1. ve 2. gün: Tarihin ışığında bir başlangıç – Erzurum
Doğu Anadolu gezisine, “Dadaşlar Diyarı” olarak bilinen Erzurum’dan başlıyoruz. Şehre varır varmaz ilk durağınız, Selçuklu mimarisinin en nadide örneklerinden olan Çifte Minareli Medrese olacak. Hemen yanındaki Ulu Cami ve Üç Kümbetler’i de ziyaret ederek şehrin kadim tarihine kısa bir yolculuk yapabilirsiniz.
Sert kışlara meydan okuyan Erzurum mutfağı, doyurucu ve bir o kadar da kendine has lezzetlerle dolu. Akşam yemeğinde, yatay döner usulüyle pişen, şehrin en meşhur lezzeti cağ kebabını mutlaka deneyin. Yanına ayran aşı çorbası ve finalde kadayıf dolması ekleyerek ziyafetinizi taçlandırabilirsiniz.
İkinci gün, sabah erken saatlerde Erzurum Kalesi’ne çıkarak şehrin panoramik manzarasını izleyebilir, ardından taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan Yakutiye Medresesi’ni ziyaret edebilirsiniz. Öğleden sonra ise Erzurum’un simgesi haline gelen oltu taşı atölyelerini gezebilir, kendinize veya sevdiklerinize bu değerli taştan yapılmış bir hatıra alabilirsiniz. Günün kalanında ise Palandöken’in eteklerinde, kışın bembeyaz, sonbaharda ise yemyeşil ve serin havasını hissederek doğanın keyfini çıkarabilirsiniz. Erzurum’da geçireceğiniz bir akşamda, yerel bir müzik mekanında dadaşların türkülerine kulak vererek yörenin sıcak kültürünü yakından tanıyabilirsiniz. Kafanızda Erzurum seyahati ne zaman yapılır ve Erzurum’da ne yapılır gibi sorular dönüyorsa Erzurum gezi rehberi içeriğimizi okuyabilirsiniz.
3. ve 4. gün: Şiirlere konu olan şehir – Kars
Sırada, Kafkaslar’ın incisi Kars var. Erzurum’dan özel aracınızla, trenle veya otobüsle yaklaşık 3 saat süren bir yolculukla ulaşacağınız şehir, Rus mimarisinin etkilerini taşıyan caddeleriyle sizi adeta başka bir dünyaya taşıyor. Kars’a adım attığınız anda, 19. yüzyıla has taş binalar dikkatinizi çekecek. Kars’taki ilk durağınız Kars Kalesi ve hemen altındaki Kümbet Camii (Havariler Kilisesi) olsun. Kalenin zirvesinden, tüm şehri kuşbakışı seyrederken tarihi dokunun ne kadar iyi korunduğunu görebilirsiniz.
Kars mutfağı denince akla, peynirleri ve kaz etli yemekleri geliyor. Öğle yemeği için yöresel bir restoranda kaz etiyle yapılmış pilavı mutlaka tatmalısınız. Yanına dünyaca ünlü Kars gravyeri ve kaşarından oluşan bir peynir tabağı sipariş etmek ise damaklarınızda unutulmaz bir tat bırakacak.
Dördüncü günümüzü ise Kars’ın büyüleyici çevresine ayırıyoruz. Sabah erkenden UNESCO listesinde de yer alan Ani Harabeleri’ne doğru yola çıkın. “1001 Kilise Şehri” olarak anılan Ani, Bagratlı Krallığı’nın başkenti olmuş ve büyüleyici kalıntılarıyla ziyaretçilerini adeta büyülüyor. Yıpranmış ancak ihtişamını koruyan kiliseler ve surlar arasında dolaşırken tarihin fısıltıları kulaklarınızda yankılanacak. Akşam olduğunda ise Çıldır Gölü kıyısında gün batımını izleyin. Gölün donmuş yüzeyi, kış aylarında ayrı bir güzellik sunarken diğer mevsimlerde kuş gözlemcileri için harika bir durak haline geliyor.
5. ve 6. gün: Vadi boyunca bir masal – Iğdır ve Ağrı
Kars’ın büyüleyici atmosferinden sonra rotamızı güneye, Türkiye’nin çatısı Ağrı Dağı’nın görkemli manzarasına doğru çeviriyoruz. Yaklaşık 4-5 saat sürecek bir yolculuktan sonra ilk durağımız olan Iğdır’a varıyoruz. “Doğu’nun Çukurovası” olarak bilinen Iğdır, ılıman iklimiyle diğer Doğu illerinden belirgin şekilde ayrılıyor.
Menümüzde yer alan Bozbaş çorbası, buğday ve nohutla yapılan doyurucu bir başlangıç sunarken öğle yemeğinde ana yemek olarak etli pilav veya tandırda pişirilmiş kuzu denemelisiniz. Yemek sonrası ise yörenin meşhur kayısı, şeftali ve üzüm gibi taze meyvelerinin tadına bakabilirsiniz.
Yemek molasının ardından, Iğdır’ın gizli doğa harikası Tuzluca Tuz Mağaraları’nı keşfe çıkın. Doğal yollarla oluşmuş bu devasa mağaralar, hem büyüleyici bir görsellik sunuyor hem de astım gibi solunum yolu rahatsızlıklarına iyi geldiğine inanılan bir atmosfere sahip. Yüzlerce metre derinliğe inen galeriler arasında dolaşmak, bu bölgenin ne kadar eşsiz olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Iğdır’dan sonra Ağrı’ya geçin ve 6. gününüzü hem tarihi hem de doğal güzelliklere ayırın. Güne, bölgenin en önemli tarihi yapısı olan İshak Paşa Sarayı ile başlayın. Doğubayazıt’taki bu saray, sadece bir konut değil; aynı zamanda cami, medrese, hamam ve zindan gibi bölümleriyle dev bir külliyeyi andırıyor. Osmanlı, Selçuklu ve Fars mimarisinin eşsiz bir karışımı olan saray, devasa Ağrı Dağı’nın eteklerinde, etkileyici bir manzaraya sahip. Sarayın en şaşırtıcı özelliklerinden biri de, 18. yüzyılda inşa edilmesine rağmen dünyanın ilk kalorifer sistemlerinden birine sahip olmasıdır. Sarayın zemin ve duvarlarının altından geçen sıcak su ve havalandırma boruları, kışın dondurucu soğuklarına karşı odaların ısıtılmasını sağlıyordu. Bu deha ürünü mimari detay, İshak Paşa Sarayı’nı sadece bir tarihi yapı değil, aynı zamanda mühendislik harikası bir eser haline getiriyor. Saray aynı zamanda Game of Thrones dizisinde Lannisterlar’a ait Casterly Rock’a olan benzerliği ile de dikkat çekiyor. Bu tarz benzerlikler ilginizi çekiyorsa “Game of Thrones ülkemizde nerelerde çekilirdi?” içeriğimiz hoşunuza gidebilir.
Öğle yemeği için yöresel bir restoranda Abdigör köftesi deneyin. İnce bulgur ve özel baharatlarla hazırlanan bu lezzet, Ağrı mutfağının en özel tatlarından biri. Yemekten sonra, Ağrı Dağı’nın eteklerindeki Meteor Çukuru’na doğru kısa bir yolculuk yapın. Dünyanın ikinci büyük meteor çukuru olduğuna inanılan bu doğa harikası, büyüleyici ve ürkütücü manzarasıyla sizi etkileyecektir. Gün batımına doğru ise Balık Gölü’ne uğrayarak gölün dingin sularında huzurlu anlar yaşayabilirsiniz.
7. gün: Veda durağı – Van
Eğer turunuzu seyahatinize yakışır bir finalle taçlandırmak isterseniz, sizi Van’a davet ediyoruz. Sabahınızı bir efsane olan Van kahvaltısı ile başlatın. Otlu peynirin kendine has kokusundan, murtuğanın sıcaklığına, kavutun doyuruculuğundan jaji’nin sürpriz tadına kadar, her lokmada bu kadim şehrin zengin kültürünü tadacaksınız.
Kahvaltının ardından, Van Gölü’nün o efsanevi maviliğinde süzülen bir tekneyle Akdamar Adası’na doğru yol alın. Karşınıza çıkacak Akdamar Kilisesi, sadece bir tarihi yapı değil, aynı zamanda gizemli bir hikayeye sahip. Efsaneye göre, adada yaşayan keşişin kızı Tamara’ya aşık olan genç bir çoban, her gece adaya yüzerek ona ulaşırmış. Bir fırtınalı gecede Tamara’nın yaktığı fenerin sönmesiyle boğulan çobanın son sözleri “Ah Tamara!” olur ve bu çığlık, adaya adını verir. Kilisenin dış cephesindeki kabartmalar ise, İncil’den sahneleri, bitki ve hayvan figürlerini o kadar detaylı anlatır ki, sanatın ve inancın nasıl iç içe geçtiğini net bir şekilde görebilirsiniz. Sarp kayalıklar üzerindeki bu muhteşem siluet, bu yolculuğun en görkemli ve ruhani hatırası olarak aklınıza kazınacak.
Öğle saatlerinde ana karaya döndüğünüzde, Van’ın canlı çarşılarını keşfe çıkın. Van Kedisi Evi’ne uğrayarak bu özel kedilerin göz alıcı renkleriyle tanışabilir, Urartu Müzesi’nde ise bölgenin binlerce yıllık tarihine tanıklık edebilirsiniz. Eğer aktif bir gün geçirmek isterseniz, göl çevresinde bisiklet kiralayarak manzara eşliğinde keyifli bir tura çıkabilir veya serin sulara kendinizi bırakarak yüzmenin tadını çıkarabilirsiniz.
Akşam yemeği için ise inci kefalini tercih edebilirsiniz. Sadece Van Gölü’nde yaşayan bu balık, yöresel otlar ve baharatlarla harmanlanarak eşsiz bir lezzete bürünür. Yemeğin ardından ise Van Kalesi’nin ışıklandırılmış siluetine karşı, bir çay eşliğinde bu harika turun son gününü keyifle noktalayabilirsiniz.
Bu bir haftalık serüven, Doğu Anadolu’nun büyüleyici coğrafyasını gezmekten çok daha fazlasını vadediyor. Sıcak misafirperverliğin ve benzersiz lezzetlerin ruhunuza işleyişine tanık olacaksınız.