Ama çabuk tutar elinizden, fazla dayanmaz yüreği…
Champs-Elysée serilir önce ayaklarınızın altına.
Sağlı sollu onlarca kafe; bazen içeride yer kalmadığından, bazen sebepsiz, dışarıya taşmış yüzlerce insanın arasında yürürken hareketin ritmiyle hızlanıverir adımlarınız.

Sonra vitrinler celbeder bakışlarınızı. Modanın kalp atışlarını duyurur size. Gerçi etiketler büyüyü bozmak için çabalar görünür gözünüze ama biraz dayanınca ikileme, bakışlarınız takılır Eiffel’in tepesine. Etiketleri unuttuğunuzun farkına dahi varmazsınız.
Siz küçüldükçe büyür Eiffel. Yaklaştıkça adımlarınız, inadına devasalaşır büyüklüğünü ispat etmeye çalışırcasına.
Sonra kenarda usul usul göz kırpan Seine Nehri okşar kalbinizi bir anda, Eiffel’in adını gölgede bırakmaya kararlı bir edayla…
Ünlü demir kuleden daha nazlı göründüğünden belki, belki de Eiffel’de aradığını bulamamanın verdiği bir arayış içinde göze çarpan ilk güzel olduğundan, Seine ile meşgul olmaya başlar insan. “Üzerimdeki onca göze rağmen…” gibi bitmemiş nice cümleye istinaden kıskandığını bilseniz de Eiffel’in, kıyamazsınız Seine’yi bırakmaya, kıyısında yürümeye başlayınca.
Seine eşliğinde bir yürüyüşten sonra yorgunluğunuzu atmak için dönersiniz yeniden Eiffel’e, uzanıverirsiniz altındaki çimlere, onun da gönlü kalmasın diye… Meydana çıkıp da cam piramitleri görünce başka bir merakla artar yine hızınız. Mona Lisa bekliyor ne de olsa aşağıda. Louvre Müzesi’nde gezerken Da Vinci’yi okurken hayal ettiğiniz yerlerle karşılaştırmaktan da alıkoyamazsınız kendinizi farkında olmadan.
Şaheserlerin eşlik ettiği uzun bir yer altı yürüyüşünden sonra yukarıda devam eder rüya yolculuk. Daha Notre Dame Katedrali vardır sırada. Göz alıcı işlemeleriyle her gün binlercesini ağırlayan bu mabed gittiğinizde sizi bekliyor olacaktır.
Fransız zerafetini fısıldayan binalar da yol boyu sürdürür sizle beraberliğini, ince bir ev sahibi gibi. Hava kararmaya yüz tutup da ışıklar yanmaya başlayınca artar şehrin heyecanı. “Ville de Lumière” yani “Işık Şehir” der kimileri Paris’e. Eiffel her yerden görünmek istercesine ışıldar. Champs Elysée ayrı bir zevk verir insana.

Paris Fransa demektir aslında, Fransa Paris. Anlar insan yollar uzadıkça…
Eğer doyasıya eğlenmeyi seviyorsanız ertesi gününüz de DisneyLand ile randevulu demektir ve arkadan gelen günler daha nice görülmeyi bekleyen sanat eseriyle…
Sartre’lerle, Balzac’larla, Oscar Wilde’larla doludur bu şehir.
Gitme vakti geldiğinde kendini alamaz insan, mutluluk dolu kalbinin bir köşesinin hüzünle dolmasından. Ama her şeye rağmen gönül rahatlığıyla ayrılabilirsiniz bu şehirden.
Çünkü aşka dairler kuşatmıştır artık sizi; aynı ben gibi…