Venedik’te kaybolmak hoşunuza gidecek!

Samimiyetle söylüyorum Venedik’te gezilecek yerlere iki gün ayırmanız yeterli. Şehir 118 ada üzerine kurulmuş masalsı ve bir o kadar da karmaşık bir yer. Her an tercihi size bırakan bir tabela ile karşılaşabiliyorsunuz. Tam olarak kaç köprü olduğu ise başka bir tartışma konusu. Şehirde tek bir otomobil dahi bulunmuyor, bunun yerine deniz taksiler ve hususi tekneler kullanılıyor. Hatta toplu taşıma için bile otobüs yerine küçük vapurlarla işletilen kanal hatları mevcut. Kanallardaki gondollara binmek ise bambaşka bir deneyim.
Ilıman bir iklime sahip olan Venedik’in tek sorunu kış aylarında aldığı yoğun yağışlardan sonra yaşanan taşkınlar. Fakat korkmayın şehir bu sorun ile ilk kez karşılaşmıyor ve herkes su ile nasıl başa çıkacağını biliyor. Taşkınlar sırasında kullanılan platform kaldırımlar sayesinde istediğiniz yere ulaşabiliyorsunuz. Sadece yazın şehrin bazı yerlerinde kanallardan bir miktar pis kokular yayılabiliyor fakat bu rahatsız edecek düzeyde değil.
Ziyaretinize kanatlı aslanlar eşlik ediyor!
Venedik bilindiği üzere eskiden tıpkı İtalya’nın diğer bölgeleri gibi bağımsız ve ticarette nam salmış güçlü bir devletti. Günümüzde ise ülkenin Veneto bölgesinin başkenti. Şehrin hala İtalya’nın her yerinde olduğu gibi kendine özgü bir bayrağı ve simgesi bulunuyor. Uzun zaman önce Venedik’in simgesi olan pençesinde altın bir küre tutan kanatlı aslanın, şehri oluşturan adaları koruduğuna inanılıyordu. Bu sebeple 1932 yılından beri hala yapılan Venedik Film Festivali’nin ödülü olarak Altın Aslan veriliyor.
Tüm bunlar sizin ilginizi çekmeye yetmediyse, buradan sonrası belki fikrinizi değiştirir. Venedik sadece uygarlığın özgün bir şehri olduğu için değil, İstanbul ve tarihimizle köklü bağlara sahip bir şehir olduğu için de ziyareti hak ediyor. Venedik tarihi yerleri içinde en ünlü yapılardan biri Olan San Marco Bazilikası da içeri girer girmez Yeni Yedi Harika’dan biri olan Ayasofya Bazilikası’nı hatırlatıyor. Fakat yapının İstanbul ile olan bağı bununla sınırlı değil. Ayasofya’nın Bizans mimarisinden etkilenilen yapı 9.Yüzyıl’dan beri ayakta duruyor.
İstanbul’un emaneti bronz atlar

Venedik’te gezilecek yerler içinde önemli bir yere sahip, diğer adı da Altın Kilise olan San Marco Bazilikası, şöhretini altın kaplama mozaiklerine ve ana girişinin üzerinde bulunan dört büyük bronz ata borçlu. İşte tam da burada gözleri İstanbul’a çevirmemiz gerekiyor. Çünkü aslı günümüzde yapının içinde muhafaza edilen dört at heykeli o zamanlar Konstantinopolis ismiyle anılan İstanbul’dan yağmalanarak getirilmiş. 4.Haçlı Seferi sırasında İstanbul’a gelen Latinler amaçlarından uzaklaşıp Ortodoks Hristiyan kenti, 1204’te üç gün boyunca yağmalamış ve birçok ganimeti şehirden kaçırmışlar.
Bunların en değerlilerinden olan bronz atlar İstanbul’un hipodromundan alınarak Venedik’e getirilmiş ve San Marco Bazilikası’na yerleştirilmiş. Atların boyutlarından ötürü taşınırken kafalarının kesildiği ve daha sonra tekrar birleştirildiği söylenir. Bu dönemde İstanbul’da ise 1261 yılına kadar süren 57 yıllık geçici bir Latin İmparatorluğu kurulmuş.
Taht üzerinde bir Osmanlı kadırgası
Venedik tarihinin bizim kültürümüzle olan bağı sadece Bizans ganimetleri ile de sınırlı değil. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Fransızlara verilen kapitülasyonlardan önce Fatih Sultan Mehmet’in Avrupa’nın siyasi birliğini engelleme gayesiyle ticaret kabiliyeti gelişmiş Venediklilere İmtiyaz-ı Mahsusa adı verilen ticari ayrıcalıklar tanınmış. Şehir elde ettiği bu üstünlükle jeopolitik açıdan o dönemde muazzam önemli bir coğrafyaya yayılan Osmanlı limanlarında ticaretini arttırarak hiç olmadığı kadar zenginleşmiş. Önemli Venedik adaları vergi karşılığı Akdeniz’de üstünlük sağlamış ve Osmanlı Donanması tarafından korunmuş. Tüm bunlar dükalık adı verilen küçük bir prenslik ile yönetilen Venedik’te, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bir ilgi ve hayranlık yaratmış. O dönem yapılan halı işlemelerinde, tablolarda ve mimari detaylarda Osmanlı etkisi ve bilhassa Osmanlı donanmasına ait semboller sıkça görülür. Öyle ki düka tahtlarından birinde Osmanlı kadırgası işlemesi mevcut. Yolunuz İtalya Venedik’e düşerse bu eserleri, müzeye dönüştürülen Düka Sarayı’nda görebilirsiniz. Ayrıca Venedik’in 11 kardeşinden biri de İstanbul’dur.
Caffè Florian’da zaman yolculuğu

Şehrin gece ve eğlence hayatı pek gelişmiş değil ama kültürel hazinesini keşfederken o kadar yorulacaksınız ki, gece muhtemelen dışarı çıkmak istemezsiniz. Köprüleri, kiliseleri, kanalları, gondolları, müzeleri bir yana Venedik’te yemek yemeye bayılacaksınız. Lezzetli İtalyan mutfağına ilaveten deniz mahsullerinin tadı daha bir güzel gelecek damağınıza. Ayrıca opera ve senfoni seviyorsanız Venedik tam size göre.
Venedik’i masalsı yapan güzelliklerinden biri de kesinlikle, eşsiz gün batımını izlerken sizi sanki Atlantis gibi bir diyarda hissettirmesi. Mutlaka Yapmanız gerekenlerden bir diğeri ise San Marco Meydanı’nda yer alan ünlü çan kulesine çıkıp şehre kuş bakışı bir göz atmak! 98,6 metre yüksekliğindeki kuledeyken eminim nefesiniz kesilecek.
Kuleden indikten sonra yine San Marco Meydanı’nda bulunan, Goethe, Thomas Mann, Marcel Proust, Hemingway ve Mark Twain gibi dünyaya dokunmuş isimlerin de adımını attığı İtalya’nın en eski kahvehanelerinden biri olan Caffè Florian’da oturabilirsiniz. Burada bir fincan kahve içerken tarihin içine doğru yolculuğa çıkmak oldukça iyi bir fikir.
Maskelerin ardına gizlenmiş sınıflar
Venedik’in efsaneleşmiş Maske Festivali’nin ise özel bir hikâyesi var. Venedik Karnavalı olarak bilinen etkinlik ilk kez 1268 yılında baharı karşılamak üzere düzenlenmiş. Pagan dinine ait bir gelenek olduğu gerekçesi ile kilise tarafından yasaklanmışsa da uzun bir dönem devam etmiştir. Erken dönemlerde karnaval süresince sosyal sınıfları ortadan kaldırmak için takılan maskeler, zamanla Venedik’in sembollerinden birine dönüşmüş. Fikir olarak, Orta Çağ’da yaşayan bir köle olduğunuzu düşünün. Kırk gün süren festivalde, maske ve kostümler sayesinde bir aristokratla gizli bir aşk yaşayabilir veya soylu biri olduğu hissini tadabilirdiniz! Günümüzde her yıl karnaval şubat ve mart ayları arasında gerçekleştirilmeye devam ediyor diyelim ve sizi İtalya Venedik sokaklarında kaybolmanız için yalnız bırakalım!
Venedik’te ulaşım ve Konaklama

Velhasıl, “yüzen şehir, maskeler şehri, Adriyatik’in kraliçesi ve köprüler şehri” gibi birçok isim ile anılan İtalya Venedik’e İstanbul’dan ulaşmak aktarmasız uçuş ile mümkün. Yani Venedik uçak bileti almak bir seçenek, evet. Fakat siz de benim yaptığım gibi ulaşım imkânı daha çeşitli olan Bolonya veya Roma gibi şehirlere uçup, oradan Venedik’e İtalya’nın resmi tren operatörü olan Trenitalia ile keyifli bir yolculuk yapabilirsiniz. Hem de gitmişken Bolonya’nın meşhur lazanyasını tadarsınız.
Bolonya-Venedik tren yolculuğu yaklaşık 2 saat sürüyor ve bilet fiyatları 10 avrodan başlıyor. Yalnız İtalya’da trenler diğer Avrupa ülkelerinde alıştığımızın aksine çok konforlu ve yeni değil fakat sıcak bir ortamları var. Tavsiyem, siz yine de özel eşyalarınızı göz önünde tutun.
Venedik’te konaklama için butik otelleri tavsiye ederim, zaten hostel ya da apart gibi seçenekler Venedik’te çok kısıtlı. Yaz sezonu dışında oda pazarlığını şehre vardığınızda da yapabilirsiniz. Şehirden ayrılmak içinse farklı seçenekler mevcut yine tren kullanabilirsiniz, fakat ben düşük maliyetli bir havayolunu tercih ettim. 23 avroya aldığım uçak biletim ile sadece kabin bagajımla Venedik’ten Paris’e uçtum. Lakin unutmayın ki low-cost ile uçarken dikkat etmeniz gereken şeyler var. Bazı şirketler Venedik’e 1,5 saat uzaklıkta bulunan küçük Trevis adında bir havalimanını kullanıyor. Bu gerçeği benim gibi bunu şehrin ana havalimanı olan Marco Polo’da öğrenmek can sıkıcı olabiliyor. Neyse ki havalimanına erken gitmeyi sevdiğim için Treviso’ya gitmeye yetecek zamanım vardı. Marco Polo Havalimanı’nda Treviso için bizdeki otobüslere benzer servisler bulunuyor (15 avro).
Luigi Barzini’nin “Kuşkusuz bir insan tarafından yapılan en güzel şehir!” diye tanımladığı Venedik’i anlatan bu yazım umarım seyahatinize ilham verir… Şimdilik iyi uçuşlar!