More

    Şehrin ruhu: Venedik


    Görmeden gelme

    Scuola Grande Di San Rocco

    1478 yılında Venedikli zengin ailelerin, şehri iki kere kuşatan veba salgınından korunmak için yaptırmaya başladıkları bina, ancak 1560 yılında tamamlanabilmiş. Adını vebayla savaşan Aziz Rocco’dan alan ve yüzyıllara meydan okuyan Scuola Grande di Rocco, hem cephesiyle, hem de sanat eseri gibi süslenmiş salonları ve odalarıyla gösterişli bir sarayı andırıyor. Yapının içini süsleyen tablolar ve duvar resimleri başlı başına müze koleksiyonunu oluşturacak kadar değerli ve özel. 1564 yılında yapının dekoratif işlerini üstlenen ünlü İtalyan Ressam Tintoretto’nun 50’den fazla çalışmasını görebileceğiniz mekânda, duvarlar ve tavanlar birbirinden güzel resimlerle süslü. Venedik gezinizde resim sanatıyla ilgili özel bir yer görmek için burayı listenize eklemelisiniz.

    Scuola Grande di San Marco

    Venedik genelinde Scuole Grandi olarak bilinen altı büyük hayır kurumundan birine ev sahipliği de yapmış olan bu görkemli yapı 1260’da inşa edilmiş. 1458’de bir yangınla harap olduktan sonra, 1488 yılında ünlü İtalyan mimar Pietro Lombardo tarafından yeniden inşa edilmiş. Lombardo’nun tasarladığı ve inşaatına başladığı binayı, 1504 yılında yine kendisi gibi İtalyan olan Mimar Mauro Codussi tamamlamış. Bu süreçte nişler ve kabartma sütunlarla hareketlendirilen cepheye, çok renkli ve mermer heykeller yerleştirilerek klasik Rönesans tarzının yanı sıra Bizans havası da katılmış. Napolyon Döneminde bir süre askeri hastane olarak kullanılan bina, 1819’dan bu yana sivil hastane olarak hizmet veriyor. Ayrıca bina, Venedik’in en önemli meydanlarından Campo San Giovanni e Paolo Meydanı’na bakıyor. Bu nedenle ziyaretçilerin yoğun ilgi gösterdiği bina, kentin tarihi ve zarif yapıları arasında kabul ediliyor.

    Scuola di San Giorgio degli Schiavoni

    Avrupa’nın pek çok yerinden tüccar, din adamı, işçi ve göçmenler gibi çeşitli toplulukların Venedik’e gelmesiyle kent,  15. yüzyılın başlarında Avrupa’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelmiş. Göçmenler arasındaki en kalabalık topluluk, Balkanlar’ın kuzeyindeki Dalmaçya bölgesinden gelenlermiş. Zaten Eski İtalyancada “Schiavoni” sözcüğü, Slav halkını ifade etmek için kullanılıyormuş. 1451’de resmi olarak tanınan bu topluluk, 1502’de o dönemde Aziz Catherine Hastanesi olarak bilinen yapıyı satın almış. Hastane hayır kurumu olarak yeniden tasarlanarak, yeni işlevi için uygun hale getirilmiş. Yapıya girdiğinizde, İtalyan ressam Vittore Carpaccio’nun 1502-1507 yılları arasında yapmış olduğu duvar resimlerinin uzun uzun incelenmeyi hak ettiğini göreceksiniz. Giriş kısmında bulunan ve İtalyan Ressam Pietro di Salo’nun Aziz Georgios’un ejderha öldürme sahnesini betimlediği 1552 tarihli kabartma da görülmeye değer.

    Punta della Dogana Çağdaş Sanat Merkezi

    Çağdaş sanatla ilgilenen Venedik ziyaretçilerinin mutlaka ziyaret ettiği bu çağdaş sanat merkezi, 1678-1682 tarihleri arasında yapılan eski bir gümrük binasında hizmet veriyor. Büyük Kanal ve Giudecca Kanalı’nı birbirinden ayıran, bu nedenle de üçgen bir alanda inşa edilen gümrük binası, ünlü Fransız sanat koleksiyoneri Francois Pinault’ın resim ve heykellerden oluşan kişisel sanat koleksiyonunu Venedik’e armağan etmesinin ardından restore edilmiş ve galeri haline getirilmiş. Bu çalışmalar, mimarlığın Nobel’i sayılabilecek Pritzker Mimarlık Ödülü sahibi ünlü Japon Mimar Tadao Ando tarafından yürütülmüş. Venedik gezinizde, Punta della Dogana’yı gezmek için zaman ayırırsanız, hem François Pinault’un 2.500 parçalık eşsiz koleksiyonunu görebilir, hem de birbirinden ilginç sergilerden birini keşfetme fırsatını yakalayabilirsiniz.

    Peggy Guggenheim Müzesi

    Venedik’i gezerken, İtalya’nın hatta Avrupa’nın en iyi modern sanat koleksiyonlarından birini görmek isterseniz, San Marco Meydanı’na yürüme mesafesindeki Peggy Guggenheim Müzesi’ni (Peggy Guggenheim Collection) mutlaka ziyaret etmelisiniz. Müzenin sanat dünyası için bu denli önemli olmasının nedeni futurizm, sürrealizm ve soyut ekspresyonizm gibi sanat akımlarının en önemli isimlerinin yapıtlarını barındırıyor olması. Koleksiyonda Salvador Dali, Pablo Picasso, George Braque, Max Ernst, Jackson Pollock, Vasily Kandinsky ve Alberto Giacometti gibi pek çok önemli sanatçının eserini görebilirsiniz. Babasını ünlü Titanik faciasında kaybettikten sonra kendisini sanata adayan Peggy Guggenheim, dünyanın en önemli koleksiyonerlerinden biri olmuş. Tıpkı Venedik’teki gibi, Guggenheim Vakfı’na bağlı olarak New York, Bilbao ve Abu Dhabi’de de Peggy Guggenheim müzeleri bulunuyor. Müzeyi gezdikten sonra müzenin balkonundan kanalı seyredebilir, Guggenheim’ın müze bahçesinde yer alan mezarını da ziyaret edebilirsiniz.

    Grassi Sarayı

    Adını, ilk sahipleri olan ailenin soyadından alan Grassi Sarayı (Palazzo Grassi), Venedikli Mimar Giorgio Massari tarafından tasarlanmış ve 1748-1772 yılları arasında yapılmış. Yapının şimdiki sahibiyse yine Venedik’te bulunan Punta della Dogana Çağdaş Sanat Merkezi’ne çok önemli bir koleksiyonunu bağışlayan ünlü sanat koleksiyoneri François Pinault. Grassi Sarayı’nı ziyaretiniz sırasında, Pinault’un 2006 yılından beri bu binada sergilenen kişisel sanat koleksiyonunu görebilir, yapının mimari ayrıntıları keşfedebilirsiniz.

    Dükalık Sarayı

    1309-1424 yılları arasında yapılan Dükalık sarayı (Plazzo Ducale), daha önce bu alanda bulunan bir kale üzerine inşa edilmiş. Saray, 1574 yılındaki bir yangında ağır hasar görmüşse de, gotik mimariyi yansıtan özgün tasarımına göre yeniden yapılmış. Zamanında Venedik Cumhuriyeti’nin yönetildiği saray, 1923 yılında müzeye dönüştürülmüş. Saraya yapacağınız gezinizde dükün emirlerinin duyurulması için asıldığı düşünülen kapı olan Kâğıt Kapısı (Porta della Carta) ve Altın Merdiven’in (Scala d’Oro) yanı sıra, İtalyan Ressam Jacopo Bassano’nın “Kenan Topraklarına Dönen Yakup” ve yine İtalyan Ressam Veronese’nin “Europa’nın Kaçırılışı” eserlerini de görebilirsiniz. Sarayda ayrıca elçilerin kabul edildiği Sala del Collegio, önemli kararların mekânı Sala del Senato, toplantıların gerçekleştirildiği Sala del Consiglio die Dieci gibi gösterişli salonları da görmeyi unutmayın.

    Correr Müzesi

    1830 yılında, Venedikli aristokrat ve ünlü sanat koleksiyoncusu Theodore Correr’in, Venedik’e miras olarak bıraktığı koleksiyonuyla oluşmaya başlayan Correr Müzesi (Museo Correr), günümüzde kentin en önemli sanat ve kültür mekânlarından biri olarak büyük ilgiyle ziyaret ediliyor. Venedik’in tarihsel süreçte sanat, kültür ve günlük yaşamını gözler önüne seren müze, tek bir çatı altında kentin tarihine dair her şeyi görebileceğiniz bir yer. Bu nedenle Venedik sokaklarını keşfetmeye başlamadan önce bu müzeyi ziyaret ederseniz hem zamandan kazanabilir, hem de birbirinden güzel ve ilgi çekici eserler görebilirsiniz. Correr Müzesi’ni gezerken, 13. ve 16. yüzyıllar arasındaki döneme ait resim ve heykellerle pabuç, harita, sikke, mücevher, zırh, silah gibi eşyalara göre düzenlenmiş çeşitli koleksiyonları inceleyebilirsiniz.

    Accademia Galerisi

    1750’de Venedik Senatosu tarafından şehrin güzel sanatlar okulu olarak açılan Accademia Galerisi’nde (Gallerie Dell’Accademia) ressamlık, heykeltıraşlık ve mimarlık eğitimleri veriliyormuş. Galeri, Venedik’i Avrupa’nın sanat merkezlerinden biri haline getirmek amacıyla kurulmuş. Şehrin, her biri sanat harikası olan köprülerinden birine de isim veren Accademia’nın çatısı altında, 1817’den beri halka açık koleksiyonların sergilendiği müze, Venedik sanatının en önemli isimlerinin eserlerine ev sahipliği yapıyor. Müzenin en önemli eserleri arasında ilk akla gelen, kuşkusuz, Leonardo da Vinci’nin “Vitruvius Adamı” isimli ünlü çizimi. Accademia’da yapıtlarını görebileceğiniz diğer önemli ressamlar arasında, Hollandalı Rönesans ressamı Hieronymus Bosch’un yanı sıra, İtalyan ressamlar Tiziano, Lorenzo Lotto, Jacopo Bassano, Mantegna ve Tintoretto gibi pek çok ünlü sanatçı da bulunuyor.

    Rezzonico Sarayı

    Şu anda müze olan Rezzonico Sarayı (Ca’ Rezzonico), Venedik soylularından Filippo Bon’un isteğiyle, dönemin en ünlü barok mimarı İtalyan Baldassare Longhena tarafından tasarlanmış. Ancak sarayın bittiğini ikisi de görememiş: Ünlü mimar, sarayın yapımı sürerken ölmüş, Filippo Bon ise iflas etmiş. Bir süre terk edilmiş olarak duran yapı, Rezzonico ailesi tarafından satın alınmış ve mimar olarak, çağının en seçkin isimlerinden Venedikli Giorgio Massari’yle anlaşılmış. Saray, 19. yüzyılda Cizvit koleji olmuşsa da bir süre sonra yeniden el değiştirmiş. Tarihi boyunca birçok soylu isme ve sanatçıya ev sahipliği yapan Rezzonio Sarayı, 1935 yılında Venedik Şehir Konseyi tarafından alınmış ve 1936’da müze olarak açılmış. Sarayı gezerken tablo ve mobilya gibi, ihtişamlı saraylar için yapılmış eşya koleksiyonlarını görebilirsiniz.


    Yemeden dönme

    Sarde in Saor

    Deniz şehri olmasından dolayı Venedik’te, genel düşüncenin tersine pizza ya da makarna değil de deniz ürünleri denerseniz pişman olmazsınız. Şehrin geleneksel yemekleri deniz ürünlerinden oluşuyor. Bunlardan biri de sarde in soar. Bu yemek, soğan, üzüm ve fıstıkla pişirilen sardalyenin, tatlı ekşi sosla sunulmasından oluşuyor. Yaz günlerine çok uygun olan bu leziz yemek, soğuk olarak ve yanında ekmekle servis ediliyor. Venedik’in hemen her restoranında bulabileceğiniz sarde in soar, yerel mutfak denemek isteyenler için iyi bir seçim.

    Siyah risotto

    Hırvatistan kıyılarından çıkarak tüm Akdeniz’e yayılan ve mürekkep balığından dolayı siyah rengiyle dikkat çeken siyah risotto (risotto al nero di seppia), Venedik’te de çok ünlü bir lezzet olarak restoranlarda başköşede yerini almış. Siyah risotto; karides, midye ve ıstakozla da çeşitlendirilebiliyor. Limon ve zeytinyağı sosuyla sunulan deniz ürünleri tabağına eşlik eden siyah risotto, farklı ve geleneksel Venedik yemeklerini denemek isteyenlerin ilk tercihleri arasında sayılıyor.

    Risi e Bisi

    Venedik mutfağında yöresel sebzelerle yapılan, geleneksel yemeklerler de sevilerek tüketiliyor. Bu yemeklerinden biri de risi e bisi. Ana malzemeleri pirinç ve bezelye olan yemekte bunların yanı sıra, enginar ve turp da bulunuyor. Kıvam olarak risotto ile çorba arasında bulunan risi e bisi, kentin en eski ve geleneksel yemekleri arasında. Venedik gezinizde tadabileceğiniz risi e bisi’yi kentin yerel mutfak lezzetlerini sunan tüm restoranlarda bulabilirsiniz.

    Baccala

    Venedikli denizcilerin 1400’lü yıllarda Norveç’in Lofoten Adaları’nda mahsur kaldıkları sırada keşfettikleri bir tarife dayanan baccala, günümüzde Venedik yerel mutfağının en eski yemeklerinden biri olarak kabul ediliyor. Zaman içinde değişikliklere uğrayan baccala, giderek Venedik damak tadına uygun bir yemek haline gelmiş. Baccala, Baltık Denizi’nden getirilen, kurutulmuş morina balığıyla yapılıyor. Zeytinyağıyla pişirilen morina, maydanozla süslenerek servis ediliyor.