Julius Caesar’ın şehri Roma’da keşif turuna çıkmadan önce kent haritasını elinize alıp tatil sürenizi de göz önüne alarak bir gezi rotası oluşturabilirsiniz. Ben kendi turumda kullandığım rotayı baz alarak (1. Vatikan bölgesi, 2. Navona Meydanı ve çevresi, 3. Kolezyum ve çevresi şeklinde 3 merkez nokta belirlemiştim) görülmesi gereken yerleri size tanıtmaya çalışacağım.

Bavulunuzda mutlaka olması gereken spor ayakkabılarınızı ayağınıza giyip ve sırt çantanıza haritanızı, gezi kitabınızı ve suyunuzu da yerleştirdiyseniz, artık kendinizi Roma’nın sokaklarına, meydanlarına ve tarihi mekanlarına bırakabilirsiniz!
Vatikan
Roma il sınırları içinde kalan, Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan devlettir ve dünyanın yüzölçümü olarak en küçük ülkesidir. Papa hem devlet başkanı, hem de Katolik mezhebinin ruhani lideridir. Vatikan duvarları San Pietro Meydanı (ana meydan), San Pietro Bazilikası, Vatikan Müzeleri ve Sistine Şapeli’ni içine alır.
San Pietro Meydanı (Piazza San Pietro)

Vatikan’ın merkezi, dünyanın da en önemli meydanlarından biridir. Papa her çarşamba bu meydanda vaaz verir ve binlerce insanı kutsar. Ünlü heykeltıraş Bernini tarafından 1600’lerin ortasında tasarlanan meydan 284 adet sütun ile çevrilidir. Sütunların tepesindeki yarım ay şeklindeki kemerler üzerinde de 96 aziz ve şehide ait heykeller bulunur. Meydanın ortasında İskenderiye’den (Mısır) getirilen 25,5 metre yüksekliğindeki Mısır obeliski ve dikilitaşın üstünde de çapraz haç yer alır. Meydanda ayrıca iki adet çeşme vardır. San Pietro Bazilikası tüm ihtişamıyla meydanda yükselir; mermer kolonları ve muhteşem ahşap oymalı kapısını izleyerek beklediğiniz giriş kuyruğunda git gide bazilikanın cazibesine kapılırsınız.
San Pietro Bazilikası (Basilica di San Pietro)

Roma’da en çok ilgi gören yapılardandır; hem katedral, hem de bazilikadır (Burada bir parantez açıp beni ilk seyahatlerimde karmaşaya iten “katedral” ve “bazilika” kavramlarına bir açıklık getireyim. Bazilika ismi 3 ayrı nedenle alınabilir; 1- Tören, yargılama, karar alma gibi amaçlarla yapılan kamu binalarının ibadet için de kullanılmaya başlanması. 2- Bazilikal mimari tarzın kullanılması. 3- Kilisenin Papa tarafından resmi törenler için yetkilendirilmesi. Katedral ise; şehir piskoposlarının idari yerlerine verilen addır, içinde yer alan kiliseyi de kapsar).
Bazilikanın altındaki Sacre Grotte Vaticane (Tombe dei Papi) bölümlerinde eski papaların mezarları yer alır.
Bazilikada gözden kaçmayacak bir diğer hazine, Michelangelo’nun ellerinde hayat bulan Pieta Heykeli’dir! Bu heykelin başka bir özelliği de Michelangelo’nun imzasını attığı tek eseri olmasıdır. Geçtiğimiz yıllarda çekiçli bir kişinin saldırısına maruz kalan heykel artık cam koruma içinde sergilenmektedir.
Vatikan’ı ve Roma’yı en güzel şekilde tepeden görebileceğimiz, Michelangelo tarafından tasarlanan kubbesine çıkmadan bazilikadan ayrılmayın. Gezinizin belki de en yorucu kısmı, 117 metre uzunluğundaki kubbeye çıkmak için sarmal şekilde tasarlanan dar merdivenleri tırmanma aşaması olacak. Kubbeye tamamen merdivenleri kullanarak çıkmak için 5 Euro, yolun bir kısmını asansör ile kat etmek için de 7 Euro’luk bir ücret ödemek gerekiyor. Ancak manzara harcadığınız efor ve ödediğiniz ücrete değer.
Vatikan Müzeleri (Musei Vaticani)

Çoğul ekine aldanmayın, müzeler olarak bahsedilen tek bir bina. Yıllar içinde hemen her papa, müzeye kendi bölümünü ekletince değişik bölümlerden oluşan bir kompleks haline gelmiş. Ziyaretiniz yaz aylarına denk geldiyse girişte uzun bir kuyruğa takılırsınız. Müzeyi planlı bir şekilde gezerseniz zaman kazanırsınız. Çıkışa doğru ilerlediğinizde, beni her defasında etkileyen Giuseppe Momo’nun 1932’de tasarladığı “sarmal merdivenler” ile karşılaşacaksınız. Dünyada en çok fotoğrafı çekilen mimarı yapılardan olduğuna inandığım merdiven size muhteşem bir görsel şölen yaşatacak.
Sistine Şapeli (Cappella Sistina)

Vatikan Müzeleri’nin içinde sizi büyüleyecek bir mekan! Yere çöküp şapelin tavan ve duvarlarında resmedilen sahneleri saatlerce seyre dalmaktan kendinizi alamayacaksınız. Gezilerime başlamadan mutlaka araştırma yapan ve neyle karşılaşacağını bilen bir gezgin olmama rağmen yine de Sistine Şapeli’nde hayrete düştüğüm hala hatırımdadır. “Adem’in Yaratılışı”, “Kıyamet Günü” gibi Michelangelo’nun devleştiği ünlü fresklerine ev sahipliği yapan şapel, saray ibadethanesi olarak hizmet vermesi amacıyla yapılmış ancak zaman içinde büyük bir rol üstlenerek önemli kilise ayinleri ve yeni papa seçimi için kardinallerin toplantı mevkii olarak kullanılmıştır.
Sant’Angelo Kalesi (Castel Sant’Angelo)

Tiber Nehri kıyısında, Vatikan’a 10 dakika yürüme mesafesinde yer alan Sant’Angelo, MS 130-139 yılları arasında Roma İmparatoru Hadrian tarafından kendisi ve ailesi için mozole olarak kullanılmak üzere inşa edilmiştir. Ortaçağ’da şehrin kuzey girişini korumak için kaleye dönüştürülmüş ve papalara ev sahipliği yapmış olmasının yanı sıra hapishane olarak da kullanılmıştır. Günümüzde ise müze olarak hizmet vermektedir. Kale ve San Pietro Bazilikası arasında, Dan Brown’un “Melekler ve Şeytanlar” romanından hatırlayabileceğiniz Passetto di Borgo adı verilen ve papalığa yapılacak ani bir saldırı ve tehlike durumlarında kaçış yolu olarak kullanılmak için tasarlanmış 800 metrelik gizli bir geçit bulunur. Kalenin ahenk içinde olduğu Hadrian Köprüsü Tiber Nehri’nin üzerinde yer alır. Yan yüzeyleri traverten olan bu köprü, Roma’nın en güzel köprülerinden biridir.
Hadrian Köprüsü’nde güzel fotoğraf karelerini yakaladıktan sonra nehrin karşı kıyısına geçebilirsiniz.
Navona Meydanı (Piazza Navona)

Eski bir stadyum olarak inşa edilen bu meydan, günümüzde barlar ve kafelerle çevrili, Roma’nın en güzel meydanlarındandır. Bernini’nin Dört Nehir Çeşmesi ve daha pek çok mimarın çalışmalarının yer aldığı meydan yılın birçok ayında cıvıl cıvıl insan kalabalığının buluşma merkezi olur. Dört Nehir Çeşmesi (Fontana dei Quattro Fiumi) Afrika kıtasından Nil, Avrupa’dan Tuna, Asya’dan Ganj ve Amerika kıtasından Plata nehirlerini sembolize eder. Meydanın bir diğer ucunda Fontana Del Moro, karşısına denk gelen cephede Fontana Del Nettuno, çeşmelerin arkasındaysa Barok tarzını yansıtan güzelliğiyle Sant’Agnese Kilisesi yer alır. Sokak göstericilerinin mesken tuttuğu bu meydanda, organizasyonların olduğu zamanlarda ve açık hava pazarlarının kurulduğu günlerde zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız.
Minerva Meydanı (Piazza della Minerva)

Navona Meydanı’na göre daha küçük ve sessiz olan bu meydan Bernini’nin bir başka eserine (sırtında dikilitaş taşıyan fil heykeli) ev sahipliği yapmaktadır.
Pantheon

Yunanca “Tüm Tanrıların Tapınağı” anlamına gelir. Günümüzde meşhur kimselerin mezarlarına ev sahipliği yapan anıtlar için de “pantheon” kelimesi kullanılır. Pantheon ilk olarak Antik Roma’nın tüm tanrılara için tapınak olarak inşa edilmiştir. Tapınağı dışardan gördüğünüzde silindir şeklindeki yapısı hemen dikkatinizi çeker. İçeri adımınızı attığınızda ise ilk olarak, içeriye ışığın girebildiği tek nokta olan “oculus” gözünüze çarpar. Latincede “göz” anlamına gelen “oculus” tapınağın üst kısmında yer alır. Yağmurlu günlerde içeri bu delikten giren sular, kubbenin belirli noktalarında açılan deliklerden dışarıya tahliye edilir. Dışarıdan daha küçük görülen yapı içinde gezerken size gerçek büyüklüğü ile kucak açacaktır. Pagan döneminden günümüze en iyi şekilde ulaşan bu yapı, dünyada ait olduğu dönemin en iyi korunmuş binası sayılmaktadır. Kırk üç metre çapı olan ve betondan yapılan kubbesi, ait olduğu dönemin şartlarında inşası soru işaretleri yaratan ve hayretler uyandıran bir mimari eserdir. Pantheon 7. yüzyıldan bu yana Hıristiyan kilisesi olarak kullanılmaktadır.
Marcus Aurelius Sütunu (Colonna di Marco Aureli)
İmparator Marcus Aurelis’in zaferlerini kutlamak için MS 176 yılında inşasına başlandığı düşünülen sütun tam 100 Roman ayak ölçüsü uzunluğunda (yaklaşık 29 metre) ve ilk günkü gibi dimdik ayakta durmaktadır. Bu sütunun bir benzeri İstanbul’un Cerrahpaşa semtinde (geçmiş yıllarda Arcadius Forumu olarak geçen bölgede) I. Theodosius adına dikilmiş ancak maalesef günümüze kadar ulaşamamıştır.
Trevi Çeşmesi (Fontana di Trevi)

Roma’da Poli Sarayı’nın bir kenarına Nicolò Salvi tarafından Klasik ve Barok tarzların karışımı olarak yapılmış, dünyadaki en ünlü çeşmelerdendir. Roma’nın da sembollerinden biridir. 19. yüzyılda Romalılar su ihtiyacını karşılamak için kaynağı 20 km uzaklıkta olan bir su yolu inşa etmişlerdir. Bu kaynaktan aktarılan su Trevi Çeşmesi’ne de gelen suyun kaynağıdır. Fontana de Trevi adı İtalyanca’da “çeşme” anlamına gelen “fontana”, “üç yol” anlamına gelen “tre vie” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Çeşmenin bulunduğu yerin üç yolun birleştiği bir kavşakta bulunması bu isme yön vermiştir. Trevi Çeşmesi’nin üzerinde deniz kabuğu şeklinde bir at arabası, arabayı çeken denizden çıkan kanatlı atlar ve arabada bulunan mitolojik deniz tanrısı bulunmaktadır.
Rivayete göre çeşmeye bir madeni para atan mutlaka Roma’ya geri dönermiş. Bir başka rivayet de, çeşmeye atılan iki madeni paranın yeni bir aşk getireceğine ve solda yer alan küçük çeşmeden içilen suyun da aşkınızın sadakatini perçinleyeceğini söyler. Belki de bu nedenden dolayı Trevi Çeşmesi “Aşk Çeşmesi” olarak da bilinir. Bunlar işin efsane kısmı, gerçek kısmı ise her gün çeşmeye yaklaşık 3.000 Eur atıldığı!
Trevi Çeşmesi’ne madeni paranızı (ve dileğinizi) bırakıp, Roma’nın bir başka ünlü mekanına, İspanyol Merdivenleri’ne doğru yolunuza devam edebilirsiniz.
İspanyol Merdivenleri ve Spagna Meydanı (Piazza di Spagna)

İspanyol Merdivenleri adını 17. yüzyıldan beri burada olan İspanyol Büyükelçiliği’nden almaktadır. 1723 yılında yapımına başlanan ve 1725 yılında açılan bu ünlü merdiven, Fransız kilisesi Trinita dei Monti’yi Spagna Meydanı’na bağlar. Merdivenler yaz-kış, gündüz-gece her zaman insanlarla doludur. Herkes bulabildiği yere genç-yaşlı oturarak sohbet eder ve meydandan akan insan selini seyreder. Spagna Meydanı’nda bulunan Fontana della Barcaccia (Eski Gemi Çeşmesi), Pietro Bernini ve oğlu Gian Lorenzo Bernini’nin yardımıyla 1627 yılında yapılmıştır. Çeşmenin gemi şeklinde yapılmasının nedeni; “1598 yılında Tiber Nehri’nin aşırı yağmur nedeniyle taşmasıyla bütün meydanın sular altında kalması ve sular çekildiğinde meydanda kalan tek şeyin bir gemi olması” şeklinde rivayet edilir.
Vittorio Emanuele II Abidesi (Altare della Patria)

Abide 1885-1911 yılları arasında Giuseppe Sacconi tarafından, Birleşmiş İtalya Krallığı’nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele’yi onurlandırmak için yapılmıştır. Beyaz saf mermerden yapılan abide uzak mesafelerden bile rahatlıkla görülebilmektedir. Abidede bulunan uzun corinthian sütunları, at üstündeki Vittorio Emanuele heykeli, sağ ve sol üst köşelerde yer alan Tanrıça Victoria’nın üstünde olduğu dört at heykeli abidenin yapısına daha fazla ihtişam katmaktadır. Abide aynı zamanda I. Dünya Savaşı sonrasında inşa edilen Meçhul Asker Mezarlığı’nı içermektedir ve yapının girişi de Birleşmiş İtalya Müzesi’ne ev sahipliği yapmaktadır.
Capitol Tepesi (Capitolinus / Capitoline Hill)
Roma kentinin ünlü yedi tepesinden en yüksek olanıdır. Roma mitolojisine göre MÖ 73 yılında Roma şehri, Romulus tarafından Capitol Tepesi’nde kurulmuştur. Eski zamanlarda tepe, Roma Forumu’na bakacak şekilde tapınaklar ile çevriliymiş. 500 ile 1540 yılları arasında tepe kalıntılara ev sahipliği yapmış ve bu kalıntılar tepe çevresinde yaşayan hayvanlara bir barınak olmuştur. Michelangelo, 1540 yılında Capitol Meydanı’nı ve çevresindeki yapıları San Pietro Katedrali’ne bakacak şekilde yeniden tasarlamıştır. Ayrıca tepede yer alan ve Papa Sixtus IV tarafından 1471 yılında kurulan Capitol Müzesi “dünyanın en eski müzesi” olarak geçmektedir. Müzenin asıl kuruluş amaçlarından biri de Romolus ve Remus’u emzirdiği söylenilen bronz dişi kurt heykeline ev sahipliği yapmaktır.
Tarpeian Kayası (Rupes Tarpeia)
Eski dönemlerde katiller, hainler gibi ölüm kararı alınmış kişilerin aşağı itilerek idam edildiği yerdir. Roma mitolojisine göre Tarpeian Kayası’nın ismi Capitol Kalesi’nin kumandanı olan Spurius Tarpeius’un kızı Tarpeia’dan gelmektedir. Efsaneye göre; Sabineliler Roma’ya saldırır ve şehri çevirir. Tarpeia bir akşam surlardan Sabineli askerlerin kalkanları altında parıldayan altın bileziklerini görür ve onları almak ister. Sabineliler kapıyı açması karşılığında bileziklerini ona vereceklerini söylerler. Tapeia onlara kanıp kapıyı açınca öldürülür. Bu konuda çok çeşitli hikayeler anlatılmasına karşın öne çıkan hikaye budur.
Titus Takı (Arch of Titus)

MS 79-81 yılları arasında Roma İmparatorluğu yapmış olan Flavius Hanedanı mensubu “Titus” olarak da bilinen Titus Flavius Vespasianus adına, Titus’un MS 70’teki Yahudi ayaklanmasını da bastırması anısına yapılmıştır. Titus Takı’nın üzerinde, tapınaktaki Menorah’ın törenle Kudüs’ten Roma’ya getirilmesini tasvir eden figürler yer alır. Ayrıca Paris’in ünlü yapılarından Arc de Triomphe için de ilham kaynağı olduğu söylenmektedir.
Kolezyum (Colosseo / Colosseum / Coliseum)

Günümüzdeki stadyumlara yapısal olarak ilham veren Kolezyum’un yapımı 100 yıl sürmüş ve MS 80 yılında tamamlanmıştır. Kolezyum, Roma İmparatorluğu’nun inşa ettiği en büyük amfi-tiyatro olması sebebiyle de tarihe geçmiştir. Elli bin kişinin oturabileceği ve 10 bin kişinin ayakta yer alabileceği şekilde tasarlanan Kolezyum’da düzenlenen dövüşlerde 5 binden fazla hayvanın öldürüldüğü söylenmektedir. Yaklaşık 450 yıl Roma’nın eğlence merkezi olarak görev yapan Kolezyum’da MS 404 yılında gladyatör dövüşleri ve MS 523’te havyan avları sona ermiştir. İki bin yıldan fazladır Roma’da ayakta durmayı başaran bu eğlence merkezi halen şehre yolu düşen herkesin uğrak yeri olmaya devam etmektedir.
Julius Caesar’ın ünlü sözündeki gibi; geldim, gördüm, (merakımı) yendim. Size de tavsiye ederim!