1. Tivoli Bahçeleri’ne gidin

Zira Avrupa’nın en eski (1843) eğlence parkına giderseniz sıkılmanız imkansız. Walt Disney’in bile bir zamanlar gelip gördükten sonra Disneyland’ı açmaya karar verdiği söylenen bu renkli park çok da büyük değil ama yoğun bir nostaljik eğlence vaat ediyor. Pamuk şekerlerinizi alın, insanların “Bjergbanen” adını taktığı roller coaster’e binin, Tivoli’nin Korsan Gemisi’ni görün, pantomim gösterilerine takılın ve keyfinize bakın!
2. Bisiklet kiralayın
Kopenhag’ın soğuk ve tertemiz havasını yüzünüzde hissederken, şehirdeki en kolay ve şahane ulaşım aracı olan bisikletin ne kadar eğlenceli, rahat ve pratik olabileceğini kendi gözlerinizle görün. Şehir insanının da sıklıkla tercih ettiği bu aktivite sizi kesinlikle şehre daha çok bağlayacak, garanti ediyoruz!
3. Nyhavn’a gidin

Hans Christian Andersen’in bir vakitler demlenip sonrasında sarhoş halde dolandığı söylenen Nyhavn, Kopenhag’ın muhtemelen en turistik bölgesi. Bayramlıklarıyla fotoğraf çekilen çocuklar gibi yan yana dizilmiş renkli renkli evlerin dikkat çektiği Nyhavn’da yürüyüşe çıkabilir, kanalın kıyısına konuşlanmış gençlere katılıp onlarla sohbet edebilir veya kanal boyunca uzanan kafeler, barlar ya da restoranlardan birine oturup bir şeyler yiyebilir, içebilirsiniz.
4. Kanal turuna katılın
Kopenhag’a gitmişken kanal turuna katılmadan dönmek olmaz. Kanallarıyla ün salmış şehrin en meşhur yerlerini size tanıtan bot turlarında ayrıca, kendi başınıza gezmeye yeltenseniz göremeyip kaçıracağınız, hatta gidemeyeceğiniz bazı tarihi/turistik bölgeleri tanıyıp keşfedeceksiniz. Turlar ya Nyhavn’dan ya da Gammel Strand’dan başlıyor ve yaklaşık 1 saat sürüyor. Fiyatları da son derece uygun, o nedenle en azından bir göz atın deriz.
5. Kaleyi fethedin

Kahverengi-turkuaz rengi ve heykelleriyle mavi gökyüzüne uzanan ünlü Rosenborg Kalesi’ni ziyarete gidin. İnşası 1624 senesinde tamamlanan ve 4. Christian’ın yazları gelip kaldığı bu kalenin onlarca odasını keşfedip Kraliyet Ailesi’nin bir zamanlar sahip olduğu mobilyalara ve ürünlere göz gezdirebilirsiniz. Hatta, şayet hava güzelse, “Kralın Bahçesi” manasına gelen yemyeşil “Kongens Have”de dolaşmaya da çıkın. Kopenhag’ın en eski parkı, dev ağaçları, bazen rastlayabileceğiniz sergileri-konserleri ve heykelleri ile sizi mest edecek.
Kopenhag’a gitmeden önce;
İzleyin
2010 yapımı “Haevnen (In a Better World)”, bir aile babasının başına gelenleri anlatan gerçekçi bir dram. Aynı yıl “Yabancı Dilde En İyi Film” dalında Oscar’ı da kucaklayan bu etkileyici filme bir şans verin deriz. Ayrıca, şu sıralar “Hannibal” adlı diziyle ününe ün katan, “Casino Royale”nin kötü adamı Mads Mikkelsen’in resmen oyunculuk dersi verdiği “Jagten” de izlenmelidir.
Dinleyin
Tabii ki Oh Land! Danimarka’nın parlayan yıldızı, piyasaya sürdüğü dört albümüyle gittikçe daha sağlam bir dinleyici kitlesi edindi. Son derece özgün bir tarzı olan sanatçının eğlenceli şarkılarını dinlemek isterseniz “Sun of a Gun”, “Voodoo”, “White Nights”, “Renaissance Girls”, “Pyromaniac” gibi şarkıları; hayır, mümkünse biraz daha sakin bir şeyler olsun, derseniz ise “Perfection”, “Wolf & I”, “Cherry on Top” gibi şarkıları dinleyebilirsiniz. Bir diğer tavsiyemizse uçak yolculuğu sırasında “Bird in an Aeroplane” şarkısını dinlemeniz.
Okuyun
Çocukluğunuzdan beri okuduğunuz, hatta ezbere bildiğiniz Hans Christian Andersen masallarını artık okumak istemeyeceğinizi tahmin ediyoruz, o nedenle başka kitaplar önerelim: Lene Kaaberbol’un polisiye romanlarından birinin Kopenhag’ın o soğuk havasına çok yakışabileceğini düşünüyoruz. Kendisinin “Nina Borg Üçlemesi” olarak bilinen kitaplarına bir şans vermelisiniz. Ayrıca, Jussi Adler Olsen’ın “Department Q” başlığı altındaki polisiye romanlarına da bir göz atabilirsiniz.