More
    Ana SayfaTK hikâyeleriİkinci pilot Atakan Çal ile Go oyunu ve pilotluk

    İkinci pilot Atakan Çal ile Go oyunu ve pilotluk

    Türk Hava Yolları’nda Airbus A320 filosunda ikinci pilot olarak görev yapan Atakan Çal, aynı zamanda 4000 yıllık Uzak Doğu strateji oyunu Go’nun tutkulu bir oyuncusu. Go’yu meslek seçimine yönlendiren, zihinsel gelişimini şekillendiren bir yaşam felsefesi olarak gören Çal ile Go’nun stratejik derinliğini, Türkiye’deki Go kültürünü ve bu kadim oyunun bir pilotun kokpitteki karar alma süreçlerini nasıl etkilediğini konuştuk.

    Turkish Airlines Blog
    Turkish Airlines Blog

    Yazar ekibimiz tarafından yönetilen bu hesapla, seyahat tutkunları ve keşif meraklılarının keyif alacağı blog içerikleri üretiyoruz.

    Özenle hazırladığımız içeriklerimiz aracılığıyla ilham vermeyi, bilgilendirmeyi, heyecanlandırmayı, eğlendirmeyi ve küçük ipuçları ile yolculuğunuzu kolaylaştırmayı amaçlıyoruz. Aynı zamanda yola çıkmanın yenileyici ve özgürleştiriciliğini sizlere tekrar hatırlatmak istiyoruz.

    Çünkü Tolstoy'un dediği gibi: “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir...”


    Sizi tanıyabilir miyiz?

    Ben Atakan Çal. 1998 doğumluyum, İzmirliyim. Türk Hava Yolları’nda ikinci pilot olarak görev yapıyorum. Airbus A320 filosundayım ve bir Go oyuncusuyum.

    Şirkete ne zaman girdiniz?

    Türk Hava Yolları’na Aralık 2022’de katıldım. Eğitimin ilk fazı yaklaşık bir yıl sürdü; TIP eğitimi ve şirketin emniyet, operasyon, prosedür gibi diğer zorunlu eğitimleri bu döneme dahildi. Uçuşlarıma Aralık 2023’te başladım.

    Eğitim geçmişiniz nedir?

    Öncelikle İzmir Bornova Anadolu Lisesi’nde okudum. Ardından Okan Üniversitesi’nde Pilotaj bölümünden mezun oldum. Farklı bir mesleğim veya alanım yok; başından beri hedefim ve uğraşım pilotluk oldu.

    Go sevdanız ne zaman başladı? Go ile nasıl tanıştınız?

    Go ile tanışmam 2011 yılına dayanır. O dönem Aikido yaptığım spor salonunda yeni başlayanlara Go eğitimi veren, oyuna ilgi duyan bir abim vardı, ismi Güçlü. Bana oyundan söz etti ve ilgimi çekeceğini düşündüğünü söyledi. Onun yönlendirmesiyle İzmir Go Oyuncuları Derneği’nin bir buluşmasına katıldım. Orada öğrendim ve çok sevdim. 2012 başından beri, yani yaklaşık on üç yıldır düzenli olarak oynuyorum.

    On üç yıldır oynadığınıza göre artık profesyonelsiniz denilebilir mi?

    Central Park’tan sonbahar manzaraları.
    Central Park’tan sonbahar manzaraları

    Ben kendime “profesyonel” demeyi, profesyonel oyunculara saygısızlık olarak görürüm. Go’da seviyeler 30 kyu’dan başlar ve oyuncu kendini geliştirdikçe 1 kyu’ya kadar yükselir; ondan sonra 1 dan, 2 dan diye devam eden seviyeler gelir. Dan seviyeleri oyunda uzmanlaşmış, kavrayışı derinleşmiş, geçmişi ve birikimi olan oyuncuları ifade eder. Ben 7 kyu seviyesindeyim. Go çok uzun bir yol; öğrenmesi kısa sürse de ustalaşması bir ömür alabilir.

    Bilmeyen okurlarımız için Go oyununu kısaca anlatır mısınız?

    Go, 19×19’luk tahtada (toplam 361 kesişim noktası) oynanan 4000 yıllık bir strateji oyunu. 181 siyah ve 180 beyaz taş var.

    Neden 181 siyah taş var?

    Tahtada 361 nokta var ve oyuna siyah başlar. Siyahın ilk hamleyi yapması sebebiyle, bu “tek” fazlalık siyaha verilmiştir. Siyah ve beyaz, Go’nun uzun tarihine eşlik eden alegorik bir anlam da taşıyor. Siyah, savaşı başlatan, daha genç, kimi zaman acemi tarafı, beyaz ise bilgeliği, gücü ve barışı sembolize ediyor.

    Oyunun diğer kurallarından da söz eder misiniz?

    Central Park’tan sonbahar manzaraları.
    Central Park’tan sonbahar manzaraları

    Oyun, bir taşın “nefes” adı verilen komşu boş noktalarından (dikey ve yatay) canlı kalması kuralına dayanıyor. Bir taşın tüm nefesleri rakip taşlar tarafından kapatılırsa taş “esir” alınır ve tahtadan kaldırılır. “İntihar” hamlesi yasaktır; yani bir taş nefessiz kalacağı bir noktaya oynanamaz. Ayrıca “ko” kuralı var: Sonsuz tekrarları önlemek için belirli bir taşı aldıktan sonra aynı pozisyona derhal dönmek yasaktır; önce tahtanın başka bir yerine hamle yapılmalıdır. Ancak oyunun nihai amacı taş almak değil, alan çevrelemektir; puanlama çevrelenen boş noktalar ve alınan taşlar üzerinden yapılır.

    Tahtadaki 361 noktanın özel bir anlamı var mı?

    Go’nun kökenine ilişkin anlatılarda, farklı boyutlarda tahtaların varlığından söz ediliyor. 17×17, 21×21, 23×23 gibi. Efsanelerden biri, dönemin Çin İmparatoru’nun veliaht prensin zihnini eğitmek ve onu bir kumandan olarak yetiştirmek amacıyla yaverlerine bir strateji oyunu sipariş etmesiyle ilgili. Bu bağlamda Go, iki ordunun bir ada veya savaş sahası üzerindeki mücadelesini soyutlayan bir simülasyon olarak tasvir edilir. 361 nokta, o dönemin Çin takvimindeki 361 günü temsil eder; tahtanın dört köşesi dört mevsimi simgeliyor. Ayrıca tahtada “hoshi” adı verilen koyu işaretli dokuz yıldız noktası var; bunların, dönemin gökbilimcilerinin önem atfettiği dokuz gök cismini simgelediği anlatılır. Tam ortadaki nokta “tengen”dir; Japoncada “göğün merkezi” anlamına gelir.

    Go’yu diğer strateji oyunlarından ayıran temel özellik nedir?

    Go’da taşlar eşit değere sahip, satrançtaki gibi farklı güçte taşlar yok. Oyunda üstün konum elde etmek, daha güçlü bir taş kazanmakla değil, taşları bir arada tutan şekiller kurmak ve stratejik düşünmekle mümkün. Her taş ve her nokta bir puan, fark yaratmak, tamamen sizin stratejinizle oluyor. Ayrıca oyunun çok eski oluşu, Çin, Japon ve Kore kültürlerinde bıraktığı izler ve etrafında oluşan zengin efsaneler dünyası da Go’yu diğerlerinden ayırıyor.

    Go’nun farklı dillerdeki adları neler?

    Farklı dillerde farklı adlarla bilinir: Japonya’da “Go” veya “Igo”, Çin’de “Weiqi” Kore’de “Baduk.” Hepsi aynı oyunu ifade eder. “Go”nun kanjisini (Çin-Japon yazı karakterlerini) incelediğinizde taş, tahta ve çevreleme anlamlarının birleştiğini görürsünüz; bu da özünde “çevreleme oyunu” olduğuna işaret eder.

    Go’nun kariyerinizde ve zihinsel gelişiminizde ne gibi etkileri oldu?

    Öncelikle Go beni bir topluluğun içine taşıdı: İzmir Go Oyuncuları Derneği. O topluluk, meslek seçimimde belirleyici oldu. Çocuk yaşlarda pilotluk gibi bir meslekten haberdar değildim. Dernekte Go oynadığım bir abim bugün kaptan pilot. Onun vesilesiyle pilotluğu araştırdım ve seçtim. Bu, hayatımdaki en somut etkisidir.

    Gündelik ve mesleki hayatta ise Go, karar verirken “Bu hamle bana ne kaybettiriyor?” sorusunu sormayı öğretti. Her tercih, başka bir imkândan vazgeçmektir. Birkaç hamle sonrasını düşünme alışkanlığı kazandırdı. Kokpitte kaptanlarımızın, yaptıkları hamlenin üç-beş dakika sonra uçuşa ve uçağa etkisini öngörme becerisini hayranlıkla izliyorum; Go, bu düşünce sistemine beni de yaklaştırdı. Daha anlamlı ve farkında yaşayabilmenin kapısını araladı.

    Go kültürünün Türkiye’de yaygınlaşma hikâyesi nedir? Ne zaman başladı?

    Türkiye’de Go’nun yayılması, Trevanian’ın “Shibumi” romanıyla başlıyor. Orada başkahramanın Go düşüncesiyle hayatı ve mücadeleleri ele alınır. ODTÜ’de mühendislik öğrencisi olan Alpar Kılınç ve bir grup genç, romandaki bu oyunu merak edip araştırıyorlar. O dönemin koşullarında internetten kaynaklar buluyor, yurtdışından kitaplar getirtiyorlar, kağıda tahta çizip oynamaya başlıyorlar. Kıvılcım ODTÜ’de çakılıyor. Tam yılını bugün ezberden veremem ama 1994 civarıdır.

    Maalesef Alpar Kılınç ilerleyen yıllarda genç yaşta bir trafik kazasında hayatını kaybediyor. ODTÜ Go Topluluğu bugün hâlâ Türkiye’nin en köklü ve çalışkan topluluklarından biri. Her yıl Alpar Kılınç’ı Anma Go Turnuvası düzenlenir ve ülkenin dört bir yanından, hatta dünyanın farklı yerlerinden katılımcılar gelir. Prestijli bir amatör turnuvadır; go oyuncuları bu vesileyle Alper Kılınç’ı her yıl anar.

    Siz turnuvalara katıldınız mı?

    Central Park’tan sonbahar manzaraları.
    Central Park’tan sonbahar manzaraları

    Evet. İlk turnuvam 2012’de İzmir’de düzenlenen 7. İzmir Go Turnuvası’ydı. Sonrasında imkân buldukça Ankara, İstanbul ve Eskişehir’deki turnuvalara da katıldım.

    Go oyununun Türkiye’deki dernek yapılanmalarından söz eder misiniz?

    Ben İzmir Go Oyuncuları Derneği ve İstanbul Go Oyuncuları Derneği’ne üyeyim. İzmir’de süreç önce “İzmir Go Oyuncuları Topluluğu” olarak başladı; 2008–2009’larda dernekleşerek resmîleşti. İstanbul Go Oyuncuları Derneği biraz daha eski. En eskisi ise Türkiye Go Derneği (ilk kuruluşunda “Türkiye Go Oyuncuları Derneği” adıyla). Türkiye Go Derneği, Avrupa Go Federasyonu’nun (EGF) üyesidir. Bizim yaptığımız turnuvalar resmî olarak EGF veri tabanında saklanır; böylece Avrupa’yla entegre biçimde oyuncularımızın puanlaması yapılır.

    Alper Kılınç’ın babası bir bürokrattır; derneğin kuruluş sürecinde Türkiye’deki go oyuncularına çok yardımcı olmuş, elinden geldiğince destek vermiştir. Sağlığı elverdikçe her yıl anma turnuvasının açılış konuşmasını yapar. Kendisini buradan saygıyla anıyorum.

    Bir go oyuncusu turnuvaya ne zaman katılabilir? “Kyu” seviyeleri burada nasıl işliyor?

    Erken katılımı teşvik ediyoruz. Ben ilk turnuvama 25 kyu seviyesindeyken girdim; bu, kabaca bir haftalık oyuncu demektir: Kuralları öğrenmiş, temel pratik yapmış. Turnuvalarda genellikle benzer seviyedeki oyuncularla eşleşilir. İzmir’deki turnuvamızda oyuncuları seviyelerine göre gruplara ayırıyoruz; tıpkı lig mantığı gibi her grup kendi içinde rekabeti yaşar. Böylece hem acemi oyuncular hem de ileri seviyedekiler kendi düzeylerinde heyecanı tadar.

    Bu konuyla ilgili Türkiye Go Derneği Başkanı Eren Kurter’in bir doktora çalışması var. Farklı seviyedeki oyuncuların oyun esnasında nabız ve terleme oranlarındaki değişimler incelenmiş; sonuç anlamlı bir seviyeye bağlı fark göstermiyor. Yani herkes kendi seviyesindeki rakiple oynadığı için benzer bir heyecan yaşıyor. Bu da Go’nun, ömür boyu aynı coşkuyu yaşatabilecek bir hobi olduğunu gösteriyor.

    Turnuvalarda ödül sistemi nasıl? Birincilik, ikincilik, üçüncülük nasıl belirleniyor?

     “Kulvarlı” ve “kulvarsız” turnuvalar var. Kulvarlı turnuvalarda, örneğin beş kulvar varsa her kulvarda birinci–ikinci–üçüncü çıkar; çünkü yeni başlayanların uzun yıllardır oynayan oyuncularla genel sıralamada yarışıp birinci olmasını beklemek gerçekçi değildir. Herkesin oyundan zevk almasını sağlamak için kulvarlar oluşturulur.

    Kulvarsız turnuvalarda ise “Savaşçı Ruh Ödülü” (Fighting Spirit) popülerdir. En düşük seviyeden gelip en yüksek performansı gösteren oyuncuya verilir. İlk turnuvamda (2014 civarı) ben de Savaşçı Ruh Ödülü aldım; hâlâ evimde gururla saklarım.

    Yoğun bir meslekle Go’yu nasıl birlikte yürütüyorsunuz? Zaman ve enerji yönetiminizi nasıl sağlıyorsunuz?

    Go benim için zihinsel bir dinlenme alanı. Oyun sırasında telefon, haberler, dış uyaranlar devreden çıkar; iki saat boyunca yalnızca tahta var. Bazen uzun bir uçuşun ardından buluşup Go oynadığım olur ve kendimi evde dinlenmekten daha dinç bulurum. Ayrıca şirket içinde bir ay öncesinden “boş gün” talebinde bulunabiliyoruz. Katılmak istediğim turnuva varsa bu günlere talep açıyorum. Bu sayede ulusal turnuvalara katılmayı sürdürebiliyorum.

    İlk turnuva deneyiminizi anlatır mısınız?

    2012’de, İzmir Gaziemir’de (o zamanki adıyla Rota Koleji) düzenlenen 7. İzmir Go Turnuvası’na katıldım. 14 yaşındaydım; sanırım en genç katılımcıydım. Beni en çok etkileyen, oyunun içindeki yoğun rekabetin maç biter bitmez dostane bir sohbete dönüşmesiydi. Herkes maçta tüm zihinsel gücüyle mücadele ediyor; maç bitince bahçede gündelik hayat üzerine konuşuyor, fikir alışverişinde bulunuyordu. Bu deneyim, ergenliğin getirdiği “en iyisi ben olacağım” duygusunu törpüledi; asıl olanın oyundan sonra el sıkışıp arkadaşlığa devam etmek olduğunu öğretti.

    Ayrıca tecrübesizliğim yüzünden bir maçta oyunun bittiğini fark etmeyip gereksiz hamlelerle rakibimin vaktini almıştım. Hocam oyun sonu pozisyonunu gösterince çok utandım; başkasının vaktine saygı hassasiyetini o an daha derin öğrendim.

    Go, kokpitteki karar alma süreçlerini nasıl etkiliyor? CRM (Crew Resource Management) açısından size ne kazandırdı?

    Go temelde bireysel oynanıyor, takım formatları olsa da esasen rakiple bire birdir. Bu yönüyle kokpitteki CRM mantığına aykırı gibi durabilir. Fakat Go’nun bana kazandırdığı en önemli şey, karşımdakinin fikrine saygı duymak. Rakibiniz hamle yaptığında “Kötü oynadı” diye düşünmezsiniz; aksine “Akıllı ve bilgili bir oyuncu, mutlaka bir mesaj veriyor olmalı. Ne demek istiyor?” diye sorarsınız.

    Pilotluk egonun tuzağına açık bir meslek. Yaş ve tecrübeyle büyüyen bir özgüven var; mesleğe yeni başlayanlar da beklentilerinin üzerinde bir özgüven hissedebilir. Go, “Burada bir takımız; yanımdaki pilot en az benim kadar tecrübeli, hatta daha tecrübeli olabilir. Kule, kabin, yer ekipleri işini biliyor” perspektifini pekiştirdi. Ekipte herkesin elinden gelenin en iyisini yaptığı varsayımıyla hareket etmeyi öğretti; egoyu törpüledi.

    Go’ya başlarken herhangi bir kısıtlama yok. 361 bir noktadan herhangi birinden başlanabilir. Ancak Go’da bir gelenek var. Bu gelenek Çin kökenli. İlk hamleyi yapan taraf, taşını rakibine yakın tarafa yerleştirir. Bu davranış, öne doğru hafifçe eğilerek “İyi oyunlar, sana saygı duyuyorum, sen saygın bir rakipsin” demek anlamına geliyor. Genellikle rakip de ilk taşını karşılık olarak elinize doğru yerleştirir. Bu bir zorunluluk veya resmi bir kural değil. Uzun yıllar içinde gelişmiş bir saygı kültürü ve hâlâ birçok ülkede uygulanıyor. Örneğin, İrlanda’da Go oynadığımda, seksenli yaşlarındaki John amca hamleme beyaz taşla karşılık vererek köşeme doğru oynamıştı. Bu sayede, iki farklı kültürden ve iki farklı dönemden insan, oyun aracılığıyla birbirlerine saygılarını sunabiliyor.

    Go’nun oluşturduğu stratejik düşünme alışkanlığı, mesleki stresi azaltmada etkili oluyor mu?

    Evet. Hayatın her alanındaki meseleleri bir problem çözme vakası olarak görmeye yardımcı oluyor. Go oynarken iki saat boyunca durmaksızın problem çözersiniz. Kokpitteki senaryolara “Bu bir problem ve mutlaka bir çözümü var” bakışıyla yaklaşmak stresi somut biçimde azaltır.

    Go öğrenmek isteyen okurlarımıza nereden başlamalarını önerirsiniz?

    Eğer Go oyununa ilgisi olan kişiler varsa, onları buluşmalarımıza bekliyoruz. Türkiye’nin neredeyse tüm büyük şehirlerinde bir Go topluluğu bulunuyor. Ayrıca birçok üniversitede de Go toplulukları mevcut. İstanbul Go Oyuncuları Derneği üyesi olarak, hem kendi adıma hem de tüm arkadaşlarım adına kefilim: Toplantılarımıza gelen herkese seve seve Go öğretiyoruz ve öğretmeye devam ediyoruz.
    Benzer şekilde, İzmir’de İzmir Go Oyuncuları Derneği, Ankara’da Ankara Go Oyuncuları Derneği, Adana’da Hitit Go Oyuncuları Derneği; ODTÜ, İTÜ, Dokuz Eylül ve Ege Üniversitesi’nde Go toplulukları bulunuyor. Bu topluluklar, hem yeni öğrencilere hem de dernek toplantılarına katılan herkese Go’yu öğretiyor ve böylece topluluğa katılım artıyor. Turnuvalarımız daha şenlikli, daha eğlenceli ve daha büyük hale geliyor. Farklı meslek gruplarından insanlarla tanışma fırsatı buluyoruz. İnternetten oynamak da mümkün; fakat ilk adımlarda tek başına zorlanılabiliyor. Yüz yüze buluşmalar bu eşiği keyifle aşmanızı sağlar.

    Go sayesinde hayatınızda değişen en büyük şey ne oldu?

    En büyük değişim, meslek seçimim oldu. İzmir’deki Go topluluğu içinde bir arada olduğum insanlar, farklı mesleklerden kişilerle tanışmamı sağladı. Pilotluğu böyle keşfettim. Bunun yanı sıra sivil toplum çalışmasının ne olduğunu öğretti. İlkokullara ve liselere gidip Go seminerleri verdik, normalde yollarımızın kesişmeyeceği insanlarla temas ettik. Go sayesinde dilini bilmediğim bir Çinliyle ortak bir masada iletişim kurabildim. Bana güzel insanlar, bir meslek ve bir hayat felsefesi kazandırdı.

    Samurayların Go ile bir ilişkisi var mı?

    Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözüne benzer bir yaklaşım, Uzak Doğu kültüründe de gözlemlenmiştir. Örneğin, samurayların yalnızca iyi bir dövüşçü olmaları değil, aynı zamanda iyi bir Go oyuncusu olmaları da beklenirdi. Bu, onların zeka, çeviklik ve ahlak gibi niteliklerde dengeli bir gelişim göstermeleri gerektiğini ortaya koyar. Hem Japon hem Çin hanedanlarında prenslere Go öğretilirdi; stratejik düşünme, sakin kalma ve rakibin hamlelerini okuma kabiliyetini geliştireceğine inanılırdı. Eski minyatürlerde, örneğin 2200 yıllık bir sahnede, bir samurayın gece baskınında kendini korumak için Go tahtasını nasıl kullandığına ilişkin bir betimlemeye rastlamıştım. Bu tür örnekler, Go’nun o dünyadaki yerini ve önemini gösterir.

    Son olarak, oyunun temel kurallarını ve bazı temel şekilleri kısaca anlatır mısınız?

    Elbette. Oyunda siyah taş her zaman başlar. Go tahtasında toplam 361 kesişim noktası bulunur ve hamleler bu kesişim noktalarına yapılır. Bu noktaların bazıları “hoşi” noktası olarak adlandırılır; dokuz adet hoşi noktası var.

    Central Park’tan sonbahar manzaraları.
    Central Park’tan sonbahar manzaraları

    Bir taş, yerleştirildiği noktaya doğrudan bağlı dört komşu noktadan nefes alır. Bu komşu noktalara “nefes” deniyor. Örneğin, bir taş kenara yerleştirilirse üç nefesi kalır; köşe noktasına yerleştirilirse iki nefesi kalır. Bir taşın nefes noktalarından birine rakip taş konduğunda, o taş artık o noktadan nefes alamaz. Son nefes noktası da kapandığında taş esir durumuna gelir ve oyunun kenarına alınır. Böylece rakip taşın puanı olur.

    Central Park’tan sonbahar manzaraları.
    Central Park’tan sonbahar manzaraları

    Go taşlarının estetik ve pratik bir tutuş şekli var. Taşlar, işaret ve orta parmak arasında sıkıştırılarak istenilen noktaya yerleştirilir. Bu tutuş hem estetik hem de oyunun pratiği açısından önemlidir.

    Atari durumunda taşları hareket ettirmek mümkün değil, ancak bir grup taş, birbirine temas eden nefes noktaları aracılığıyla birlik oluşturabilir ve grup halinde yaşamaya devam eder veya esir düşer. Örneğin, iki taş bir grup oluşturursa, nefes noktaları kapatılmadığı sürece yaşamaya devam eder. Eğer rakip tüm nefes noktalarını kapatırsa, grup esir durumuna düşer.

    Central Park’tan sonbahar manzaraları.
    Central Park’tan sonbahar manzaraları

    Oyunda yasak hamlelerden biri “intihar” hamlesi, yani bir taşın nefes alamayacağı noktaya hamle yapılamaz. Bununla bağlantılı olarak “ko” şekli var. Ko, Japoncada sonsuzluk anlamına geliyor. Eğer bir hamleyle rakip taş esir alınırsa, rakip aynı noktaya hemen geri hamle yapamaz; başka bir noktaya oynayarak oyun akışını sürdürmek zorundadır. Bu sayede oyun sonsuz döngüye girmeden ilerler.

    Central Park’tan sonbahar manzaraları.
    Central Park’tan sonbahar manzaraları

    Go oyununda esas amaç taş almak değil, alan elde etmek. Taşlar, bir bahçeyi çitle çevirmek gibi alanları çevreler ve puanlar alanların büyüklüğüne göre hesaplanır. Önemli olan, taşların sayısı değil, çevrelediği alanın büyüklüğüdür.

    Özetle, Go oyununun temel kuralları: taşların nefes noktaları, atari ve esir durumları, yasak hamleler ve alan oluşturma. Tüm stratejiler ve oyun şekilleri bu basit kurallardan türetiliyor.

    Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

    Go’nun etrafında çok sayıda hikâye ve efsane var. Merak eden okurlara başlangıç olarak Trevanian’ın “Shibumi” romanını öneririm. Ayrıca samurayların hayatı ve Go ilişkisini araştırmak da ufuk açıcı olabilir.

    *Blogumuzda yer alan bu yazının tarihi bazı güncellemelerden dolayı yeni görünüyor olabilir. Yazının içeriği yazarın kendi görüşünü yansıtmaktadır ve yazıda yer alan fiyat, ulaşım gibi bazı bilgilerin değişmiş olması mümkündür. Göz önünde bulundurmanızı rica ederiz.

    Bunlar da var!