On ikinci yüzyılda kurulan şehir, 1961 yılında “Utanç Duvarı” olarak adlandırılan Berlin Duvarı’yla Batı ve Doğu olmak üzere ikiye bölünmüş, 1990 yılında iki Almanya’nın birleşme kararı üzerine Berlin Duvarı’nın da yıkılmasıyla tek bir Berlin olarak yaşamaya devam etmiştir. Geçmişte böyle kötü yıllar geçiren Berlin, küllerinden yeniden doğarak günümüzde gezginler için Avrupa’nın hatırı sayılır şehirlerinden biri olmayı başarmıştır.
Berlin, içinde barındırdığı müzeler, yeşil alanlar ve parklar, eski-yeni mimariden örnekler ile kozmopolitan yaşam tarzını harmanlamakta ve bu sebepten turistler için her geçen gün daha çekici olmaktadır. Yaz aylarında hava sıcaklığı ortalama 22°C-25°C, bahar aylarında 14°C-18°C ve kış aylarında da bir hayli düşerek 4°C-5°C civarlarında seyretmektedir. Bu nedenle gezi için en ideal zaman, haziran-temmuz-ağustos aylarıdır.

Berlin, ulaşımı büyük ölçüde kolaylaştıran güzel yapılandırılmış bir metro ağına sahiptir. Şehirde metro sistemini ve toplu taşıma araçlarını kullanacaksanız kalış sürenize göre çok kullanımlı kartlardan (Berliner Pass) almanızı tavsiye ederim. Ev sahibi olduğu onlarca müzeyi gezmek için, kapıda bilet sırası beklememek adına internetten bilet almak da size gezinizde zaman kazandıracaktır.
Berlin’in kendine özgü bir mutfağı olduğu söylenemez. Şehre özel bir lezzet tatmak isterseniz, çeşitli kahve zincirlerinde ve pastanelerde ismini duymuş olabileceğiniz Berliner memleketinde tadılmasını önereceğim bir tatlı-pasta çeşidi. Bunun dışında Almanya’ya özgü tadları diğer şehirlerde olduğu gibi Berlin’de de bulabilirsiniz.
Genel bilgileri aktardığıma göre, Berlin’de nereler gezilmeli, hangi müzeler ziyaret edilmeli konusunda önerilerde bulunabilirim.
Brandenburg Kapısı
Şehrin ana sembolü denebilecek kadar Berlin’le özleşmiştir. 1788-1791 yılları arasında yapımı tamamlanan 12 sütunlu kapı, beş geçiş yolu oluşturur. Vatandaşlar dıştaki iki kapıyı kullanabilirken, ortadaki kapı kraliyete ve önemli kişilerin geçişlerine ayrılmıştı. Kapının en üstünde Quadriga heykeli vardır. Quadriga, yan yana dört atın çektiği araba anlamına gelmektedir. Kapının üstünde yer alan bu heykel de şehrin çalkantılı geçmişinden nasibini almış, 1806 yılında Prusya’yı yenen Napolyon tarafından yerinden söktürülüp Paris’e götürülmüştür. 1814’te Napolyon’un yenilmesiyle, Quadriga, Prusyalı General Ernst von Pfuel tarafından ait olduğu yere geri getirilmiştir. Ancak geri getirilen heykelde bulunan zeytin dalı, demir haç ile değiştirilmiştir. Günümüzde şehir genelinde yapılan çoğu kutlamalar ve eğlenceler bu kapı etrafında yapılmaktadır.
Reichstag

Yapımı 1894 yılında bugünkü görümünden farklı şekilde tamamlanan, taş olarak yapılan ilk kubbesi 1945 yılında yıkılan, atlattığı büyük yangından sonra 1961-71 yılları arasında taş kubbesi olmadan yeniden inşa edilen ve son görünümüne günümüzde halen çok dikkat çeken cam kubbesinin eklenmesiyle ulaşan “Parlamento Binası” Berlin’in en önemli yapılarındandır ve Brandenburg Kapısı’nın hemen kuzeyinde bulunur. Bugün Reichstag’ın simgesi haline gelen cam kubbe, ünlü İngiliz mimar Sir Norman Foster imzasını taşımaktadır. Önceden rezervasyon yapılarak gezilebilen kubbe, Berlin’i panaromik olarak görmenizi sağlar. Online gezi kayıt formuna bu linkten ulaşabilirsiniz.
Kaiser-Wilhelm-Gedächtniskirche

Ku’damm üzerinde bulunan ve 1895 yılında halka açılan protestan kilisesidir. Batı Almanya’nın simgelerinden biri olarak görülmektedir. Berlin’deki Nazi dönemini görmüş birçok tarihi yapı gibi bu kilise de savaştan nasibini alarak, 23 Ekim 1943 yılında yapılan hava saldırısından sonra çıkan büyük bir yangın ile ağır hasar görmüştür. 1957 senesinde kilisenin restorasyonu için açılan yarışmayı kazanan mimarın projesinin, eski kilisenin tamamen yıkılmasını öngörmesi üzerine birçok tartışmalar yaşanmış; sonunda Alman milliyetçiliğinin bir sembolü olarak görülen kilisenin ana kulesinin savaşa karşı bir anıt olarak kalması kararlaştırılmıştır. Günümüzde ziyaretçiler kiliseyi ziyaret ettiğinde savaşın yaşattığı yıkımın canlı tanığını görebilirler. Kilisenin hemen yanına modern bir çan kulesi dikilmiştir.
Berliner Dom
Berlin’in simgelerinden olan katedral, tarihinde bir kez tamamen yıkılarak, II. Dünya Savaşı sonrasında aldığı hasarlar nedeniyle kısmi olarak yeniden yapılmıştır. Son halini alana kadar 2-3 kez kabuk değiştiren katedral, ihtişamlı bir yapı olarak Berlin’de ziyaret edilebilecek yapıların başında gelmektedir.
Televizyon Kulesi

1969 senesinde yapımı tamamlanan 365 metrelik televizyon kulesinin uzunluğu, 1990 yılında değiştirilen yeni anten ile 3 metre daha artarak 368 metreye yükselmiştir. Kule Almanya’daki en uzun yapıdır, Avrupa’daki desteksiz 4. en yüksek yapıdır. Ziyaretçi bölümü yerden 204 metre yüksektedir ve açık havalarda görüş alanı 42 kilometreye kadar çıkmaktadır.
Checkpoint Charlie
1961’de yapılan Berlin Duvarı sonrasında iki taraf arasında geçişleri kontrol altında tutabilmek adına yapılan geçiş kapılarındandır. Checkpoint Charlie 1961-1990 yılları arasında müttefik askerlerin, büyükelçilerin ailelerinin, her iki Almanya’nın birbirlerindeki temsilcilerinin geçiş noktası olarak kullanılmıştır. Günümüzde sembolik olarak halen tutulan kulübe ve nöbet bekleyen Amerikan askeri, değişik bir mizansen yaratmaktadır. Şu anda kullanılan kulübenin orijinali Müttefikler Müzesi’nde görülebilir. Checkpoint Charlie’nin etrafındaki panolarda sergilenen posterlerle, Soğuk Savaş döneminde birçok kez karşı karşıya gelen Sovyet-Amerikan birliklerinin ve dünyamızın 3. Dünya Savaşı’nın eşiğinden nasıl döndüğü anlatılmaya çalışılmaktadır.
Museum Island

Yazımızın başında bahsettiğim gibi Berlin “Müzeler Şehri” olarak da anılabilecek kadar çok müzeye ev sahipliği yapmaktadır. Müzelere verilen önem, Spree Nehri üzerinde yer alan adacığın, 5 tane müzeyi bünyesinde barındıran “Müze Adası”na dönüştürülmesinden de anlaşılabilir. Uluslararası çapta olan bu beş müze; Altes Museum, Neues Museum, Alte Nationalgalerie, Bode Museum ve Pergamonmuseum’dur. Türk ziyaretçilere, ekstra ilgilerini çekebilecek Bergama Müzesi’ni (Pergamonmuseum) ziyaret etmelerini ayrıca tavsiye ediyorum.
Metropol yaşamının olmazsa olmazı “merkez meydanları” Berlin’de de karşımıza çıkar. Bu meydan içinde en ünlüsü Alexanderplatz’dır. Televizyon Kulesi’nin de bulunduğu bu meydan Berlinlilerin buluşma noktası ve şehrin vazgeçilmez merkezlerinden biridir. Postdamer Platz da şehrin büyük ve önemli bir diğer meydanıdır. Farklı bir tecrübe yaşayabileceğiniz Sony Center’in yer aldığı Postdamer Meydanı da, Berlin’de görülmesi gereken yerlerdendir.