Singapur ilginç bir destinasyon; hem şehir, hem ülke. Hong Kong gibi, Monako gibi… Uzakdoğulu ama aynı zamanda da Batılı… Uzakdoğu’nun mistik havası ve ekvatoral ikliminin naturası içinde ekonomik seviyesi yüksek ve modern bir yer. İnsanları kültürlü, eğitimli ve cana yakın. Ayrıca, önemli bir ticaret merkezi… Bu özelliklerinden dolayı da çok sayıda Avrupalı, Amerikalı, Çinli ve diğer yabancı ülkelerden insanlar yaşıyor. Hepsi de ya çalışmak için ya da okumak için gelmiş ve buraya yerleşmişler. İlginç bir yönetim biçimi var; aslında cumhuriyet ama özerk bir prenslik gibi yönetiliyor. Kanunlar Singapur halkından olanlara özel imtiyazlarla dolu, ticarette vergi istisnaları var mesela, yabancılar için geçerli değil bu kanunlar. Bu yüzden buranın vatandaşı olabilmek özel bir durum olarak görülüyor. Ayrıca çok enteresan sosyal kanunları da var; mesela sokakta sakız çiğnemek yasak, herhalde temizliğin yanı sıra saygı nedeniyle de yasaklanmış. Çünkü Uzakdoğu’da birçok yerde insanın karşısında sakız çiğnemeyi saygısızlık olarak görüyorlar. Çok da temiz bir yer Singapur; Uzakdoğu’nun salaş, fakir ve kirli sokakları burada pek görülmüyor. Zengin ve medeni bir ülke düşünmeniz gerekiyor.
Singapur havalimanına indiğimizde bizi oldukça modern, tasarımıyla dikkat çeken bir havalimanı karşıladı. Havalimanının serin ortamından tasarım detaylarını inceleye inceleye dışarı çıktıktan sonra, yüzümüze vuran sıcak ve nemli hava bize ekvatoral bir ülkede olduğumuzu hissettirdi.
Otelimiz şehir merkezinde Bugis bölgesindeydi. Seyahatimiz boyunca ben bu bölgeyi çok sevdim. Hem elit, hem de hareketli halk yaşamını göreceğiniz bir yer. Meşhur Esplanade’ye yakın, merkezi ve turistik yerlere yürüyerek bile gidilebilir. Bir de Bugis Junction diye bir kompleks var içinde; alışverişten yeme içmeye, eğlenceye, metro istasyonuna kadar her şeyin yer aldığı, gece geç saatlere kadar restoranlarının açık olduğu bir yer. Otelimiz hemen karşı sırasındaydı, neredeyse her gün akşam gezmekten yorgun argın otele döndüğümüzde bölgenin yerel yemeklerini tadıp eğlenceli vakit geçirdiğimiz bir yer oldu. Özellikle metroya gidilen alt katında “Chewy Junio” adında özel bir tatlıcı var, gidenlere şiddetle tavsiye ederim. İçleri frambuaz, çikolata, vanilya gibi çeşit çeşit tatlı peynirle doldurulmuş yumuşacık minik çörekler yapıyorlar. Hepsi de birbirinden muhteşemdi…

Yurtdışında birçok yerde olduğu gibi kahvaltı olarak bizim alışkanlıklarımızdan farklı şeyler var burada da. Mesela Çinliler yaprak içinde pilav ve balık yiyorlar kahvaltıda, ki bizim için imkansız bir kahvaltı tarzı. Bazı Singapurlular yumurtalı ekmekle yapılmış peynirli French tost ve yanında küçük bir kaseye kırılmış rafadan yumurta yiyorlar. Bu bize daha yakın geldiğinden genellikle biz de kahvaltımızı böyle yaptık. Ancak tuz neredeyse hiç kullanmıyorlar, dolayısıyla tuzluk da hiç kullanılmıyor masalarda, yumurta için tuz istediğimizde tuhaf tuhaf bakıp en sonunda bir kaseye bir kaşık tuz koyup vermişlerdi. 🙂
Şehir içi ulaşımı metro ile çok güzel çözmüşler, hemen her yere bağlantılı metro ile ulaşabiliyorsunuz. Neredeyse bütün binaların birbirine yeraltından geçidi var ve bunlar metrolarla da birleşiyor. Yani hiç gün yüzüne çıkmadan binadan binaya şehri dolaşabiliyorsunuz. Metro dışında otobüsler de ulaşımı kolay vasıtalardan, fiyatları da uygun. Bir kart alıp hem metro hem otobüse binebiliyorsunuz mesela.
Singapur’da görülmesi şart olan yerlerin başında; Esplanade, Marina Bay Sands Hotel, Singapore Flyer, Merlion Heykeli, Orchard Road, Çin Mahallesi, Arap Mahallesi, Hint Mahallesi ve Sentosa Adası geliyor. Esplanade, Marina Bay Sands Hotel, Singapore Flyer ve Merlion Heykeli aynı bölgede denilebilir, yani bir taşla 4 kuş vuracaksınız. 🙂
Esplanade ünlü mimar Michael Wilford’un eseri, üzeri dikenli gibi bir mimariye sahip alışveriş ve sanat merkezi. Sahile bakan çıkışında hemen her gün akşam bir gösteri, konser vs. oluyor. Esplanade’nin hemen yan tarafındaki ara sokakta yerel tatları tadabileceğiniz, satıcıların küçük prefabrik yerler içinde yemek servisi yaptığı bir yeme-içme bölgesi var ki her akşam tıklım tıklım dolup taşıyor. Her çeşit yiyecek bulmak mümkün burada, her kesimden insan geliyor, ayrıca temiz, hesaplı ve eğlenceli bir yer. Singapur için “seafood cenneti” diyebilirim, deniz ürünü sevenler için her çeşit lezzet var burada.
Esplanade’nin tam karşı kıyısında görkemli Marina Bay Sands Hotel’i görmemek mümkün değil! National Geographic’de sürekli yapım aşamalarının anlatıldığı, iki devasa kule üzerine oturtulmuş bir gemi güvertesini andıran dev otel. Moshe Safdie and Associates firmasının Aedas mimarları ile çıkardığı muhteşem yapıt. Bize günümüz mimarisinin matematik ve fizik kanunlarını ne kadar zorladığını gösteren gerçek bir eser. Üstündeki gemi gibi görünen terasında dev bir havuz var, ancak havuza çıkıp bakmanın bile biletle mümkün olduğunu da hemen belirteyim.
Yine aynı bölgede biraz ileride çıplak gözle bile hemen görebileceğiniz Singapore Flyer var. Bu dev bir dönme dolap, neredeyse bir oda büyüklüğündeki kapalı odacıkların döndüğü ve odacıkların içinde tüm Singapuru 360 derece izleyebileceğiniz bir dönme dolap. Singapur’u kuşbakışı izlemek ve coğrafyası hakkında daha net bir fikre sahip olabilmeniz için önerilir.
Ve Singapurun semboli haline gelmiş Merlion Heykeli… O da Esplanade ve Sands Hotel arasında sahilde bir tur attığınız sırada karşınıza çıkıveriyor. Ağzından sular fışkıran dev bir aslan heykeli. Özellikle akşam ışıklandırması bir harika, müzik eşliğinde lazerle çeşitli renkte ışıklarla boydan boya boyanıyor, tam bir görsel şölen. Bu bölgenin biraz ilerisi aynı zamanda business bölgesi olduğundan dev gökdelenlerle dolu, gece ışıl ışıl Manhattan gibi bir panorama görüntüsü veriyor.

Aslında şu anda birkaç merkez bölgesi bulunsa da, çok eskiden Orchard Road buranın tek merkezi bölgesiymiş. Bu yüzden Orchard Road halen önemli bir yer, cadde üzerinde büyük alışveriş merkezleri, eğlence yerleri ve oteller dolu. Dolayısıyla özellikle alışveriş meraklıları için bu cadde de bir gezinti yapılması şart oluyor, ancak etnik olarak fazla yerel bir yapı göremedim ben bu caddede. Bizim Bağdat Caddesi gibi bir yer diyebilirim.
Benim asıl ilgimi çeken Uzakdoğu’ya daha yakın görüntüler bulabileceğiniz Çin Mahallesi, Arap Mahallesi ve Hint Mahallesi oldu.
Şehrin genelinde Uzakdoğu’dan çok Amerika’da bir yerdeymişsiniz hissi hakimken, Çin Mahallesi’ne girmeniz ile Uzakdoğu’da olduğunuzu fark ediyorsunuz. Burası Çin’in küçük bir versiyonu; her türlü ilginç ürünler bulabileceğiniz satıcılar, Budist tapınakları, restoranları ile küçük bir Çin oluşmuş bu bölgede. Tabi Singapur nizamı ve kuralları çerçevesinde, bu yüzden yine de çok pis ve karışık görüntüler yok etrafta.
Arap Mahallesi ve Hint Mahallesi daha çok Bugis bölgesine yakın. Bugis bölgesinden yürüme mesafesindeler diyebilirim. Arap Mahallesi’nde restoran, cafe, club ve barların çeşitliliği dikkat çekici. Buraya özgü ahşap ve oymalı Arabik tarzda yapılmış evler, restoranlarla dolu, ayrıca bir de Türk camisi var! Özellikle gece boyunca restoran ve eğlence mekanları gençlerle dolup taşıyor, geç saatlere kadar hareketli bir yer. Bu bölgede alışveriş için Mustafa Center görülebilir.

Hint Mahallesi ise Arap Mahallesi’nin hemen komşusu oluyor. Görkemli ve tuhaf heykellerle donatılmış büyük bir Hint tapınağı, çeşit çeşit baharatlar, çiçeklerden kolyeler satılan rengarenk dükkanlar, kuyumcular ve yerel restoranlarla çok renkli ve etnik bir bölge. Evlerde Hintlilere özgü bir biçimde rengarenk boyanmış, çevrede bir sürü rengarenk yerel Sari denilen kıyafetlerle gezen Hintliler var. Burası da aynı küçük Hindistan, ancak bir farkla Singapur nizam ve titizliği buraya da yansıyor, pislik ve sefalet yok çevrede.
Görülmesi şart olan yerlerin sonuncusu, Sentosa Adası. Buraya biz trenle geçtik ama gemi ile de geçiş imkanı var, internet üzerinden bilet alınabiliyor. Burası Uzakdoğu’nun Disneyland’ı gibi bir ada. Hem çocuklar hem büyükler için eğlence merkezleri, oyun parkları, restoranlar ve otellerle dolu. Ada içinde devamlı ring yapan şirin tren görünümlü araçlar var, bunlarla ücretsiz olarak önce adayı kısım kısım gezip çevreyi tanıyabilir sonra eğlence yerlerine girebilirsiniz. Plajı da var, isteyenler denize girip güneşlenerek de günün keyfini çıkarabilir tabii.
Vaktiniz genişse ekstra olarak “Night Safari” denen tura katılabilirsiniz. Hayvanat bahçesi içinde bir trenle vahşi hayvanların arasında gece turu yaptırıyorlar. Bizim çok hoşumuza gitmişti; güzel ve farklı bir deneyim. Gece zifiri karanlıkta bir timsahla karşılaşmak ya da bir aslan veya fili izlemek bazen ürkütücü olabiliyor. Tren güvenli duraklarda duruyor ve çevreyi belirlenmiş güvenli alan içinde yürüyerek keşfediyorsunuz. Bu sırada birazcık da adrenalin hissediyorsunuz doğal olarak. Mesela geçtiğimiz yerlerden birinde bir yarasa geçidi vardı ki, oradan geçerken yüzümüzü kapamamıza rağmen yarasaların kanatlarının kafama çarptığını hissetmiştim. Katıldığımız turun zaman kısıtlaması olmasaydı çok daha iyi olacaktı. İçeride 2 saat gibi bir süre tanınmıştı, sürenin bir kısmı sırada beklemekle geçti. Yine de çocuklu, çocuksuz tüm gezginlere tavsiye edebileceğim bir etkinlik.
Son olarak; nehir kenarında yürüyüş yaparken suya atlayan çocukların heykeli ile fotoğraf çekilmeyi ve kutu içerisindeki Singapur orkidelerinden yakınlarınıza getirmeyi unutmayın. Ve eğer vaktiniz varsa, hazır buralara kadar gelmişken Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’a da geçin. Biz çok memnun kalmıştık.