More
    Ana SayfaFransa gezi rehberiParis gezi rehberiKüçük hayaller şehri: Paris

    Küçük hayaller şehri: Paris

    Ben tecrübelerin yaşanarak edinilmesi taraftarıyım. Seyahatlerde de her şey önceden bilinmemeli, görülmemeli, sürprizlere yer bırakılmalı bence. O yüzden bu yazıyı Paris fotoğraflarıyla doldurmayacağım. Paris’e gidin ve o atmosferi bizzat tecrübe edin.

    Selçuk Korkmaz (II. Pilot)
    Selçuk Korkmaz (II. Pilot)
    Trabzon’da doğdum. Ankara’da Uluslararası İlişkiler okudum. İstanbul’da havacılığa başladım. Türk Hava Yolları Boeing 737 Filosunda II. Pilot olarak görev yapıyorum. Üniversite yıllarımdan bu yana kişisel blogumda kitap, film eleştirileri ve denemeler yazdım, seyahat yazıları yayımladım. Yeni tatlar keşfetmeyi ve yol gezilerini seviyorum.

    Aradığınız her neyse fazlası var, eksiği yok Paris’te: Tarih, sanat, kültür, moda, alışveriş… Ve bunların ötesinde uzaklaşmak ve kafa dinlemek için de birebir bir şehir Paris. Kentin büyülü atmosferinde kendinizi bir roman kahramanı gibi hissedebilirsiniz. Ziyaret etme amacınıza bağlı olarak değişmekle beraber yaklaşık 1 haftada Paris’i keyifle gezebilirsiniz. Daha kısa süreli ziyaretlerinizde önceliğinizi belirlemeniz gezinizin daha iyi geçmesine yol açacaktır. Aksi halde kısa sürede her yeri görmeye çalışıp Paris’in büyüsünü bozabilirsiniz. 

    Havalimanında ya da şehrin merkez garı Gare du Nord’da yapacağınız ilk iş, içinde metro ağı olan bir şehir haritası edinmek olsun. Dünyanın en geniş metro ağlarından birine sahip Paris’in merkezinde birbiriyle bağlantılı 16 metro hattı ve 5 bölgesel tren ağı bulunuyor. Bu konuda oldukça iddialı da bir sloganları var; “Paris’te kaybolursanız üzülmeyin, çünkü herhangi bir metro istasyonundan 500 metreden uzakta olamazsınız!”

    Peki şimdi hızlı bir Paris turuna ne dersiniz? Hadi!

    Paris’in ruhunu yakalamak istiyorsanız gideceğiniz ilk adres Montmartre semti olmalı. Zira hiç bozulmayan yapısıyla, eski Fransız kafeleri ve butikleriyle gerçek şehrin ruhunu birebir yansıtıyor. Günün her saati canlı olan Montmartre’nin dar sokaklarında yürürken gerçekten büyüleneceksiniz. Fransızların “Kaldırım Serçesi” lakaplı dünyaca ünlü sesi Edith Piaf’ın o sokaklarda şarkı söylediğini unutmayın. Eğer şanslıysanız sokakta Edith Piaf’ın anısına “La vie en Rose”yi söyleyen birilerine rastlayacak ve müthiş bir müzik ziyafeti çekeceksiniz. Ressamlar tepesinde amatör sanatçıların eşi benzeri olmayan resimlerini keyfe dalacaksınız.

    Ancak Montmartre’nin size vadettiği daha çok şey var. Montmartre tepesine inşa edilmiş Sacre Coeur (Kutsal Kalp) Bazilikası’ndan kente baktığınızda tek kelimeyle etkileneceksiniz. Enfes bir şehir manzarası sunan Sacre Coeur’den gün batımını izlemek paha biçilemez bir deneyim ve mutluluk kaynağı.

    Ve müzeler tabii ki… Paris denince akla sanatın gelmemesi olanaksız. Dünyanın en görkemli müzelerinden Louvre’yi tamamen gezmek için günler gerekse de ilginize göre bir rotayla hızlandırmış bir tur yapabilirsiniz. Müze girişinde edineceğiniz katalogda gerekli tüm bilgileri bulacaksınız. Hatırlatmakta fayda var, Paris’teki tüm müzeler her ayın ilk pazar günü ücretsiz! Geniş bir zamanınız varsa bu imkanı da kullanabilirsiniz. Louvre yakınlarındaki D’orsay Müzesi ve Askeri Müze de görülmeden dönülmemeli.

    Alışveriş tutkunları Champs Elysees’e uğramadan önce mutlaka dünyanın en bilinen şehir simgelerinden olan Eiffel Kulesi’ni görmeli. Şehrin sembolünü bir anda karşınızda görünce insanın içine bir ürperti düşüyor. Fransızlar tarafından sevilmediği söylense de olağanca zerafetiyle Paris’e renk katmaya devam ediyor.

    Hemen karşısında yer alan Palais de Chaillot balkonlarından kuleyi seyre dalabilir ya da önündeki çimlere uzanıp kitabınızı okumanın keyfine varabilirsiniz. Birleşmiş Milletler nezdinde 1948 yılında imzalanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin burada kabul edilmesi ve ilk defa okunması Palais de Chaillot’u siyasi tarih açısından da önemli bir yere koyuyor.

    Buradan yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüşle Arc de Triomphe’ye ve Champs Elysees’e ulaşıyorsunuz. Işıkların hiç sönmediği, dünyaca ünlü markalara ev sahipliği yapan bu cadde çok popüler olsa da alışveriş için Galleries La Fayette’yi görmeden karar vermeyin. La Fayette hem daha derli toplu, hem de gezmesi daha kolay ve zevkli. La Fayette’nin mimarisi gerçekten sizi büyüleyecek, ancak dahası var, alışveriş merkezinin çatısına çıktığınız zaman şok olacaksınız.  Zira sol tarafınızda Eiffel Kulesi yükselirken sağda Sacre Coeur’u göreceksiniz, ortada ise Arc de Triomphe ile Notre Dame sizleri selamlayacak. Gerçekten, böyle bir yer nasıl gerçek olabilir ki?

    Ve sıra geldi Notre Dame Katedrali’ne… Victor Hugo’nun ünlü eserine konu olmuş 800 yıllık Notre Dame hala tüm ihtişamıyla Paris’i selamlamaya devam ediyor. Kulenin dar basamaklarından yukarıya çıkarken Quasimodo’nun Esmeralda’ya olan aşkını düşüneceksiniz. Kuleden şehre bakarken gözlerinizi kapadığınızda Esmeralda uğruna yazılmış olan Belle’nin mırıltıları kulağınıza gelecek. Geçmişe tanık olacaksınız. Buruk bir tebessüm ile ama mutlu olarak oradan uzaklaşacaksınız.

    Sanırım işin en zor yanı Paris’ten ayrılmak, onu geride bırakmak. Gitmeden yapılacak son bir şey kaldı, o da Pont des Arts’ı ziyaret etmek! Seine Nehri üzerinde yer alan Pont des Arts, sadece yayalara ait. Belki de aşıklara demek daha doğru. Burada yapmanız gereken şey küçük bir hayal kurmak ve dilek tutmak. Belki aşk ve mutluluk dileyeceksiniz, belki de size küçük ama değerli hayaller kurduran bu güzel şehre bir gün yeniden dönmeyi… Hayaliniz gerçekleşince yapmanız gereken Paris’e yeniden gelip, küçük hayalinizi ait olduğu yere, Seine Nehri’nin serin sularına doğru tekrar bırakmak… Başka insanların hayallerine yer açmak için…

    *The date of this blog post may have been updated due to additional content. Please be aware that information on fees and transportation is subject to change. The content of this post reflects the author's opinion and views.

    More from our blog