kanalları ve arka sokaklarında kaybolacaksınız.
Geride kalan yorgunluğunuz değil, geçirdiğiniz güzel anların tebessümü olacak. Yürümeyi severim ama bisiklet tercihimdir diyorsanız, dünyadaki en doğru yerlerden birinde olduğunuz için çok şanslısınız! Kopenhag dünyadaki bisiklet dostu şehirlerin başında geliyor. İster kendi bisikletinizle, isterseniz kentin farklı noktalarından alıp, istediğiniz başka bir noktaya bırakma kolaylığı sağlayan kiralık bisikletlerle tüm şehri gezebilirsiniz. Her yolda bisikletler için ayrılmış şeritler, park noktaları ve trafik ışıkları bulacaksınız. Şehir trafiği içinde bisikletlere tam bir özgürlük sunulmuş durumda. Bunun sonucu da Kopenhaglıların günlük hayatlarına yansımış, 7’den 77’ye herkes bu şehirde bisiklet sürüyor. Spor amaçlı değil, hayatının bir parçası ve ulaşım aracı olarak. Hayır, ben ne yürürüm ne de bisiklete binerim diyorsanız havalimanından edineceğiniz 24 saat geçerli bilet ile şehirdeki tüm ulaşım araçlarını (metro, tren, otobüs) kullanabilirsiniz. Ancak metro ve trende geçireceğiniz her dakikada Kopenhag’ın farklı bir köşesini kaçıracağınızı unutmayın.

Tarihi 17. yüzyıla dayanan Nyhavn, Kopenhag geziniz için güzel bir başlangıç olacaktır. Yerel dilde “Yeni Liman” anlamına gelen bölge tarihte şehre gelen ve şehirden giden malları taşıyan gemilere ev sahipliği yapmış. Kopenhag kartpostallarını süsleyen, kentin her yerindeki magnetlerde göreceğiniz renkli yan yana dizilmiş, yüzyıllık evlerin olduğu bölgeden bahsediyorum. Günümüzde eski ticari yönü olmasa da şehrin en turistik bölgelerinden birini oluşturuyor. Her binanın altında birbirinden güzel kafe, bar ve restoran bulabilirsiniz. Keyfinize ve tercihinize göre güzel bir kahvaltı, şık bir öğle yemeği ya da gece gezmesine çıkabilirsiniz. Özellikle güneşli bir sabahta yapılacak bir kahvaltının veya soğuk bir Kopenhag gecesinde meşhur barlarında geçirilecek bir gecenin unutulmaz olacağı aşikar. Kanalın içine kadar girdiği bölgede ayrıca kanal turları yapan tekneler bulabilirsiniz, iyi bir kahvaltı sonrası yürümeyi değil de teknelerle şehri dolaşmayı tercih ediyorsanız doğru adrestesiniz. Birkaç saatlik turlarla kanallarda dolaşarak Kopenhag’ın farklı bir yönünü görebilirsiniz.
Nyhavn’a kadar gelmişken sahilden yolunuza devam edip bir masal kahramanıyla tanışmaya ne dersiniz? Yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüşle Danimarkalı ünlü yazar Hans Christian Andersen’in ünlü Den Lille Havfrue (Deniz Kızı) masalından esinlenilerek yapılan Küçük Deniz Kızı Heykeli’ni (The Little Mermaid Statue) ziyaret edebilirsiniz. 1913 yılında heykeltıraş Edward Eriksen tarafından yapılan heykel günümüzde şehrin en önemli simgesi konumuna gelmiş. Denize açılan gemilere nazire yaparcasına sırtını dönmüş ve hüzünlü bir şekilde gelecek prensini ve ziyaretçilerini bekliyor.
Şehrin en işlek ve hareketli noktası şüphesiz ki ünlü Stroget Caddesi. Kongens Nytorv meydanından başlayan ve içinde bir de Guinness Dünya Rekorları Müzesi barındıran ve Tivoli Bahçeleri’ne kadar uzanan Stroget Caddesi yaklaşık 1,5 km uzunluğunda. Cadde üzerinde dünyaca ünlü mağazalarda alışveriş yapabilir ya da ara sokaklarda keşfedilmeyi bekleyen butikleri gezebilir ve İskandinav modasının zarafeti ve sadeliği karşısında büyülenebilirsiniz. Cadde boyunca yer alan kafe ve restoranlarda mola verebilir, köşe başlarına kurulmuş yerel lezzetleri tadabilirsiniz. Ayrıca tüm meşhur caddelerde olduğu gibi Kopenhag’da da sıklıkla sokak sanatçılarıyla karşılaşacaksınız. Şanlıysanız bir müzik dinletisine denk gelebilir ya da sokak sanatçılarının performanslarına tanık olabilirsiniz. Bira severler için şehirde bir de Carlsberg Müzesi olduğunu hatırlatalım. Sıra dışı bir bira deneyimi için caddenin sonundan geçen otobüslere binerek müzeyi ziyaret edebilirsiniz.
Stroget Caddesi’nde gezerken güzel bir Kopenhag manzarası seyretmek istemez misiniz? Caddenin birkaç sokak uzağında bulunan Rundetarn (The Round Tower) harika bir Kopenhag manzarası sunuyor. Güneşli ve bulutsuz bir günde neredeyse tüm Kopenhag merkezini kulenin seyir terasından izleyebilirsiniz. Yerden 35 metre yükseklikteki seyir terasından enfes bir Kopenhag manzarası seyretmek için 25 Kron’a giriş bileti almanız ve kralın at arabasıyla yukarıya kadar çıkması için merdiven kullanılmayan yolunu çıkmanız gerekiyor! On yedinci yüzyılda inşa edilen ve Trinitatis Kilisesi’nin bir bölümünü oluşturan kule eski dönemlerde gözlemevi olarak kullanılmış. Aynı zamanda da Kopenhag Üniversitesi’nin kütüphanesine ev sahipliği yapmış. Günümüzde kütüphanenin yerini sergi alanı alırken, kulenin üst bölümündeki gözlem noktası hala kullanılıyor. Ayrıca ara katlarda kilisenin çanı da görülebiliyor.
Çocuklarla seyahat etmek kimi zaman zor olabilir. Ama yaşları ne olursa olsun çocuklarla beraber yapılan tatillerin çok keyifli geçeceğini hayal ederim. Kopenhag’da da çocukları birçok sürpriz bekliyor. Bırakın çocuklarınızın ayakları nereye gitmek istiyorsa oraya gitsin, sizler de keyifle peşlerine takılın. Stroget Caddesi’nde BR, Lego, Disneyland ve Hamley’s gibi dünyaca ünlü oyuncak markalarının mağazalarını bulacaksınız, çocuklarınızla beraber çocukluğunuza dönmek istemez misiniz? Onlarla beraber oyuncak seçerken eminim sizler de çocukluğunuzu anımsayacaksınız, o yüzden bırakın istedikleri kadar oyuncak dünyalarının tadını çıkarsınlar.

Caddenin sonunda sizi ve çocuklarınızı bekleyen bir sürpriz var! O da dünyaca ünlü Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’in mütevazi heykeli! Andersen Masalları olarak literatüre giren Deniz Kızı, Kurşun Asker, Çirkin Ördek Yavrusu, Parmak Kız ve daha birçok masalın yazarının yüzünü Tivoli Bahçeleri’ne dönmüş olması belki de masallarını dinleyecek yeni çocukları beklemesini simgeliyordur…
Ve sıra geldi masalsı dünya Tivoli Bahçeleri’ne! Yaşınız kaç olursa olsun orada sizler için bir şeyler muhakkak var. Müthiş eğlence araçlarından, tiyatro gösterilerine, yeşilliklerine… Avrupa’nın ve dünyanın en eski eğlence parklarından biri olan Tivoli’yi her yıl milyonlarca turist ziyaret ediyor. Girişte tercihinize göre alacağınız biletlerle hiç unutamayacağınız anlar yaşayacaksınız. Disneyland’a da ilham kaynağı olan parkta saatlerin nasıl geçtiğini fark edemeyeceksiniz.
Kopenhag gelişirken yeşili dışlamamış, aksine şehrin dört bir yanını parklarla çevrelemiş. Kentte irili ufaklı onlarca park bulunuyor. Bunların en bilineni şüphesiz ki Frederiksberg Parkı. Dört yüz yıllık geçmişi bulunan park Kopenhag Hayvanat Bahçesi’ni de içinde barındırıyor. Altmış dört hektarlık alanıyla gezmenin saatler alacağı park farklı yürüyüş rotalarıyla gerçekten yeşile doymanızı sağlıyor. Ağaçların gölgeleriyle kesişen yollar gerçekten büyüleyici ve romantik bir ortam sunuyor. Aynı zamanda içinden geçen su kanalı parkın kimliğini yansıtıyor. Özellikle Frederiksberg Kalesi’nin önünde güneşin ve yeşilin tadını çıkarabilir, bir pazar gününde piknik yapmanın keyfini yaşayabilirsiniz.

Peki parktan çıktınız, sokakta yürüyorsunuz, karşınıza şöyle bir manzara çıktı, ne düşünürsünüz? Yerinde keşfetmek istemez misiniz?
İkinci el severlere de iyi bir haberim var Frederiksberg Parkı yakınlarında Nisan ve Ekim ayları arasında kurulan ikinci el pazarında ne ararsanız bulabilirsiniz. Giysiden, kitaba, plaklara, ev eşyalarına hatta oyuncaklara kadar! Aklınıza gelebilecek her şeyi bulacaksınız.
Kopenhag’dan ayrılmadan önce ziyaret etmeniz gereken yerlerden biri de kesinlikle “Özgür Bölge” olarak bilinen Christiania bölgesi. 1970’lerde polislere direnen hippi hareketi işgal ettikleri bölgeden çıkmayı reddetmiş. Dönemin hükümeti de polis hareketiyle işgali sonlandırmayı tercih etmemiş ve bölgenin bağımsızlığını tanımış. Yaklaşık 1000 kişiye ev sahipliği yapan Christiania’nın kendi bayrağı ve anayasası var. Danimarka ve Avrupa Birliği yasalarının geçmediği bölgede polisin de herhangi bir yetkisi bulunmuyor. Şehir içinde tamamen bağımsız bir bölgeden söz ediyorum. Bölgede herhangi bir güvenlik sorunu bulunmadığını hatırlatırken fotoğraf çekmenin çok hoş karşılanmadığını da ekleyelim. Sınırlarında yer alan “Avrupa Birliği’nden çıkıyorsunuz”, “Avrupa Birliği’ne giriyorsunuz” yazılarını görmek gerçekten tebessüm ettiriyor.
Kopenhag geleneksel mimarisi, parkları ve kanallarıyla tatilinde güneşten fazlasını arayanlar için güzel bir rota olacaktır. Soğuk bir şehir olmasına rağmen tam tersi bir sıcaklığa sahip zarif ve kibar insanlarıyla oldukça turist canlısı bir şehir olduğu söylenebilir. Sadece Tivoli Bahçeleri bile Kopenhag’ı ziyaret etmek için yeterli bir neden. İskandinavya’nın büyülü şehirlerini keşfetmeye Kopenhag’dan başlayabilirsiniz. Bunun için tek ihtiyacınız olan boş bir hafta sonunun arkasına eklenecek birkaç gün…
Unutmadan, o genç kızlar gerçekten ne için sırada bekliyor? Merak etmediğinizi söylemeyin sakın!