More
    Ana SayfaSeyahat fikirleriTarihTarsus: Efsanelerin lezzetle buluştuğu şehir

    Tarsus: Efsanelerin lezzetle buluştuğu şehir

    Akdeniz’in kadim liman kenti Tarsus, âdeta bir açık hava müzesi gibi geçmişin izlerini günümüze taşıyor. Yaklaşık 6000 yıldır kesintisiz bir yerleşim merkezi olan şehir, adı değişmeden günümüze ulaşan ender yerlerden biri. Bir zamanlar Kilikya antik bölgesinin başkenti olan kentte Roma’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan katmanlar iç içe geçmiş durumda. Mısır kraliçesi Kleopatra’dan Roma komutanı Antonius’a, Sezar’dan Büyük İskender ve Aziz Paul’a kadar birçok tarihî figürün yolu buradan geçmiş. Üstelik, bu zengin tarih sadece kitaplarda kalmıyor. Tarsus, ziyaretçilerine hem görkemli tarihî yapılar arasında zamanda yolculuk yapma hem de sokaklarında dolaşırken canlı bir kültürel atmosferi soluma fırsatı sunuyor. Üstüne üstlük, şehir âdeta bir gastronomi şöleniyle de konuklarını ağırlıyor. Hazırsanız geçmişiyle ve bugünüyle Tarsus’u yakından inceleyelim.

    Turkish Airlines Blog
    Turkish Airlines Blog

    Yazar ekibimiz tarafından yönetilen bu hesapla, seyahat tutkunları ve keşif meraklılarının keyif alacağı blog içerikleri üretiyoruz.

    Özenle hazırladığımız içeriklerimiz aracılığıyla ilham vermeyi, bilgilendirmeyi, heyecanlandırmayı, eğlendirmeyi ve küçük ipuçları ile yolculuğunuzu kolaylaştırmayı amaçlıyoruz. Aynı zamanda yola çıkmanın yenileyici ve özgürleştiriciliğini sizlere tekrar hatırlatmak istiyoruz.

    Çünkü Tolstoy'un dediği gibi: “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir...”


    Tarsus adının kökeni ve kuruluş efsaneleri

    Tarsus şehir merkezinde yer alan Eski Cami.
    Tarsus şehir merkezinde yer alan Eski Cami

    Tarsus’ta gezilecek tarihi yerler konusuna geçmeden önce Tarsus’un isminin nereden geldiğine değinelim. Tarsus’un ismi ve kuruluşu etrafında yüzyıllardır dilden dile dolaşan pek çok efsane ve mitolojik hikâye bulunuyor. Antik kaynaklar bu konuda birbirinden ilginç anlatımlar sunuyor. Örneğin, Yunan mitolojisindeki bir öyküde kanatlı at Pegasus ve kahraman Bellerophontes, Çukurova’nın uçsuz bucaksız Kilikya Ovası’nda yollarını kaybeder ve Tarsus’un bulunduğu yerde Pegasus’un ayağı incinir. Bunun üzerine, şehre Yunanca “ayak tabanı” anlamına gelen Tarsos adı verildiği anlatılır. Bir başka rivayete göre şehir adını Tersein (kurumak) kelimesinden alır. Nuh tufanından sonra sular çekildiğinde ilk burada kara göründüğü için bu isim uygun görülmüş. Başka efsaneler Tarsus’un kuruluşunu başka kahramanlara atfeder. Ünlü coğrafyacı Strabon, Argoslu bir grubun tarım tanrıçası Demeter’in oğlu Triptolemos ile birlikte bu ovaya gelerek Tarsus’u kurduğunu yazmış.  Elbette bu anlatıların çoğu mitolojik ve efsanevi olsa da, Tarsus’un ne denli kadim bir yerleşim olduğuna işaret etmeleri bakımından önemli. Şehrin adı Hitit tabletlerinde Tarşa şeklinde geçerken, Asur kaynaklarında MÖ 9. yüzyıldan itibaren Tarzi veya Tarsis olarak anılıyor. Bu da Tarsus isminin, kökeni muhtemelen Hitit fırtına tanrısı Tarhun/Tarku gibi antik bir ilaha dayanan, binlerce yıldır kullanılan bir ad olduğunu düşündürüyor.


    Tarsus’un tarihî mirası ve efsaneleri

    Aziz Paul Kilisesi’nden bir görünüm.
    Aziz Paul Kilisesi’nden bir görünüm

    Tarsus’un sokaklarında gezerken her adımda tarihe tanıklık ediyorsunuz. Şehrin simgesi hâline gelen Kleopatra Kapısı, antik surlardan günümüze kalan tek kapı ve ismini ünlü Mısır Kraliçesi Kleopatra’dan alıyor. Rivayete göre, Sezar’ın ölümünün ardından Roma’nın kudretli komutanı Antonius, Kleopatra’yı MÖ 41 yılında Tarsus’a davet eder. Limana gemilerle gelen Kleopatra, kente bu Deniz Kapısı’ndan görkemli bir törenle giriş yapar ve bu buluşma tarihin en büyük aşk hikâyelerinden birinin başlangıcı olur. Bugün Kleopatra Kapısı, iki yanında yükselen kemerleriyle Tarsus’un köklü geçmişini gözler önüne seren bir anıt. Hemen yakınındaki antik yollar ve sütunlu kalıntılar, kentin Roma dönemindeki ihtişamını bugüne taşıyor.

    Tarsus’un antik yollarından söz etmişken, şehir merkezine kısa bir mesafede yer alan Roma Yolu da mutlaka anılmalı. Sağlıklı Köyü yakınlarında dağ eteklerinde bulunan bu taş döşeli yol ve yanındaki zafer takı, 1. yüzyılda inşa edilmiş olup 4. yüzyıla kadar kullanılmış. Yolun yaklaşık 3 metre genişliğinde olması, bir zamanlar ne denli işlek olduğunu gösteriyor. Günümüzde doğayla iç içe bir yürüyüş yaparken bu antik taşlara basmak, insanı binlerce yıl öncesine götüren eşsiz bir deneyim sunuyor.

    Tarsus, Hristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudilik için de özel bir konuma sahip. İncil’de “Tarsuslu Saul” olarak anılan Aziz Paul burada doğmuş olup Hristiyanlığın ilk dönemlerinde önemli rol oynamış. Aziz Paul’e adanmış Aziz Paul Anıt Müzesi, 12. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş bir tarihî kilise olup vaktiyle Hristiyan cemaati için büyük önem taşıyordu. Hemen yakınındaki Aziz Paul Kuyusu ise Aziz Paul’un yaşadığı evin bahçesinde bulunduğuna inanılan su kuyusu. Yüzyıllar boyunca uzak diyarlardan gelen hacılar, Kudüs’e giderken burada durup kuyunun suyundan içerek şifa dilemişler. Aziz Paul Kilisesi ve Kuyusu, çevresindeki tarihî mahalle ile birlikte UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alıyor, bu da Tarsus’un insanlık tarihindeki değerini bir kez daha kanıtlıyor.

    Tarsus’un tarihî zenginliği bunlarla bitmiyor. Şehrin hemen merkezinde yer alan Gözlükule Höyüğü gibi arkeolojik alanlar Neolitik çağdan beri süregelen yaşamın izlerini barındırıyor. Antik dünyanın en büyük tapınaklarından biri olduğu düşünülen ve halk arasında Donuktaş diye anılan anıtsal yapı kalıntısı, Tarsus’un geçmişteki önemine işaret ediyor. Donuktaş Mabedi, Roma İmparatoru Hadrianus döneminde inşa edilmeye başlanmış ancak tamamlanamamış. Yaklaşık 130 metre uzunluğunda ve 60 metre genişliğindeki bu yapı, 8 metre yüksekliğinde duvarlarla çevriliydi ve bir zamanlar üzerinde devasa sütunlar yükseliyordu. Kime adandığı kesin bilinmemekle birlikte, Tarsus’un baş tanrısı Sandon’a veya Roma imparatorlarına adanmış bir tapınak olduğu düşünülüyor. Zaman içinde yanlışlıkla Asur kralı Sardanapal’in mezarı sanılmış, 19. yüzyılda yapılan yanlış müdahalelerle zarar görmüş. 20. yüzyıldaki arkeolojik kazılar, yapının gerçekten bir Roma tapınağı olduğunu kanıtlamış. Günümüzde Tekke Mahallesi’nde yer alan bu görkemli kalıntı, hak ettiği bilinirlikten hâlâ uzakta.

    Kent merkezinde yapılan çeşitli kazılarda ortaya çıkarılan mozaikler, Tarsus’un zengin sanat anlayışını gözler önüne seriyor. Örneğin, yakın zamanda şehir merkezinde bulunan 3. yüzyıla ait bir mozaik taban, üzerindeki Orpheus ve Ganymedes tasvirleriyle görenleri hayran bırakıyor. Bu ve benzeri mozaikler günümüzde modern müzelerde sergilense de, Tarsus sokaklarının altında hâlâ keşfedilmeyi bekleyen nice tarih hazinesi yatıyor. 2020 yılında açılan Tarsus Müzesi de bu mirasın en güzel parçalarından bazılarını gözler önüne seriyor.


    Tarsus’un kültürel zenginlikleri

    Tarsus’ta bulunan Ulu Cami’nin avlusu.
    Tarsus’ta bulunan Ulu Cami’nin avlusu

    Tarsus’u gezerken sadece tarihî eserleri değil, zengin bir kültürel atmosferi de iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Kızılmurat Mahallesi’ndeki tarihî Tarsus evleri, kentin geçmiş yüzyıllardaki günlük yaşamını yansıtan en güzel örneklerden. Taş temelli, cumbalı ve ahşap pencereli bu evler, Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemi mimarisinin harmanıyla inşa edilmiş. Yaklaşık 300 kadar tescilli geleneksel evin bir kısmı özenle restore edilerek sokak dokusuna yeniden kazandırılmış durumda.

    Kültürel ve inanç zenginliği bakımından da Tarsus, tam bir mozaik gibi. Birbirine birkaç adım mesafede camileri, kiliseleri ve hatta eski bir havrayı bir arada görmek mümkün. Şehrin kalbinde yükselen Ulu Cami, 16. yüzyılda Ramazanoğulları Beyliği döneminde inşa edilmiş görkemli bir yapı. Avlusunda şadırvanı, iç mekânında kesme taş sütunları ve ahşap minberiyle Türk-İslam mimarisinin zarif örneklerinden biri. Ulu Cami’nin yanında yer alan Makam-ı Danyal Camii, Tarsus’un en dikkat çekici yapılarından biri. Rivayete göre Danyal Peygamber kıtlık döneminde Tarsus’a gelip halkı bolluğa kavuşturmuş ve vefat edince buraya defnedilmiş.

    Tarsus’un kültürel zenginliği sadece somut eserlerle sınırlı değil anlatılan efsaneler ve yaşatılan gelenekler de kentin ruhunu şekillendiriyor. Mesela Tarsus denince akla gelen bir diğer efsane, Şahmeran Efsanesi. Yarı yılan yarı kadın bir mitolojik varlık olan Şahmeran’ın, rivayete göre Tarsus’ta yaşadığına ve burada bir hamamda öldürüldüğüne inanılıyor. Şehir merkezindeki Şahmeran Hamamı, bu efsaneyle anılan tarihî bir yapı olarak hala ayakta duruyor. Tarsus’ta gezerken bu gibi efsanelerin izlerini, duvarlara çizilmiş Şahmeran figürlerinde veya pazardan alacağınız bir Şahmeran motifili hatıra eşyasında görebilirsiniz.

    Tarsus’un çarşıları ve pazarları da bu kültürel atmosferin ayrılmaz bir parçası. Restore edilerek tekrar hayat bulan Kırkkaşık Bedesteni, adını efsaneye göre vaktiyle burada kaybolan kırk gümüş kaşıktan alıyor. Günümüzde el işi bakır eşyalar, baharatlar, yöresel hediyelikler almak için ideal bir durak. Yine şehir merkezindeki Siptilli Çarşısı ise farklı bir hikâyeye sahip. Bu küçük çarşıda bulunan tüm dükkânlar kadın girişimciler tarafından işletiliyor. Siptilli Çarşısı’nda dolaşırken hem Tarsus’un geleneksel ürünlerini keşfedebilir hem de emekçi kadınların güler yüzlü sohbetlerine ortak olabilirsiniz. Bu tezgahlarda yöresel el dokuması kilimler, iğne oyası örtüler veya taze yapılmış ev reçelleri bulabilirsiniz.

    İnanç turizmi açısından da şehir önemli merkezlere sahip. Tarsus’un yaklaşık 12 km kuzeyinde, bir dağın eteğinde bulunan Eshab-ı Kehf Mağarası, hem İslam hem Hristiyan kültüründe yer etmiş yedi uyurlar efsanesinin geçtiği yerlerden biri olarak kabul ediliyor. Özellikle hafta sonları hem yerel halk piknik yapmak hem de manevi atmosferi solumak için buraya gelirken, yabancı turistler de efsaneden hareketle mağarayı ziyaret ediyorlar.

    Dünya daha büyük, keşfet!


    Havalimanı

    Havalimanı
    Gidiş
    Dönüş

    Giriş Tarihi Seçiniz

    Dönüş Tarihi Seçiniz


    Kabin Türü
    Yolcu Sayısı
    Yetişkin Yolcu
    12 + Yaş
    0

    Çocuk Yolcu
    2 - 12 Yaş
    0

    Bebek Yolcu
    0 - 2 Yaş
    0

    Tarsus’un doğal zenginlikleri

    Tarsus’un ünlü şelalesi.
    Tarsus’un ünlü şelalesi

    Doğal güzellik arayanlar için Tarsus Şelalesi keyifli bir mola durağı. Şehir merkezinin biraz dışında, Berdan Nehri üzerinde yer alan bu şelale, yüksekten dökülen serin sularıyla yazın bunaltıcı sıcağında ferahlatıcı bir vaha gibi. Tarsus Şelalesi, çevresindeki çay bahçeleri ve mesire alanıyla yöre insanının en sevdiği buluşma noktalarından biri. Suyun coşkun aktığı bahar aylarında gökkuşağına şahit olabilir, sakinleştiği yaz sonlarında ise Roma döneminden kalma mezar oyuklarının şelalenin ardında belirdiğini görebilirsiniz. Burası antik çağda bir nekropol alanıydı ve nehir yatağı değişince bazı kaya mezarları suyun altında kalmış. Su azalınca onların kalıntıları seçilebiliyor. Tarih ve doğa burada da iç içe geçmiş durumda. Şelalenin kenarındaki bir sedire oturup çayınızı yudumlarken, bir yandan suyun şırıltısını dinlemek bir yandan da üzerinde oturduğunuz kayanın binlerce yıl öncesinden bir sır barındırdığını bilmek tarifsiz bir duygu.

    Bir başka doğal güzellik ise şehrin kuzeyinde, Toroslar’dan gelen serin sular üzerinde kurulu Tarsus Barajı. 1970’lerde inşasına başlanıp 1984’te hizmete giren bu baraj, Berdan Çayı’nın üzerine kurulmuş ve bölgede hem su kaynaklarını verimli kullanmak hem de taşkınları önlemek amacıyla hayata geçirilmiş. Yaz aylarında kavurucu Çukurova sıcağından bunalanlar için adeta bir vaha işlevi gören baraj gölü çevresi, yöre halkının sıklıkla gittiği bir mesire alanı. Tarsus Barajı, kente yakın konumu sayesinde ulaşımı kolay bir doğa kaçamağı rotası. Barajın yanı sıra, kuzeyde yer alan Keşbükü Kanyonu yürüyüş parkurları ve doğal dokusuyla dikkat çekerken, güneydeki Karabucak Ormanları kuş gözlemciliği ve doğa yürüyüşleri açısından değer taşıyor. Toroslar’ın eteklerindeki Gülek Boğazı ise panoramik manzarası ve tarihî geçit özelliğiyle Tarsus’un doğal zenginliğine farklı bir boyut kazandırıyor.


    Kameralar karşısında Tarsus

    Tarihi Tarsus evleri.
    Tarihi Tarsus evleri

    Tarsus’un otantik atmosferi ve tarihî dokusu, film ve dizi yapımcılarının da dikkatini çekmiş durumda. Öyle ki, son yıllarda birçok sinema filmi ve televizyon dizisi Tarsus’ta veya civarında çekim yaparak şehrin doğal platosundan faydalanıyor. Tarsus’un eski sokakları, tarihi evleri ve anıtsal mekânları adeta açık hava film stüdyosu gibi. Beyaz perdede uluslararası başarı kazanmış Türk filmlerinden Ayla (2017) bunlardan biri ve çekimlerinin önemli bir bölümü Tarsus’ta gerçekleştirildi. 80’ler Türkiyesini anlatan ödüllü film Beynelmilel (2006) de otantik mekân arayışıyla Tarsus’u tercih eden yapımlardan. Romantik drama türündeki popüler film “Issız Adam”ın (2008) bazı duygusal sahneleri, Tarsus’un nostaljik sokaklarında çekildi. Yine bir klasik hapishane hikâyesini anlatan Tatar Ramazan filminin çekimleri de kısmen Tarsus’ta gerçekleştirildi.

    Dizi tarafında da Tarsus’un yıldızı parlıyor. Birçok yerli dizinin Tarsus’ta çekilmiş sahneleri var. Örneğin “Seher Vakti” (2005) dizisi neredeyse tamamen Tarsus’ta çekilmiş. Son dönemdeyse dijital platformlarda yer alan “Şahmaran” (2023) gibi diziler, Tarsus’un doğal ve tarihî ortamını set olarak kullandı. Şehrin tanıtımına da katkı sunan film ve dizi çekimleri sayesinde, Tarsus’un güzellikleri ekranlar aracılığıyla geniş kitlelere ulaşıyor.


    Bereketli topraklar deyince: Tarsus

    Tarsus çevresinde birçok narenciye bahçesi yer alıyor.
    Tarsus çevresinde birçok narenciye bahçesi yer alıyor.

    Çukurova’nın bereketini yüreğinde taşıyan Tarsus, tarımsal üretimiyle de ünlü. Binlerce yıldır verimli topraklarında türlü mahsul yetişen bu ovada, bugün de Tarsus denince akla gelen kendine has ürünler bulunuyor. Bunların başında Tarsus Beyazı üzümü gelir. Yöreye özgü bu beyaz üzüm çeşidi, iri ve sulu taneleriyle “dünyanın en kaliteli sofralık üzümleri” arasında gösteriliyor. Tarsus Beyazı üzümü o kadar tatlı ve lezzetlidir ki, dalından koparıp yemesi ayrı bir keyiflidir. Ayrıca yüksek şeker oranı sayesinde pekmez yapımında ve ondan üretilen pestil, kesme gibi doğal tatlılarda bolca kullanılıyor. Bu üzümün hasadı genellikle Haziran ortasında başlar ve yöre halkı için önemli bir geçim kaynağı oluşturuyor. Yaz aylarında Tarsus çevresinde yolculuk ederken asma bahçelerinde salkım salkım üzüm kümelerini görmek mümkün.

    Üzüm dışında Tarsus’un bereketli arazileri susam, narenciye ve zeytin gibi ürünlerle de meşhur. Özellikle Tarsus susamı, aroması ve yağıyla ünlenmiş olup tahin yapımında tercih ediliyor. Bu topraklarda yetişen susamdan elde edilen tahin ve helvalar, sofralara ayrı bir tat katıyor. Narenciye bahçeleri ise Tarsus’un etrafını adeta bir yeşil kuşak gibi sarıyor. Portakal, mandalina ve limon ağaçlarının mis kokusu ilkbahardan itibaren havayı dolduruyor.

    Tarsus’un tarımsal zenginlikleri arasında belki de en tatlı köşelerden biri de yöresel meyveleri. Nar, incir, şeftali, erik gibi meyveler uygun mevsimlerinde bolca yetişiyor. Özellikle incir konusunda Tarsus çevresi iddialı. Tarsus’a gelip de taze sıkılmış narenciye sularını, yöresel bağlardan gelen üzüm pekmezini veya köylerden gelen organik zeytinyağını tatmadan dönmek olmaz. Bu lezzetler, Tarsus’un bereketli topraklarının hediyeleri.


    Tarsus’ta ne yenir?

    Tarsus’ta sıkça tüketilen pastırmalı sıcak humus.
    Tarsus’ta sıkça tüketilen pastırmalı sıcak humus

    Tarsus, sadece tarih ve kültürüyle değil, muhteşem mutfağıyla da ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor. Yörenin lezzetleri öylesine özgün ve leziz ki, sadece bu tatlar için bile Tarsus’a bir seyahat planlayabilirsiniz. Şehir, Adana ve Antakya mutfaklarıyla yarışan kendine has yemek kültürüyle tanınıyor. İşte Tarsus’a gelip de tatmadan dönmemeniz gereken bazı özel lezzetler:

    Tarsus Humusu:

    Orta Doğu mutfağının armağanı olan humus, Tarsus’ta bambaşka bir kimliğe bürünüyor. Türkiye’nin pek çok yerinde meze olarak soğuk servis edilen humus, Tarsus’ta ise sıcak ve bir ana yemek gibi tüketiliyor. Tarsus usulü humusun en büyük farkı, haşlanmış nohutun bakır bir havanda dövülerek pütürlü bir kıvamda hazırlanması ve sıcacık servis edilmesi. Tahin, limon suyu, sarımsak ve kimyonla harmanlanan nohut püresi, tabağa alınır alınmaz üzerine kızdırılmış tereyağı gezdiriliyor. Tereyağının o mis gibi kokusu, humusun üzerine eklenen kırmızı biber ve kimyonla birleşince ortaya iştah kabartan bir aroma çıkıyor. İsterseniz üzerine pastırma dilimleri veya sucuk parçaları konularak da servis edilebiliyor. Coğrafi işaret tescilli Tarsus humusu, yöre halkı için o kadar önemli ki “bizim için kebapla eşdeğer” diyenler bile var. Gerçekten de, Tarsus’ta humus çoğu zaman öğle yemeklerinin yıldızı oluyor. Yanında sıcacık taze pide veya somun ekmeğiyle tabağınızı sıyırdığınızda, nohut ve tahinin bu mütevazı birleşiminin nasıl böyle bir ziyafete dönüştüğüne şaşıracaksınız.

    Cezerye:

    Tatlı sevenler için Tarsus mutfağının en özgün tatlarından biri cezerye. Adını Arapça cezer yani havuç kelimesinden alıyor. Rendelenmiş havuçlar şeker ile uzun süre pişirilip yumuşacık bir pelte haline getiriliyor, içerisine bolca ceviz, fındık veya Antep fıstığı ekleniyor. Karışım soğuyup kıvam alınca dikdörtgen dilimler halinde kesilip dışı hindistan ceviziyle kaplanıyor. Ortaya ne çok sert ne çok yumuşak, çiğnerken havucun ferah tadını ve içindeki yemişlerin kıtırlığını alabileceğiniz enfes bir tatlı çıkıyor. Cezerye, özellikle Mersin-Tarsus bölgesinde bir enerji atıştırmalığı olarak da tüketiliyor. Eskiden kervanlar bu tatlıyı yolculuklarında enerji versin diye yanlarında taşırmış. Günümüzde şehir merkezindeki şekerlemecilerde çeşit çeşit cezerye görmek mümkün: Fıstıklısı, fındıklısı, kakaolusu. Taze ve en doğal haliyle tatmak isterseniz, bir kutu cezerye alıp seyahatiniz boyunca atıştırabilir ya da sevdiklerinize lezzetli bir hatıra olarak götürebilirsiniz.

    Tantuni:

    Tarsus’a gelmişken tantuni yemeden dönmek olmaz! İncecik kıyılmış sotelik et parçalarının geniş sac tavada pamuk yağı ve suyla karıştırılarak kavrulmasıyla hazırlanıyor. Pişerken üzerine hafifçe su serpiştirildiği ve sürekli karıştırıldığı için etler yumuşacık olur, buharıyla da ayrı bir aroma kazanır. Tantuninin servisi de oldukça özel. Lavaş ekmeğinin arasına veya somun ekmek içine konan etlerin üzerine isteğe göre soğan, domates ve maydanoz karışımı eklenir, sumak ve limonla son dokunuş yapılıyor. Tarsus’ta küçücük salaş tantunicilerden yükselen mis gibi baharat kokusunu takip ederek kendinizi doğru adreste bulabilirsiniz. Acı severler, tantuniyi yerken yanında yöreye özgü bol acılı şalgam suyu içmeyi de ihmal etmiyor.

    Diğer yerel lezzetler:

    Tarsus mutfağı elbette bunlarla sınırlı değil. Yörede çok sevilen fındık lahmacun, normal lahmacundan küçük ve özel bir lahmacun türü. Çıtır çıtır hâliyle tek lokmalık bu lahmacunlar özellikle humusun yanında iyi gidiyor. Sabah kahvaltılarında veya atıştırmalık olarak tüketilen sıkma ise Tarsus’un bir diğer önemli yiyeceği. Tereyağlı, peynirli, patatesli ve zeytinli gibi sıkma türleri oldukça revaçta. AB’den coğrafi işaret tescili de almış olan Tarsus Sarı Ulak zeytini ile hazırlanmış sumaklı zeytin salatasına hayır demek pek mümkün değil. Tatlı olarak cezeryenin yanı sıra kerebiç tatlısı da burada popüler. İçli köfte görünümündeki bu çöven otlu köpük krema ile servis edilen tatlı, özellikle Ramazan ayında talep görüyor. Ayrıca künefe için Hatay hep öne çıksa da Tarsus çarşısında gezerken bir mola verip çok lezzetli künefeler yiyebileceğiniz yerlere denk gelebilirsiniz. Tarsus’un en tanınmış tatlılarından biri de mamül. İrmik ve unla yapılan, içine ceviz, hurma veya Antep fıstığı konulan aromatik bir kurabiye.

    Slow Food Yeryüzü Pazarı:

    Tarsus’un sürdürülebilir yaşam ve gastronomi anlayışını temsil eden Slow Food Yeryüzü Pazarı, Ekim 2020’de kurulmuş olup her ayın ikinci ve dördüncü pazar günü Kubat Paşa Medresesi çevresinde düzenleniyor. Slow Food hareketinin bir parçası olan bu pazar, “iyi, temiz ve adil gıda” ilkeleriyle yerel üreticilerin doğal ve katkısız ürünlerini sunuyor. Katılımcıların çoğu kadın üreticiler ve pazar tamamen plastiksiz. Taze sebze, meyve, zeytin, peynir, bal, reçel gibi ürünlerin yanı sıra, coğrafi işaretli Tarsus lezzetleri burada satılıyor. Atölyeler, tadım etkinlikleri ve çocuklara yönelik doğa eğitimleriyle pazar sadece bir alışveriş alanı değil, aynı zamanda kültürel bir buluşma noktası.


    Tarih ile harmanlanmış kültürü ve damakta iz bırakan mutfağıyla Tarsus, gezginlere ilham verici bir deneyim vaat ediyor. Bu şehre adım attığınızda, sadece bir turistik gezi yapmış olmayacak, âdeta zamanda yolculuğa çıkarak farklı dönemleri bir arada yaşayacaksınız. Bir an Kleopatra’nın ayak bastığı antik bir kapının altında fotoğraf çekerken, biraz sonra tarihi bir evin avlusunda kahvenizi yudumlayabilirsiniz.

    Son olarak bir not da ekleyelim. Tarsus’a ulaşmak artık her zamankinden daha kolay. Şehre sadece 40 km mesafede, yakın zamanda hizmete giren Çukurova Uluslararası Havalimanı sayesinde Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından bu bölgeye havayoluyla erişim mümkün. Tarsus gezisini daha geniş bir Mersin rotasıyla birleştirmek isterseniz, 1 şehir 3 gün: Mersin rehberimize de göz atabilirsiniz. Sabah birkaç saat içinde kendinizi Tarsus’un tarih dolu sokaklarında bulmak isterseniz uçak bileti alabilirsiniz. Eğer siz de yeni keşifler peşindeki bir gezginseniz, rotanızı efsaneler şehri Tarsus’a çevirin. Bu yolculuk size hiç unutamayacağınız güzellikte anılar armağan edecek.

    *Blogumuzda yer alan bu yazının tarihi bazı güncellemelerden dolayı yeni görünüyor olabilir. Yazının içeriği yazarın kendi görüşünü yansıtmaktadır ve yazıda yer alan fiyat, ulaşım gibi bazı bilgilerin değişmiş olması mümkündür. Göz önünde bulundurmanızı rica ederiz.

    Bunlar da var!