Bu duygularla akşam 20.30 Türk Hava Yolları uçağı ile Karaçi’ye doğru uçuşa geçtik. Schengen vizesine sahip olduğum için Pakistan vizemi kapıda alacaktım. Sağolsun oradaki arkadaşların da yardımıyla vizemi çabucak aldım ve Karachi’ye sabah 04.00 sularında ayak bastım.
Havaalanında işlemlerim biter bitmez otelim Pearl Continental Karachi’ye gittim. Gece olduğu için etrafta neler olduğunu pek fark edemedim fakat otelin etrafında elinde silahı olan güvenlik görevlilerini görünce biraz korktum. Bu yoğun güvenliği geçtikten sonra odama ulaştım ve temiz bir uyku ile sabaha başladım.
İşlerimi halletmek için dışarı çıktığımda şehri biraz daha görme şansım oldu. Bu sırada arabadan etrafa bakıyor ve Karaçi’yi biraz daha anlamaya çalışıyordum. Gördüğüm manzara ve edindiğim ilk izlenim gerçekten kimsenin kurallara uymadığı ve ülkede ciddi bir fakirliğin olduğuydu. Trafikte kendimi bir an için roller coaster’e binmiş veya go-cart yapıyormuş gibi hissettim. Kırmızı ışık ve polis görmeniz neredeyse imkansız, zaten olsa da çok bir değişmiyor.

Dediğim gibi Karaçi’ye işlerim için gitmiştim. Orada maalesef insanlar pek kurallara bağlı yaşamadıkları için bu durum iş hayatına da yansıyor. O yüzden bu coğrafyada iş yapmakta zorlanabilirsiniz. Bütün bunlara rağmen Karaçi’de Biskrem reklamlarını görünce çok şaşırdım ve ayrıca çok mutlu oldum.
Boş kalan zamanlarımda Karaçi’yi bol bol gezmeye çalıştım. İlk olarak güzel bir lokantada karnımı doyurmak istedim. Arkadaşlardan beni güzel bir kebapçıya götürmelerini rica ettim ve onlarda beni Bar B Q Tonight Restaurant’a götürdüler. Kebaplar çok güzeldi yalnız eğer siz de aynı yere gidecek olursanız mutlaka acısız isteyin çünkü Karaçi’de az acılı diye bir kavram yok, ya acılı ya da acısız yiyebilirsiniz.
Yemekten sonra sahile gittik. Akşam olduğu için denizi tam göremedik fakat orada çok eğlendiğimizi söyleyebilirim. Sahile gittiğinizde göreceksiniz orada go-cart arabalarına benzer arabalar var. Onlara binmenizi tavsiye ederim. Yalnız dikkat edin turist olduğunuz için 2-3 katı fazla para istiyorlar.

Diğer gün ise Karaçi’nin çarşısına Saddar bölgesine gittik. Çarşıda herkesin bağıra çağıra bir şeyler satmaya çalışması dikkat çekiciydi. Satıcıların seslerine bir de sokaktan geçen araba ve motosikletlerin korna sesleri de eklenince neredeyse yanınızdaki ile konuşurken hiçbir şey duymuyorsunuz. O yüzden Karachi için şu ana kadar gördüğüm en gürültülü şehir diyebilirim. 🙂
Çarşıda işimiz bittikten sonra Quaid-I-Azam Türbesi’ni ziyaret etmek istedik. Bu türbe tüm Hindistan Müslüman Birliği ve Pakistan bağımsızlık mücadelesinin önderi, aynı zamanda Pakistan’ın kurucusu ve ilk devlet başkanı olan Muhammed Ali Cinnah’a ait.
Türbenin hemen çok yakınında aynı yerde bir de müze bulunmakta. Gitmişken her ikisini de gezebilirsiniz. Biz türbeye birkaç iş arkadaşımla beraber gitmiştik. Her gittiğimiz yerde yabancı olduğumuz anlaşılıyordu. Özellikle yanımızda sarışın bir İngiliz bayan olunca kendisinin yolunu kesip fotoğraf çektirmek isteyen birçok insan oldu. Ayrıca müzelere de bizi bedavaya girdirdiler.

Türbede işimiz bittikten sonra araba ile Karaçi’nin önde gelen zenginleri ve ünlülerinin yaşadığı Clifton bölgesinden geçtik. Bir de oranın en güzel camilerinden birisi olan Masjid-e-Tooba’ya da bir 5dk uğradık.
Sonra biraz Karaçi’nin modern yüzünü görmek amacıyla Hyperstar Mall’a gittik. Bu mall neredeyse Türkiye’deki AVM’lerle aynı . Aradığınız her şey bulunmakta. Eğer vaktiniz olursa orayı da gezebilirsiniz.
Karaçi’de Bagh Ibne Qasim isminde çok büyük bir park da bulunmakta. Yılda yaklaşık 10 milyon kişi bu parka geliyormuş. Park gerçekten de çok büyük , gittiğinizde biraz şaşırıyorsunuz açıkçası.
Sonuç olarak Karaçi çok ilginç bir yer. Giderken biraz ön yargılarla ve korkularla gidiyorsunuz ama bence görülmesi gereken çok değişik bir yer.