More

    Şehrin ruhu: Toronto


    Görmeden gelme

    CN Tower

    Devasa bir enjeksiyon iğnesini andıran Toronto’nun ikonik CN Kulesi, 1970’lerin mühendislik harikalarından biri olarak kabul ediliyor. Bir iletişim mekânı olarak tasarlanan kule, günümüzde 553 metrelik yüksekliğiyle dünyanın en yüksek ikinci binası unvanına da sahip. Muhteşem şehir manzarası sayesinde ilgi gören CN Tower’ın en üst noktasına cam bir asansörle çıkabiliyorsunuz. Kulenin bu noktasına gece çıkarsanız, Toronto’nun büyüleyici ışıklarını da görebilirsiniz. Kulenin tepesine çıkmadan önce havanın güneşli olup olmadığını kontrol etmelisiniz. CN Tower’ı turistler açısından ilginç kılan bir diğer özelliğiyse tepesinde bulunan ve Toronto’yu 360 derece açıyla görebileceğiniz restoranı. 360 Derece isimli bu restoranda yemek yerken nefes kesen şehir manzarasını seyredebilirsiniz.

    Toronto Adaları

    Toronto Adaları (Toronto Islands) şehir merkezinin 1,6 kilometre güneyinde, Ontario Gölü’nün üzerinde bulunan 15 adadan oluşan bir takımada ve toplamda 332 hektar alana yayılıyor. Motorlu taşıtlara kapalı olan adalara, Bathurst Street Terminali’nden feribotla gidiliyor. Daha önceleri bir yarımada olan bu bölge, batıdaki Scarborough Bluffs’dan taşınan aşınmış kum ve çakıllardan oluşmuş. Anakaradan kopuş, 1858 yılında güçlü bir fırtına sonrasında başlamış. 1870 yılında 145 hektar olan alan, zamanla iki katından daha fazla bir genişliğe ulaşarak günümüzdeki halini almış. Centre, Mugss, Donut, Forestry, Olympic, South, Snake ve Algonquin burada bulunan en büyük adalar. Eğlence parkları, plajları ve bahçeleriyle Toronto Adaları, yılda yaklaşık 1 milyon ziyaretçiyi ağırlıyor ve bu nedenle sadece Toronto’nun değil, aynı zamanda Kuzey Amerika’nın da en popüler turist noktalarından biri sayılıyor.

    Ontario Sanat Galerisi

    1900 yılında Toronto Sanat Müzesi adıyla kurulan Ontario Sanat Galerisi (Art Gallery of Ontario), 4.500 metrekare alana yayılmış olan tesisiyle Kuzey Amerika’nın en geniş sanat müzelerinden biri. Müze, 2008’de Kanadalı dünyaca ünlü mimar Frank Gehry’nin yenilikçi mimari tasarımıyla genişletilmiş. Müzenin 80.000 eserden oluşan koleksiyonu M.S. 100’e kadar uzanıyor. Burada, Avrupa sanatının ünlü isimlerinden Paul Cézanne, Vincent van Gogh, Pablo Picasso ve René Magritte gibi sanatçıların başyapıtlarından bazılarını görebilirsiniz. 1960’tan günümüze resim, heykel, fotoğraf, tasarım ve enstalasyon gibi çağdaş sanat eserlerinin bulunduğu koleksiyon, Kanada’nın David Altmejd, Brian Jungen, Jeff Wall ve Shirley Wiitasalo gibi başlıca sanatçılarının eserleriyle daha da zenginleştirilmiş. Ontario Sanat Galerisi ünlü İngiliz heykeltıraş Henry Moore’un eserlerinden oluşan geniş bir koleksiyona da ev sahipliği yapıyor.

    Bata Ayakkabı Müzesi

    Toronto’da bulunan Bata Ayakkabı Müzesi (Bata Shoe Museum), tüm Kuzey Amerika’nın en dikkat çekici ve ilginç müzelerinden biri. Tasarımını Kanadalı ödüllü mimar Raymond Moriyama’nın yaptığı müzede, binlerce ayakkabıyı ve ayakkabıyla ilişkili malzemeyi bir arada görebilirsiniz. Müzede dört ayrı galeri bulunuyor ve bunlardan üçünde sürekli değişen sergiler düzenleniyor. 4.500 yıllık tarihi kapsayan 1.300 parçalık koleksiyon, “Ayakkabılar Hakkında Her Şey” isimli ana sergide ziyaretçilere sunuluyor. Burada Antik Çin ayakkabılarından Mısır sandaletlerine, kestane ezmek için üretilmiş takunyalardan büyüleyici platformlu ayakkabılara, hatta 20. yüzyılın ünlü isimlerine ait ayakkabılara kadar dikkat çeken eserler bulunuyor.

    Ontario Bilim Merkezi

    Ontario Bilim Merkezi’nin (Ontario Science Centre) planlanmasına 1961’de, 50’li ve 60’lı yıllarda Toronto’da yaşanan büyük genişletme sürecinde başlanmış. 1964’te Torontolu mimar Raymond Moriyama mekânı tasarlaması için sürece dâhil edilmiş. Bir dizi köprü ve asansörle bağlantılı olan üç ana binadan oluşan mekân merkezine doğru alçaldıkça Don Ravine Vadisi’nin çevresini takip ediyor. 1966’da binanın yapımına başlandığında 1967’de yapılacak olan Kanada Yüzüncü Yıl kutlamalarının bir parçası olarak düşünülmüş. Ancak 1967’ye tamamlanamayan yapı, iki yıl sonra 1969’da açılabilmiş. O dönemde Ontario Bilim Merkezi, San Francisco’daki Exploratorium ve adı şu anda Michigan Bilim Merkezi olan Detroit Bilim ve Teknoloji Müzesi’yle birlikte bilimsel yaklaşımlara öncülük etmiş. Sergilerin sadece izlendiği geleneksel müzelerin aksine, Ontario Bilim Merkezi’ndeki sergilerin birçoğu interaktif. Dev kubbeli bir sinema salonunun bulunduğu merkezde, çocuklar için pek çok eğlenceli bölüm de yer alıyor.

    Hokey Müzesi

    Hokey Müzesi (Hockey Hall of Fame and Museum), 1943 yılında Milli Hokey Ligi ve Kanada Amatör Hokey Derneği tarafından Kingston Uluslararası Hokey Salonu ve Müzesi ismiyle kurulmuş. Kingston’un kaptanı James T. Sutherland Kingston, bir onur müzesi olması konusunda öncülük etmiş ve 1947 yılında bu görev için atanmış. 1955 yılında ölen Kaptan Sutherland bu hayalinin gerçekleştiğini görememiş. Bir dönem ilgi görmeyen salon, 1965 yılında yepyeni bir binayla York ve Alfred caddelerinin köşesinde açılmış. 5.600 m2’lik bir alanda bulunan Hokey Müzesi’nde 15 farklı sergi salonu bulunuyor. Müzede ünlü hokey maçlarında kazanılan kupaları, formaları ve diğer hatıraları görebilirsiniz. Ayrıca müzede hokey sporunun ünlü isimlerinin biyografilerini ve portrelerini inceleyebileceğiniz bir alan da bulunuyor.

    York Kalesi

    Toronto’nun tarihi 1793 yılında, İngiliz John Graves Simcoe’nun Kent Kalesi’nin bulunduğu yere bir askeri garnizon kurulmasını emretmesiyle başlamış. Simcoe, yerli halkın Amerikalı ve İngilizlerle şiddetli savaşından sonra, Ontario Gölü’nü kontrol edebilmek için bir deniz üssü yaptırmak niyetindeymiş. Aynı dönemde, eyalet başkentini bugünkü Toronto’ya taşımış ve şehre, York ismi verilmiş. 1932 ve 1934 yılları arasında restore edilen kale, 1934 Victoria Günü’nün 100. yıl kutlamaları için tarihi bir müze olarak açılmış. Bugün York Kalesi çeşitli sergi, galeri ve müzelerle bölgenin askeri geçmişinin hikâyesini keşfetmek isteyen ziyaretçileri bekliyor.

    Spadina Müzesi

    Spandina Müzesi (Spadina Museum), 1920 ve 1930’larda şehrin baş döndürücü bir hızla değişmesinin süreçlerini gösteren bir müze. 1818 yılında inşa edilen Spandina Konağı, 1866’da, Austin ailesine geçmiş ve yaklaşık yüz yıl boyunca onların mülkü olarak kalmış. Tadilatı Toronto şehir yönetimi tarafından yapılan 10 tarihi eserden biri olan bina, müze olarak 1984 yılında açılmış, 2010 yılında geniş bir onarımdan geçirilmiş. Bu onarımla müze, etkileyici bir 20. yüzyıl atmosferine dönüştürülmüş. Müzedeki el işleri, mobilyalar ve o dönemin yeniden üretilen dekoru Toronto’nun eski ruhunu yansıtıyor. Günümüzde Spandina Müzesi kentin savaşlar arasındaki dönemini;  rehberli turlar, okul programları, konferanslar, değişen sergiler, özel etkinlikler ve atölye çalışmalarıyla yeniden yorumluyor ve canlandırıyor.

    Casa Loma

    Toronto’nun tek şatosu olan Casa Loma, hiçbir kraliyete ev sahipliği yapmamış olsa da ziyaret edenlerde hep bu izlenimi uyandırıyor. Arazisinde bulunan ve bir zamanlar Iroquois Buzul Gölü’nün kıyı şeridi olan tepeye yukardan bakan şato görkemiyle görenleri büyülüyor. Bir mimarlık harikası olan 98 odalı malikâne, bacaları, bayrak direkleri, küçük kuleleri ve balkonlarıyla 1911 ve 1914 yılları arasında, varlıklı bir iş adamı olan Sör Henry Pellat için yapılmış. İçine girdiğinizde sizi şimdiki zamandan alıp, masallarda bir zaman yolculuğuna çıkaran şatoyu yılın her döneminde ziyaret edebilirsiniz. Önceden belirlenmiş temalar çerçevesinde yapılan turlara katılarak bu benzersiz şatoyu layığıyla gezebilirsiniz.

    Ontario Kraliyet Müzesi

    Ontario Kraliyet Müzesi’nin (Royal Ontario Museum) tarihi 20. yüzyılın sonuna uzanıyor. Bu dönemde küçük bir grup Torontolu, şehirleri için uluslararası önemde bir müze planlamış ve Toronto Üniversitesi’yle Ontario hükümetini müze için fon sağlamaya ikna etmişler. 19 Mart 1914’teki açılışından sonra Toronto için bir gurur abidesine dönüşen bina, Torontolu mimarlar Darling ve Pearson tarafından tasarlanmış. Bej ve tuğla rengi briketlerle dikkat çeken bu zarif, tarihi yapı, aslında beş ayrı müzeye ev sahipliği yapıyor: Ontario Kraliyet Arkeoloji Müzesi, Paleontoloji, Mineraloji, Zooloji ve Jeoloji Müzeleri. 2007 yılında ise 50 finalist arasından seçilen kristale benzer tasarımıyla Daniel Libeskind’in mimarı olduğu ek bina inşa edilmiş. Müzenin oldukça geniş koleksiyonunda dinozor, meteor, fosil gibi kalıntıları; Afrika, Asya ve Avrupa gibi kıtalardan getirilen tarihi eserleri, mumyaları ve soyu tükenmekte olan canlı türlerini inceleyebilirsiniz.


    Yemeden dönme

    Turna Balığı

    Toronto’nun içinde yer aldığı Ontario bölgesi, Kanada mutfağının balık açısından en zengin yeri sayılıyor. Toronto’da birçok farklı balık çeşidi bulunsa da, turna balığı her zaman restoranların gözdesi durumunda. Toronto mutfağının en önemli yemeklerinden biri olan turna balığı sadece restoranlarda değil evlerde de sıklıkla pişiriliyor. Torontolular turna balığını ızgarada pişirmeyi tercih ediyor. Bol limon ve salatayla servis edilen turna balığının yanında haşlama ya da kızartma patates de veriliyor. Deniz ürünlerinin tadını seviyorsanız Toronto’nun turna balığını mutlaka tatmalısınız.

    Istakoz

    Özellikle Fransa ve İsviçre etkilerinin görüldüğü Kanada mutfağının can damarını deniz ürünleri oluşturuyor. Dünya mutfağının etkilerinin de hissedildiği Toronto’da, şehrin kendine ait yemekleri hâlâ burada yaşayanların gözdesi olmaya devam ediyor. Deniz ürünleri ve ıstakoz bu yemeklerin başında geliyor. Genellikle Toronto sakinleri, ıstakozu parçalar halinde, haşlayarak ya da ızgarada pişirerek tüketiyor. Özel soslar ve yanında getirilen atıştırmalıklarsa restoranlara göre farklılık gösterebiliyor.