More
    Ana SayfaTK hikâyeleriAilemizden İlhan Tan ve Hande Şahin Öner anlatıyor: Kabin memuru olmanın sırları...

    Ailemizden İlhan Tan ve Hande Şahin Öner anlatıyor: Kabin memuru olmanın sırları (Bölüm 2)

    Türk Hava Yolları kabin amirleri İlhan Tan ve Hande Şahin Öner ile yaptığımız keyifli röportajın ikinci bölümündeyiz. Mesleğin zor ve zevkli yanlarından izin sistemlerine kadar birçok konuyu konuşmaya devam ediyoruz.

    Turkish Airlines Blog
    Turkish Airlines Blog

    Yazar ekibimiz tarafından yönetilen bu hesapla, seyahat tutkunları ve keşif meraklılarının keyif alacağı blog içerikleri üretiyoruz.

    Özenle hazırladığımız içeriklerimiz aracılığıyla ilham vermeyi, bilgilendirmeyi, heyecanlandırmayı, eğlendirmeyi ve küçük ipuçları ile yolculuğunuzu kolaylaştırmayı amaçlıyoruz. Aynı zamanda yola çıkmanın yenileyici ve özgürleştiriciliğini sizlere tekrar hatırlatmak istiyoruz.

    Çünkü Tolstoy'un dediği gibi: “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir...”


    Ani türbülanslar yaşıyor musunuz? O sırada savrulmalar ne düzeyde oluyor?

    Hande Şahin Öner: Türbülanslar bazen hem yolcular tarafından hem bizim tarafımızdan belirgin şekilde hissedilebilir. Profesyonelce süreci yönetip emniyetli bir şekilde varış noktasına uçmaya çalışıyoruz. Uçuşa başlamadan önce de kaptanlarımız ile beraber bir brifing sürecimiz oluyor. İstanbul’dan Londra’ya gittiğimizi farz edelim, dört saatlik bir uçuşumuz olacak ve meteoroloji raporlarına baktığımızda üçüncü saatte hafif bir türbülans bekleniyor. Bu durumda pilotlarımız gerekli bilgileri veriyorlar, biz de yolcularımızı emniyette tutmak için kemerlerini bağlı tutmaları gerektiğini belirtiyoruz. Ancak bunların dışında hava şartlarının ani değişikliği, rota değişikliği nedeniyle beklenmeyen türbülans olayları da yaşanabiliyor. Bu durumlarda ise hem yolcularımızın güvenliği hem kendi güvenliğimiz için çeşitli önlemlerimiz oluyor. Mesela bir anons yapıp yolcularımızı kontrol ediyoruz, kaptanlarımız da bizi iletişim sistemi ile uyarıyorlar. Bu esnada biz de riskli durumlarla karşılaşabiliyoruz, tabii bu durumların da prosedürleri oluyor. Örneğin servis varsa bunu erteleyebiliriz. Çünkü çok şiddetli bir türbülansta yolcuya ikram edilender hem yolcunun üstüne dökülebilir hem de onun için tehlikeli olabilir. Dolayısıyla bu durumlarda da alabileceğimiz tüm önlemleri alıyoruz.


    Mesleğinizin zor ve zevkli yanları neler?

    İlhan Tan: Bazılarının detaylarına girdik fakat mesleğin en dikkat edilmesi gereken yanı şu diyebilirim: Evet, siz bir kabin memuru üniforması giyiyorsunuz ama onun altında da birçok üniforma oluyor. Clark Kent gömleğini çıkardığında altında Süpermen üniforması olur ya, ona benziyor. Bir yolcu sağlık sorunu yaşıyorsa ona nasıl ilk yardım müdahalesinde bulunacağınızı düşünüyorsunuz. Yahut birazdan bir sorun çıkarsa buna hangi kaynaklarla müdahale edilmesi gerektiğine hâkim olmalısınız. Bir yolcumuz çok mutsuz görünüyor diyelim. O zaman da kendisiyle nasıl ilgilenmemiz gerektiğini düşünmemiz gerekiyor. Dolayısıyla her bir konuya karşı tetikte olmak, zihinsel hazırlık yapmak bu işin en önemli yanı. Bir de bunları yeni tanıştığınız bir ekiple yapıyorsunuz. O nedenle bir grup değil, ekip olmanız gerekiyor. Ayrıca iyi iletişim kurarken veya uzun süre uçarken de enerjinizi o güne yaymalısınız. En zevkli yanı ise dünyayı gezmek. Ben böyle bir soru gelir diye önceden baktım, 67 ülkeye gitmişim. Bu sadece gittik ve hemen 1 saat sonra geri döndük şeklinde değil. Uçuştan sonra gezdiğim, insanlarıyla sohbet ettiğim, yemeğini yediğim, turistik yerlerini gördüğüm 67 ülkeden bahsediyorum.

    Hande Şahin Öner: Benim için en dikkat edilmesi gereken kısımlarından biri ekip ile doğru bir iletişim ortamı yaratabilmek. Yani “Merhaba, biz seninle bir ekibiz ve bugün mükemmel bir operasyon bekliyorum. Aynı zamanda tüm bilgilere hâkim olmalısın. Yolcularla da harika bir iletişim kurup onların problemlerini çözmelisin. Benimle uyum içinde çalışıp yorgunluğunu da dikkatlice yönetmeni bekliyorum,” diyorsun. Yeni tanıştığımız için de bunları gözlemleyebilmek pek mümkün değil. Dolayısıyla ikimizin de kendimizi iyi anlatıyor olmamız lazım. Kabin amiri olduktan sonra bir arada tutmanız gereken bir ekip oluyor. Ayrıca kaptanlarınız ve şirketinize karşı sorumluluğunuz da artıyor. Bu nedenle benim için en önemli noktalardan biri bu iletişim ortamını sağlamak. En keyifli kısımlardan biri benim için ise gezmek kadar kendini gerçekleştirmek. Yolcularımızın kendileriyle çok iyi ilgilendiğimizi söyleyip teşekkür ettikleri an en çok keyif aldığım anlardan oluyor. Çünkü bugün işimi layıkıyla yaptığımı düşünerek eve rahat gidiyorum. Bunun dışında çocuklar, yaşlılar ve özel durumlu yolcular konusunda bütün meslektaşlarım ekstra hassasiyet gösteriyor. Bu da bizim gurur duyduğumuz konulardan biri. Hatta birçoğumuzun evi de çocukların boyama kağıtlarıyla doludur. Emekli olunca en kıymetli hazinem bunlar olacak diye düşünüyorum. Emniyet kısmı zaten hepimizin sorumluluğu tabii ancak bunun üzerine bir şeyler katabiliyor olmak bizim için en büyük başarılardan biri.

    İlhan Tan: Yolcu uçağa geldiğinde sizin onu zaten emniyetli bir şekilde götüreceğinizi, birazdan da yemek servisinin başlayacağını biliyor. Oradaki ekstra dokunuşunuz, desteğe ihtiyaç duyduğunu düşündüğünüz biriyle ilgilenmeniz fark yaratmanızı sağlıyor. Yolcular da bundan büyük memnuniyet duyuyorlar.


    Kabin memurluğunun önemli yanlarından biri de zaman yönetimi becerisi. Siz bunu nasıl yönetiyorsunuz? Çünkü hızla bir uyum yakalamanız ve zamanlamanız gerçekten hayranlık verici.

    İlhan Tan: Bizi kaostan çıkaracak yegâne faktör düzendir. Şirketimiz de bize bu düzeni gerekli dokümanlarda veriyor. Yani yaşanacak durumlara karşı hangi becerileri kullanmamız gerektiği baştan belirtiliyor. Bunun yanı sıra ekip içi koordinasyonun sağlanmasını da iletişimle çözüyoruz. Örneğin, öndeki servis arabasının ayran ihtiyacı var. Ben kalkıp servis arabasının arasından geçerek kendi işimi kendim halletmeye kalkarsam zamanı yönetemem. Bunu aslında suyun üzerinde dalga oluşturmadan yüzen kuğulara benzetebiliriz. Ama kuğunun suyun altında ayaklarıyla sarf ettiği eforu da biliriz. Yani kabin sahnesine çıkıp yolcularımıza “Hoş geldiniz,” dediğimiz andan “Güle güle!” dediğimiz ana kadar inanılmaz bir operasyon işliyor. Bizim ayaklarımız da kuğunun su altındaki ayakları gibi inanılmaz derecede bir efor sarf ediyor. Ceketimizi giyip sizi karşılıyor ve yüksek bir memnuniyet ile uçaktan ayrılmanızı sağlıyoruz. Bunu sağlarken her birimle iletişiminiz iyi olmalı. Burada iyi geçinmekten bahsetmiyorum, ikisi oldukça farklı. Doğru bilginin doğru yere doğru zamanda ulaşmasından ve geri bildirim almaktan bahsediyorum. Örneğin, siz ön tarafta misafirimizsiniz ve bize sağlık durumunuz ile ilgili bir geri bildirimde bulundunuz. Ben bu bilgiyi ekip arkadaşlarımla paylaşmadım diyelim. O anda da lavaboya girdim. Belki sizin tam o anda sağlık durumunuzla ilgili bir ihtiyacınız olacak ve ekip arkadaşlarımdan hiçbiri bunu bilmiyor. Dolayısıyla gerekli müdahale yapılamaz, bu nedenle söz konusu zaman yönetimi tamamen ekip içi iletişimle sağlanabiliyor.

    Hande Şahin Öner: Uçağa girişimizden çıkışımıza kadar zamanı iyi yönetmek durumundayız. Bu sadece servis ile ilgili değil, aynı zamanda operasyonel bir süreç. Çünkü uçuş operasyonu canlı bir organizma gibi. Örneğin, uçağımız park ettikten sonra merdiven gelmezse yolcularımızı indiremeyiz ya da yolcularımız çıktıktan sonra temizlik ekibi gelmezse sonraki uçuşa hazır olamayız. Bu anlamda büyük bir zincirleme reaksiyon söz konusu. Bu süreç içerisinde bizim görevimiz uçağa girdikten sonra en kısa sürede tüm hazırlıkları yapmak. Yolcuların da en değer verdiği konu; uçağın vadettiği saatte kalkıp zamanında inmesidir. Bu noktada eğer tam zamanında bir görevi yerine getirilmezse bu negatif zincirleme reaksiyon doğurabilir. Mesela bir malzeme eksik ya da tarihi geçmiştir. Bu malzemenin tedariği için hemen ilgili birime talepte bulunulmazsa malzemeyi saatlerce bekleyebiliriz. Bunları tecrübe ile daha doğru şekilde sürdürmeye başlıyorsunuz. Yani henüz altıncı ayını doldurmuş bir kabin memurunun %100 bu konsantrasyona sahip olması beklenmiyor. Genelde kabin amirleri bu işin yönlendirme sorumluluğunu üstleniyor. Ekip arkadaşlarımızla doğru iletişimde olunursa ve iki taraf da kendini iyi ifade edebilirse tüm süreç sorunsuz bir şekilde tamamlanıyor. Bu noktada en önemli unsur iletişim. Bununla beraber az önce bahsettiğim gibi sorunlar ortaya çıkmadan gerekli önlemleri almak da zaman yönetimi açısından oldukça mühim.


    Zaman yönetiminizin özel hayatınızda da çok iyi olması gerekiyor, çünkü bazen saatlerce uçuyorsunuz bazen yatıya kalıyorsunuz. Bu durumu nasıl yönetiyorsunuz?

    İlhan Tan: Bunun şöyle bir katkısı var: Zaman yönetimini uçuş operasyonlarında artık çok iyi yaptığımızı söyleyebiliriz. Örneğin evde mutfağa girdiğimde 1 saat içinde hiç bulaşık bırakmadan 3 çeşit yemek ve salata yapabiliyorum. Orada da zaman yönetimi beceriniz öne çıkıyor. Biraz müzikteki ölçüye benziyor aslında. Dört dörtlük bir ritim ve notada dört vuruş yapmanız gerekir, onu kaçırdığınız an bir sonraki ölçüye geçmiş olursunuz. Hande’nin az önce bahsettiği de tam olarak bu. Uçağa gelmesi gereken bir acil durum malzemesi var diyelim. Onun bildirilmesi aksarsa uçağın kalkış zamanında da aksamalar olabilir. Çünkü o malzeme gelmeden uçak kalkmaz. Dolayısıyla bir silsile halinde zaman yönetimi kötü uygulanmış olur. Kabin memurluğuna yeni başlayacak arkadaşlarımızın aklında şu da olsun: Dokümanların takibi, daima güncel olmak bizim mesleğimizde çok önemlidir. Biz bunu röportaj boyu söyledik ama yine altını çizelim. Uçmaya başladığınız günden itibaren sürekli okumanız gerekiyor. Güncel olayları takip etmeden, yenilikleri bilmeden uçuş operasyonunu idare edemezsiniz. Çünkü artık burada can taşıyorsunuz. Bize emanet canlar var. Bu nedenle işimizin akademik kısmının da çok önemli olduğunu işe yeni başlayacak arkadaşların bilmesini isterim. Tıp okuyanlar da doktor olduktan sonra sürekli okumaya, güncel bilgileri takip etmeye devam ederler. Mezun olduktan sonra okumayı, öğrenmeyi bırakmazlar.

    Hande Şahin Öner: Bizim işimizde pek çok kural olduğu için zaman yönetimi de ayrıca önemli. Sivil havacılık böyle dediği için biz o malzeme gelmeden uçağın kalkamayacağını söylüyoruz. Kimse o şekilde uçağın kalmasına izin vermezse szi de o malzemeyi uçağa getirmek zorundasınız. Dolayısıyla tüm kurallara uyum sağlamak ve hepsini güncel bir şekilde bilmek gerekiyor. Bir kural dün değiştiyse biz bunu bilmekle yükümlüyüz. Yanlış hareket edersek hata yaparız. Dolayısıyla bilginin takibi, güncellik, zaman yönetimi ve bunların hepsinin hayatımıza uyarlanması bize sosyal hayatımızda bazen “düzenli” ve “gereğinden fazla zaman odaklı” gibi etiketler yapıştırabiliyor. Kendi adıma ben gayet memnunum.


    İşiniz aile hayatınızı nasıl etkiliyor?

    İlhan Tan: Aslında bukişiden kişiye değişiyor. Ben 8 yıldır evliyim, eşimle de uçuşta tanıştık. O da kabin amiri. Aylık 8 günden oluşan boş günlerinizi talep ederseniz eşinizle aynı günlere planlıyorlar, şu an biz de öyle yapıyoruz. Geri kalan 22 günde ise o Amerika’da ben Japonya’da, o Afrika’da ben Rusya’da olabiliyoruz. Değişiyor. Aslında birbirimizi özlemiş de oluyoruz. Dolayısıyla hala yeni bir çift gibiyiz, çünkü hep yeni kaldık. Ancak biz şu an çocuk sahibi değiliz. Yarın öbür gün bir çocuğumuz olur, hâliyle birimizin ayağının yerde olması çocuğun eğitimi açısından daha önemli olur. O zaman daha farklı süreçler işleyebilir. Bu nedenle Allah sağlık sıhhat verdiği sürece kişiden kişiye değiştiğini söyleyebilirim.

    Hande Şahin Öner: Çocuğunuzun ya da eşinizin doğum günü, annenizin özel bir günü gibi zamanlara işiniz gereği dâhil olamayabiliyorsunuz. Böyle durumlar ilişkinizi etkilememeli. Bu durum karşınızdaki insanın anlayışına da bağlı. Benim eşim 8 – 5 çalışıyor. Bizim bununla ilgili bir sorunumuz olmadı. Bizim işimizle ilgili eskiden “Uzaktan evlilik yürütülür mü?” gibi ön yargılar vardı ama bu son yıllarda azaldı.


    Mesleğinizin hayatınızdaki olumlu ve olumsuz yansımalarını sorsak?

    Hande Şahin Öner: Olumlu yansımaları daha disiplinli çalışmak ve zamanı iyi yönetmek olabilir. Gideceğim bir yer ile ilgili öncesinde plan yapmak, trafikli saatlere kalmamak için hazırlık yapmak ya da nasıl gideceğimi önceden hesaplamak mesela. Bazen de komik durumlar yaşanabiliyor. Bir defasında annemin evinde mutfaktayken kız kardeşim bana şöyle demişti: “Abla, sakin ol! Uçakta değiliz. Gel oturup bir kahve içelim.” Bazen uçakta sağladığımız düzen ve temizliğin evde de devamlı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu artık benim alışkanlığım ve hayatımın her alanında bunu sürdürüyorum. Bunun dışında fazla insanla karşılaşmak dağarcığınızı geliştiriyor. Böylece daha fazla konuya önceden hazırlıklı olabiliyor, daha soğukkanlı davranabiliyorsunuz.

    İlhan Tan: Belki yeni adayların hazırlıklı olması açısından ben de şunu ekleyebilirim: Özel gün kavramı biraz rafa kalkıyor, bayram günleri gibi. Ancak biz bundan hayıflanmıyoruz, çünkü uçakta yeri geliyor 150 kişi ile bayramlaştığımız oluyor. Bu, mesleğe ve insana bakış açısıyla alakalı. İnsanlar bu özel günlerde seyahat ediyorlar, biz de onları sevdiklerine kavuşturuyoruz. Orada bizim ailemiz birlikte uçtuğumuz ekip arkadaşlarımız oluyor. Olumlu olarak ise; sosyal yönlerimin burada daha da geliştiğini fark ettim. Tabiri caizse kapalı bir kutunun içinde, yerden kilometrelerce yukarıda bir imkân oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bu hem sizi yaratıcı kılıyor hem de insan ilişkilerindeki becerilerinizi ortaya çıkıyor. Dolayısıyla “Havada bunları yapabilen, yerde neler yapamaz ki!” şeklinde bir öz güven de sağlıyor.


    İzin sisteminiz nasıl işliyor? Aylık kaç gün izniniz var ve bunu nasıl yönetiyorsunuz?

    Hande Şahin Öner: Her kabin memurunun işe ilk başladığı günden itibaren ayda 8 gün boş hak edişi oluyor, bu cepte. Türk Hava Yolları tarafından belirlenen ve sendikal haklarla korunan çeşitli kurallarımız da bulunuyor. Hiçbirimiz için 8 günün altında boş hak ediş olmuyor ve bu sayının üstüne çıkılabiliyor. Örneğin; uçuş sayısı azdır, planlamada size nöbet görevi verilir ve ev nöbeti tutarsınız. Nöbetinizden uçuş görevi atanmaz ve o günü evde geçirmiş olursunuz. Bunlar hak ettiğimiz boş günlere dâhil değil. Emin değilim ama bildiğim kadarıyla şu an herkes yıllık 18 ya da 20 gün izin ile başlıyor. Belli bir süre geçtikten sonra kıdemle beraber bu hak edişler 10, 15 yıllık periyotlarda artış gösteriyor. Buna göre de bizler belli bir zaman içinde talebimizi şirkete beyan ederiz. Türk Hava Yolları da herkesin taleplerine göre mümkün olan en yakın tarihi vermeye çalışır. Yıl içerisinde izinlerimizi 2, 3 ya da 4 parçada kullanabiliyoruz. Yıllık izin belirlendikten sonra bunu biriyle değiştirmezsek veya çok özel bir durum beyan etmezsek iznimizi o tarihte yapmak durumundayız. Bu açıdan belirli tarihlere ve programlara uyuyoruz. Tabii ki bize tebliğ edilen konular hariç.

    İlhan Tan: Yaz döneminde de insanlar haliyle tatile gitmek istiyorlar. Fakat bu durum doğal olarak tüm personel için geçerli olmuyor. O nedenle yazlık izinler kimisine temmuz, ağustos ayında kimisine mayıs ya da eylül ayında veriliyor. Yaz tatilinizi de bu dağılıma göre planlamanız gerekiyor.


    Düzenli olarak uçtuğunuz ve insanlarla iletişimde olduğunuz bir mesleğiniz var. Bunların disiplin, dayanıklılık gerektirdiğini tahmin ediyoruz. Bu becerileri nasıl sağlıyorsunuz?

    İlhan Tan: Dediğim üzere mesleğimiz dünyanın en zor üçüncü mesleği seçilmişti bir sene. Buna göre önce zihinsel olarak hazırlıklı olmamız gerekiyor. Atatürk’ün de tekrarladığı gibi sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Yani biz fiziki olarak yorgunsak, iyi beslenmemişsek, uykumuzu almamışsak işimizi sürdüremiyoruz. Dolayısıyla bu dayanıklılığı sağlamak için önce kişinin kendi vücuduna iyi bakması gerekiyor. Boy ve kilo ölçümleri, periyodik sağlık kontrolleri de bu nedenle yapılıyor. Biz de fiziksel olarak sağlığımızı korumalıyız ki zihinsel olarak da hazırlıklı olalım.


    Uçuş esnasında yaşanan olası krizleri nasıl yönetiyorsunuz? Bir örnek üzerinden anlatabilir misiniz?

    İlhan Tan: New York uçuşunda alkollü bir yolcuyu emniyetli şekilde koltuğunda seyahat etmesini sağlamaya çalışıyorduk. O sırada taşkınlıkta bulunmaya, abartılı davranışlar sergilemeye başladı. Böyle bir krizi yönetmek için önce bunun şahsi bir mesele olmadığını, onun yalnızca görevini yapan bir uçuş personeline böyle davrandığını anlamamız gerekiyor. Bundan önce de iletişim önemli demiştik, böyle bir durumu görünce biz bunu tüm ekip arkadaşlarımızla paylaştık. Dolayısıyla olay gerçekleştikten yaklaşık 40 saniye sonra tüm prosedürler işlemeye başlamıştı bile. Herkes buna zihinsel olarak hazırlıklıydı ve kimseye bir zarar gelmeyecek şekilde uçakta gerekli işlemler yapıldı. Çünkü bu noktada artık uçuşun güvenliği söz konusu. Kısaca tüm krizleri birbirimize geri bildirim vererek iletişim halinde çözüyoruz diyebilirim.

    Hande Şahin Öner: Ben de Atina’da yolcularımızla beraber kar yağdığı için mahsur kalmıştım. Öyle bir durumda da soğukkanlı olmanız en önemli unsurlardan. Ancak durum o noktaya gelene kadar zaten yıllar içerisinde kazandığınız tecrübelerle kendinizi eğitmiş oluyorsunuz.


    En çok kısa uçuşlardan mı yoksa uzun uçuşlardan mı keyif alıyorsunuz?

    Hande Şahin Öner: Bizim günlük mesai sürelerimiz var. Diyelim benim bugün için 12 saatlik bir mesai sürem var. Bu süre içerisinde hem İzmir’e hem Ankara’ya gidip dönebilirim. Bu da tek bir sefer ile Londra’ya gidip gelmekten daha fazla iş yükü oluşturabilir. Çünkü operasyonel işlemleri 2 defa yapmış oluyorsunuz. Bu nedenle kendi adıma “tek seferde ne kadar uzun süre uçabilirsem o kadar iyi” diyebilirim. Enerjimi de ona göre dağıtıyorum. Okyanus aşırı uçarken istirahat ettiğimizde aynı 12 saatlik mesaiyi içine istirahati de ekleyerek tamamlamış olabiliyoruz. Bu bana daha kolay geliyor tabii bu kişiden kişiye değişebilir.

    İlhan Tan: Evet, bazı personel de uçuştan sonra evine dönmek isteyebilir. Bu sebeple yatı kesintisini tercih ederek, yani yatıya kalmayacak şekilde uçuş gerçekleştirebilir. Onlar da sürekli gidip dönülen seferler için planlama yapıyorlar. Sağlık durumu, çocuk gibi özel durumlar şirkete beyan edildiğinde de böyle planlamalar yapılabiliyor. Yani akşam veya gece uçuşunun ardından sabah evlerinde oluyorlar.


    Sizi havada en mutlu eden şey ne?

    İlhan Tan: Kabin amiri gözüyle söylersem; bize her konuda destek olabilecek, bilinçli, sorumlu ve cevval ekip arkadaşlarımızla uçtuğumuzda çok mutlu oluyoruz. Sizin ne kadar profesyonel ve içten olduğunuzu gördüklerinde bu zaten yolcuya da olumlu bir şekilde yansıyor. 

    Hande Şahin Öner: Örneğin, bir yolcunun sağlık problemi var ve doktor anonsu yapıyoruz. Eğer ekip arkadaşım bana kararsız bir şekilde yolcunun bayıldığını ve anons yapıp yapmaması gerektiğini sorarsa bu ideal bir durum oluşturmuyor. Fakat doktor anonsunu duyar duymaz beni arayıp bir yolcumuzun bayıldığını, kaptanımıza bilgi verebileceğimizi, ilk yardım çantasını hazırladığını söylerse bu beni çok mutlu ediyor. Çünkü biz aynı zamanda krizlerin var olma durumlarına karşı uçaktayız. Ekibimiz görevlerini %100 yerine getirirse hepimizin işi kolaylaşır. Yani 4 kişiysek hepimizin iş yükü %25 olur, bu da bizim için mükemmel bir durum.


    Havadayken kitap okunmaması gibi belirli kısıtlamalar var. Bunun sebebi nedir ve istisnai durumlar var mıdır?

    İlhan Tan: Biz uçakta servis yaparken bile olası bir problem olursa buna nasıl müdahale edebileceğimizi düşünürüz. Sonra servisimizi bitirir, yolcularımızı istirahat ettirir ve ışıkları kapatırız. Biz de kendi istasyonlarımızda otururuz. Orada elimize kitap alıp okumaya başladığımızda veya telefonla ilgilendiğimizde biz artık başka bir şeyle ilgileniyoruz demektir. Yani teyakkuz seviyemizi sıfıra indirmiş oluruz, oysa uçuş boyunca teyakkuzda olmanız gerekir.


    Kabin memuru olmayı cinsiyetler üzerinden ele alsak?

    İlhan Tan: Fiziki olarak bakarsak bu noktada belki kas kütlesi açısından erkeğin avantajlı olduğu durumlar olabilir. Kadınların tercih edilmesi de daha şık ve zarif bir imaj doğurabilir. Fakat bu algının da ortadan kalkması için örneğin şirketimizin afişlerine bakarsanız cinsiyet dağılımı birbirine denktir. Mesela “Kaptanlar erkek olur.” gibi bir algının da olmaması lazım. Çok başarılı kadın pilotlarımız da var. Bununla beraber fiziki şartların ötesinde zihinsel durum da mesleğimizde çok önemli. Dolayısıyla burada artık cinsiyet kavramı ortadan kalkıyor.  Duruşumuzla hepimiz hem ülkemizi hem şirketimizi çok iyi temsil ediyoruz. O nedenle cinsiyet üzerinden gitmek doğru olmaz. Bu iş; kendini iyi yetiştirmiş, ülkesini ve kurumunu iyi temsil eden insanların işi.

    Hande Şahin Öner: Ben kadın ve erkeğin yarı yarıya olması gerektiğini düşünüyorum. Buna ek olarak uçuşlar için ekip planlaması yapılırken cinsiyet baz alınmıyor. Uçak tipi sertifikalarımız, sağlık durumlarımız gibi faktörler göz önünde bulundurularak bir ekip planlaması yapılıyor. Dolayısıyla tamamen kadın ya da erkeklerden oluşan bir ekip de uçuşa gidebilir. Biz tamamen kadınlardan oluşan ekiplerimizle de önemli süreçlerin üstesinden çok iyi bir şekilde geliyoruz ve geleceğiz. Bununla beraber hem fiziksel avantajdan hem de bazen taşkınlık yapmaya meyleden yolculara karşı küçük de olsa bir caydırıcı faktör olduğu için kabin ekibinde erkeklerin olması faydalı olabiliyor.


    Ev nöbeti ve alan nöbeti nedir?

    Hande Şahin Öner: Ev nöbeti şöyle: Örneğin sabah 8 ile akşam 6 arasında ev nöbetinde olduğumu bildiren bir tebliğ kodu alıyorum. O gün o saatler arasında evimde oluyorum ve her an göreve gidecekmişim gibi kendimi hazırlıyorum. Ev nöbetlerinde 2 saat önceden haber verilmesi gerekiyor. Telefon geldiğinde ise 2 saat içinde havalimanına gidip görevime başlayacak şekilde hazırlanıyorum. Ev nöbeti her ay programımızda yer almayabilirken, ayda birkaç kere denk geldiği de oluyor. Eğer bir görev nedeniyle aranmazsam mesaim bittikten sonra o gün boş bir güne dönüyor. Yani o gün başka bir görev gelmiyor. Bunların da belirlenmiş sınırları mevcut.

    İlhan Tan: Alan nöbeti şöyle: Bir uçuş operasyonel sebeplerle değişirse ve bir ekip değişikliği gerekiyorsa planlama yapılıyor. Eğer ekip değişikliğinin çok seri bir şekilde yapılması gerekiyorsa ev nöbetindeki bir personel yerine, hemen alandaki bir personel çağrılıyor. Alan nöbeti de belli saatler aralığında terminalde tutulan bir nöbet. Bu süre içerisinde uçuşa gidecekmiş gibi hazır bir şekilde terminalde bekleniyor.


    Business Class’ta mı yoksa Economy Class’ta mı çalışmak daha stresli?

    İlhan Tan: Bence ikisi de stresli değil. Sevdiğim işi yaptığım için öyle hissetmiyorum. Bu sebeple bu benim için bir stres sebebi değil. Fakat kişiden kişiye değişmekle birlikte yeni adayların bakış açısıyla söylersek; Economy Class’ta daha fazla sayıda yolcu ile ilgilenmek gerekebiliyor. Çünkü 16 Business Class koltuğu varken, 164 Economy Class koltuğu var. Her iki tarafa da iki personel bakıyor. Dolayısıyla Economy Class’ta çalışanlar aslında daha fazla kişiye servis yapıyor. Ama Business Class’ın kendine ait atmosferini düşündüğünüzde orada da farklı bir stres unsuru olabilir. İşte burada kişiden kişiye değişen bir durum oluşuyor. Bizim şöyle bir mottomuz da var: Herkesin işi bitmemişse kimsenin işi bitmemiştir. Dolayısıyla her iki bölümdeki personel de yeri geldiğinde birbirine destek oluyor.

    Hande Şahin Öner: Bu noktada zorluk ya da kolaylıktan bahsedemeyiz. Ayrıca iki kısımda da servis yapan ekip birbirine destek oluyor. Yani “Ben Business Class’ta çalışıyorum, Economy Class’taki ekip arkadaşlarım da 150 kişiyle ilgileniyor.” gibi bir durum yok. Onlar da görevlerini bitirdiğinde oraya desteğe gidiyorlar. Aynı şekilde Economy Class’taki ekip de gerekiyorsa Business Class’a desteğe gidiyor.


    Bir yolcu gözüyle soracağım: Galiler (uçaktaki mutfaklar) dışarıdan çok eğlenceli duruyor. Gerçekten öyle mi? Yahut bir yolcu geldi ve ekstra bir şey rica etti. Bu noktadaki sınırları da merak ediyorum.

    Hande Şahin Öner: Bu da değişken bir durum. Öncelikle bizim ikramlık olarak uçağa aldığımız her şey yolcu için var. Gittiğimiz meydanların hepsinden yiyecek ya da içecek temin edemeyebiliriz. Dolayısıyla biz hem gidiş hem dönüş yolcusunu düşünmek durumunda kalabiliyoruz. Yolcularımız için birer servislik ikramlar yüklendiyse, ikinci servisi almak isteyen yolcularımıza elimizden geldiğince yardımcı oluyoruz. Ancak burada da belli sınırlar ve limitler mevcut. Özellikle alkollü içeceklerde yolcularımızı hem kendileri hem diğer yolcuların emniyeti için gözlemlemek durumundayız.


    Uçuşlarda ünlülere sık rastlıyor musunuz?

    İlhan Tan: Evet, mesleğin olumlu yönlerini söylerken bu aklıma gelmemişti. Mesela ben piyano çalıyorum. Bir seferinde İzmir’den Fazıl Say’ı getirdik. Beş dakika kendisiyle sohbet ettik, inanılmaz beyefendi biri. Hatıra kalsın diye bir fotoğraf çektirmeyi rica ettim. Memnuniyetle, deyip kabul etti. Ben zaten kendisinin hayranıyım ve sahnesine de birkaç kez gittim. Ama onunla sohbet etme imkânını başka nerede bulabilirim?

    Hande Şahin Öner: Ben de bir defasında uçakta görevliyken Haluk Bilginer ile karşılaşmıştım. Hayran olduğum bir isim. Kendisine “Kemerinizi bağlayabilir misiniz?” diyorum, o da güzel sesiyle bana cevap veriyor. Ben de fotoğraftan ziyade böyle küçük ve hoş anları seviyorum.


    Sizin kendi aranızda da çok güzel bir sinerjiniz var. Daha önce birlikte uçtunuz mu?

    Hayır ama uçuş dışı görevler alıyoruz. Şirketimizin bir şefliğine bağlı olarak şirket içi toplantılarda moderatörlük yapıyoruz. Ama herhangi iki kabin ekibini de bir araya getirseniz 10 dakika sonra bu seviyeye gelirler. Bizim en büyük özelliğimiz bu. Çok çabuk bulunduğumuz kabın şeklini alıyoruz. Kabin memurları sıvıdır desek yeri.


    Temasta olduğunuz birimlerle ilgili hiyerarşik bir durum var mı?

    İlhan Tan: Aslında bir hiyerarşi yok, çünkü biz bu dişlinin parçalarından biriyiz. Bir uçağın A noktasından B noktasına gitmesini sağlayan çok sayıda birim var. Yani ben uçağa geldiğim anda beni bir harekât memuru karşılar. Harekât memuru, uçağın operasyonda ihtiyaç duyabileceği her şeyi bildirdiğimiz kişidir. Bu ihtiyaçlar; teknik durumlardan ikramlara, temizlikten yakıta pek çok konuyla alakalı olabilir. Harekât memuru da bildirdiğimiz bu ihtiyaçları, eksikleri karşılar. Orada bir hiyerarşi veya üstünlük söz konusu değil. Bu temizlik personeli, ikram görevlisi gibi diğer birimler için de geçerli. Onlar kendi içinde ayrı bir birimdir ve kendi içlerinde bir hiyerarşi vardır. Biz de uçak içi operasyonlarla ilgileniyoruz ve bizim de kendi içimizde bir hiyerarşi var.


    Askerlik, yurt, lise arkadaşlığı gibi kabin arkadaşlığı da var mı?

    Hande Şahin Öner: Ben buraya girmeden önce 1 yıl ofis ortamında çalışmıştım. Orada hafta içleri mesai, hafta sonu tatil şeklinde bir düzenim vardı. Benim gibi çalışan arkadaşlarımla sıklıkla görüşüyordum. Burada işe başladıktan sonra ise farklı şekillerde boş zamanlarım oluştu. Hafta içi 4 gün boş olup hafta sonu çalışabiliyorum. Bu durum sosyal ilişkileri şekillendirebiliyor. Bu da sizi, sizinle benzer çalışma düzenine sahip kişilerle yakınlaştırıyor tabii ama bunun da bir sınırı var. Çünkü herkesin programı farklı olabiliyor.


    Amir, memur geçişleri nasıl oluyor? Görev tanımı çok değişiyor mu?

    İlhan Tan: Elbette değişiyor. Memur olarak başlıyoruz, Kabin Hizmetleri Başkanlığı’nın ihtiyaçları doğrultusunda amir olabiliyoruz. Bu ihtiyaçlara göre de bazen 4. senesinde bazen 7. senesinde amir olanlar var. Mesela benim eşim 9. senesinde amir oldu, çünkü o zaman ihtiyaç doğmuştu. Bir de hem Business Class hem Economy Class’taki amirlerin dışında ikisinden de sorumlu tek bir kabin amiri var. Onlar da yine Kabin Hizmetleri Başkanlığı’nın ihtiyaçları doğrultusunda, gereklilikleri yerine getirip sorumlu kabin amiri oluyorlar.


    Kabin memuru arkadaşlar kıyafetlerinden memnun mu? Buna renk, desen, kalite dâhil.

    Hande Şahin Öner: Nasıl ki bir askerin giyeceği üniformayı seçme durumu söz konusu değilse bizim de değil. Dolayısıyla buna görevimin bir parçası olarak bakıyorum. Üniformayı giydiğimde de tek dikkat ettiğim konu üstümde iyi durup durmadığı, kurumu iyi temsil edip etmediğim. Bunun dışında bu çok göreceli bir konu. Biri lacivert rengini, bir başkası yeşili tercih etmek isteyebilir fakat bunun sonu yok.

    İlhan Tan: Mesela bir kara askerinin üniforması neden yeşildir? Kamufle olmak için. Yani doğa şartlarına uyum sağlayabilmek için. Dolayısıyla orada bir amaç var. Şirketler de ekiplerinin üniformalarını seçerken desenden renge belli bir amaca göre seçim yapar. Sana bana kalmış bir konu olursa binlerce farklı üniforma ortaya çıkar. Bizi ekip yapan şeylerden biri de bu. Örneğin kırmızı renk, bilinçaltında yolcu aidiyetini temsil ediyorsa üniformada da yerini alır. Sonuçta bunlar planlanan, düşünülen, üzerine tezler yazılan konular.


    Son olarak: Ekstra ikram isteklerini kanıksadığınız oluyor mu?

    Hande Şahin Öner: Biz seviniyoruz buna, çünkü ikram artakalmamış oluyor. Biliyorsunuz, Türk Hava Yolları’nda her şey yolcuya ikram olarak servis edilir. 

    İlhan Tan: Mesela bir yolcu ikramını hızlıca bitirdiyse acıktığı kadar aslında yemeği de beğenmiştir. Eğer orada imkân varsa bir ikramda daha bulunabiliyoruz ve yolcumuz da mutlu oluyor. O mutlu olunca biz de mutlu oluyoruz.

    Röportajın ilk bölümüne buradan ulaşabilirsiniz, siz de Türk Hava Yolları ailesinin bir ferdi olmak için kurumsal Kariyer sayfamızı takip edebilirsiniz.

    *Blogumuzda yer alan bu yazının tarihi bazı güncellemelerden dolayı yeni görünüyor olabilir. Yazının içeriği yazarın kendi görüşünü yansıtmaktadır ve yazıda yer alan fiyat, ulaşım gibi bazı bilgilerin değişmiş olması mümkündür. Göz önünde bulundurmanızı rica ederiz.

    Bunlar da var!