More
    Ana SayfaYerlerSonbaharda Güney Amerika'nın en büyüleyici 9 şehri

    Sonbaharda Güney Amerika’nın en büyüleyici 9 şehri

    Mart, nisan ve mayıs ayları güney yarım kürede sonbaharın yaşandığı aylar. Güney Amerika’nın birbirinden güzel şehirleri, bu mevsimde ılıman bir iklime, büyüleyici renklere ve zengin kültürel deneyimlere ev sahipliği yapıyor. Yaz kalabalıklarının ardından gelen sükunetle, sokaklar ve meydanlar huzurlu bir atmosfere kavuşuyor. Bu rehberde, sonbaharın büyüsünü en iyi yaşayan Güney Amerika’dan 9 şehri keşfedeceğiz. Güney Amerika hakkında daha fazla bilgi için genel rehberimize de göz atmayı unutmayın.

    Turkish Airlines Blog
    Turkish Airlines Blog
    With this account, managed by our writer team, we welcome all who love travel and exploration to enjoy these blog posts. And we gently remind our readers of the delight to be found in 'hitting the road'. As Tolstoy said: “All great literature is one of two stories; a man goes on a journey or a stranger comes to town.”

    Buenos Aires, Arjantin

    Buenos Aires’teki Torre Monumental saat kulesi.
    Buenos Aires’teki Torre Monumental saat kulesi.

    Sonbaharda, Güney Amerika’nın en güzel şehirleri içeriğimizin ilk durağı Buenos Aires. Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te sonbahar nisan ve mayıs aylarında kendini hissettiriyor. Yazın bunaltıcı sıcağı geride kalıyor, hava serinliyor. Şehrin geniş bulvarlarında ve parklarında ağaçlar sararıyor, yürüyüşlere eşlik eden manzaralar değişiyor. Bu dönem aynı zamanda kültürel açıdan hareketli geçiyor: Uluslararası Kitap Fuarı ve bağımsız film festivali BAFICI düzenleniyor, kafelerden tango melodileri yükseliyor. Avrupa esintili mimarisiyle “Güney’in Paris’i” olarak anılan Buenos Aires, sonbaharın ışığında nostaljik ve ilham verici bir atmosfere bürünüyor. Siz de burada sonbaharın sakinliğini hissetmek ve tango melodilerini dinlemek isterseniz, Buenos Aires uçak biletinizi alarak bu deneyimi gerçeğe dönüştürebilirsiniz. Ayrıca, şehirde geçireceğiniz zamanı en iyi şekilde planlamak için 1 Şehir 3 Gün: Buenos Aires yazımıza da göz atabilirsiniz.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: Buenos Aires denince akla tango ve tarih geliyor, bunu en iyi yansıtan eserlerden biri de Alan Parker’ın yönettiği “Evita” filmi. Gerçek hayattan uyarlanan bu müzikal film, Eva Perón’un yaşam öyküsü üzerinden 1940’ların Buenos Aires atmosferini yansıtıyor. Madonna’nın başrolü üstlendiği Evita, Casa Rosada’nın balkonundan yükselen “Don’t Cry for Me Argentina” performansıyla hafızalara kazındı. Bu film sayesinde, Buenos Aires’in tarihine tanık olurken kentin tutkulu ruhunu ve tango ezgilerinin eşlik ettiği nostaljik havasını da derinden hissedeceksiniz.

    Gitmişken tatmadan dönme: Buenos Aires’te sonbahar akşamları serinlerken yerel halk ellerinde mate fincanlarıyla parkları dolduruyor. Mate, kuru yerba yapraklarının özel bir kabakta sıcak suyla demlendiği geleneksel bir içecek. Kendine has acı bitki aromasıyla belki ilk yudumda alışık olmayanları şaşırtıyor, fakat şehrin ruhuna karışmak için mutlaka denemelisiniz. Özellikle sonbaharda hafif serin havada, arkadaş gruplarının mate paylaştığını göreceksiniz, bu basit ritüel Buenos Aires’te dostluğun ve kültürün bir sembolü.


    Santiago, Şili

    Santiago genel şehir manzarası.
    Santiago genel şehir manzarası.

    And Dağları’nın eteklerindeki Santiago, sonbaharda sakin ve serin güzelliğiyle ziyaretçilerini karşılıyor. Kurak yaz biterken hava yumuşakça serinliyor, bağ bozumu mevsimiyle şehre yakın üzüm bağları altın sarısı yapraklarla kaplanıyor. Şehrin ortasından akan Mapocho Nehri’nin kenarındaki ağaçlar sararıp kızarırken, Cerro San Cristóbal’dan bakınca şehrin yeşil alanları sonbahar renklerine boyanmış hâlde görünüyor. Nisan ayı civarında bağlık bölgelerde “Vendimia” adı verilen hasat festivalleri düzenleniyor. Yerel halk üzüm ezme yarışmaları ve folklorik danslar eşliğinde kutlamalar yapıyor. Şehrin arka planındaki And zirveleri ise mayıs ayına doğru ilk kar taneleriyle beyaza bürünerek, turuncu sonbahar yapraklarıyla muhteşem bir tezat oluşturuyor. Santiago ve çevresi hakkında daha fazla bilgiye Şili’nin Başkenti ve Şehirleri yazımızdan ulaşabilirsiniz.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: Şili’nin ruhunu ve tarihî atmosferini anlamak için Isabel Allende’nin “Ruhlar Evi” romanı mükemmel bir seçenek. Allende’nin çok kuşaklı aile destanı, 20. yüzyıl Şili’sinin toplumsal durumlarını büyülü bir gerçekçilikle anlatıyor. Sonbahar akşamlarında, bir kafede kahvenizi yudumlarken bu kitabı okumak, Santiago’nun derin tarihine ve kültürel zenginliğine doğru ilham verici bir yolculuğa çıkmanızı sağlayabilir.

    Gitmişken tatmadan dönme: Sopaipilla, kabak püresiyle yapılan yuvarlak bir kızarmış hamur işi ve Şili’de geleneksel olarak yağmurlu günlerin atıştırmalığı. Özellikle sopaipillas pasadas denilen tatlı versiyonu, kızarmış hamurların pekmezli şuruba batırılmasıyla hazırlanıyor ve soğuk bir sonbahar akşamında iç ısıtıyor. Şehrin sokaklarında sıcacık sopaipillaların tatlı kokusunu takip ederek bu lezzeti deneyebilirsiniz. Yumuşak dokusu ve tarçın-karanfil aromalı şerbetiyle, sonbaharının tadını damaklarınızda hissedeceksiniz.


    Montevideo, Uruguay

    Montevideo’daki Plaza Independencia meydanı.
    Montevideo’daki Plaza Independencia meydanı.

    Río de la Plata’nın diğer yakasındaki Montevideo, sonbaharda dingin ve çekici bir atmosfere bürünüyor. Uruguay’ın başkenti, mart ayından mayıs ayına uzanan bu dönemde yazın kalabalık coşkusunu geride bırakıyor. Sokaklar, sahil boyunca uzanan ünlü cadde ve parklar huzurlu bir hâl alıyor. Gündüz sıcaklıkları ortalama 20°C civarında seyrediyor ve bunaltıcı nem azalıyor. Sararmış yaprakların süslediği ağaçlarla dolu Prado Parkı’nda yürüyüş yapmak, hafif serin esintiler eşliğinde şehrin yeşil dokusunu keşfetmek sonbaharın en büyük zevklerinden. Bu döneme denk gelen Semana Criolla (Gaucho Haftası) festivali, Paskalya haftasında kentin geleneksel yanını ön plana çıkarıyor. Kırsal kültürün şehirde kutlandığı bu etkinlikte, Prado semtindeki festival alanında geleneksel giysileriyle gaucho’lar at üstünde hünerlerini sergiliyor, halk müziği ve dans gösterileri yapılıyor. Montevideo ve Uruguay hakkında daha fazla bilgiye Uruguay’ın Başkenti ve Şehirleri yazımızdan ulaşabilirsiniz.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: Montevideo’nun melankolik ve naif ruhunu hissetmek için Juan Pablo Rebella ve Pablo Stoll ikilisinin filmi 25 Watts mükemmel bir tercih. Bu Uruguay yapımı film, üç gencin bir cumartesi gününü Montevideo sokaklarında geçirmelerini konu alıyor. Sıradan anların içinde gizlenen mizahı ve sessizliği yakalayarak, şehrin gündelik hayatını gençlik arayışları üzerinden anlatıyor. Montevideo’ya yolunuz düştüğünde, şehri sadece sinema üzerinden değil, sokaklarının canlı ritmiyle de deneyimleyebilirsiniz. Çünkü burası dünyanın en uzun karnavallarından birine ev sahipliği yapıyor. Ocak ayının sonlarından mart ortalarına kadar, yaklaşık 40-50 gün süren karnaval boyunca şehir âdeta kesintisiz bir festival alanına dönüşüyor.

    Gitmişken tatmadan dönme: Uruguay mutfağının gururu Chivito, Montevideo’ya gelmişken tadına bakmadan dönmemeniz gereken bir lezzet. Bir tür dolu dolu sandviç olan chivito, yumuşacık ekmek arasına ince dilim biftek, erimiş peynir, marul, domates, zeytin ve haşlanmış yumurta gibi malzemelerin özenle yerleştirilmesiyle hazırlanıyor. Bu zengin içerikli sandviç, adeta Uruguay kültürünün misafirperverliğini ve et tutkusunu temsil ediyor.


    Rio de Janeiro, Brezilya

    Rio de Janeiro’da sahil, şehir ve dağ manzarası.
    Rio de Janeiro’da sahil, şehir ve dağ manzarası.

    Rio de Janeiro’da sonbahar yaz mevsiminin kavurucu sıcaklarının hafiflediği, nispeten serin ve keyifli bir dönem. Bu aylarda Rio’da sıcaklıklar hala 25-30°C civarında seyrediyor ancak nem ve yağış belirgin biçimde azalıyor, şehir yazın bunaltıcı havasından kurtuluyor. Mart ayında karnaval kalabalıkları dağılmış olsa da Rio’nun enerjisi yıl boyu sürüyor. Üstelik nisan ve mayısta plajlar ve turistik noktalar daha sakin, fiyatlar da yaz sezonuna göre düşmeye başlıyor. Sonbaharda Lagoa çevresinde veya Jardim Botânico’da yürüyüş yapmak, hafif esintiler altında açan tropikal çiçekleri görmek huzur verici. Gün batımına doğru, Şeker Tepesi (Pão de Açúcar) veya Corcovado’daki İsa heykeli tepesine çıktığınızda, şehir altın kızılı bir ışığa bürünüyor. Ayrıca mayıs ayına doğru dağlarda yağmur azalınca Tijuca Ormanı’nda doğa yürüyüşleri ve şelale ziyaretleri de başka seçenekler olarak ortaya çıkıyor. Rio de Janeiro, sonbaharda hem canlı hem de biraz soluklanmış yüzüyle, samba ritimlerini ve deniz meltemlerini bir arada sunuyor. Rio de Janeiro’da gezilecek yerler, yerel deneyimler ve öneriler hakkında daha fazla bilgiye 1 Şehir 3 Gün: Rio de Janeiro yazımızdan ulaşabilirsiniz.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: Rio de Janeiro’nun renkli ve müzikli atmosferini bir filmde yakalamak gerekirse, Oscar ödüllü “Siyah Orfe” filmi iyi bir seçenek. Fransız yönetmen Marcel Camus’nün bu klasiği, Antik Yunan’ın Orfeus ve Eurydike mitini 1950’lerin Rio Karnavalı’nın kalbine taşıyor. Siyah Orfe, bir yandan Rio Karnavalı’nın coşkusunu yansıtırken, diğer yandan o dönemin Rio’sunun ruhunu ve trajedisini muhteşem bir sinematografiyle gözler önüne seriyor. İzlerken, karnaval kalabalıkları arasından süzülen büyüleyici bir aşk hikâyesi sayesinde Rio de Janeiro’nun hem neşeli hem hüzünlü ruhunu hissedeceksiniz.

    Gitmişken tatmadan dönme: Rio’ya kadar gelmişken ülkenin ulusal yemeği Feijoada’yı tatmadan dönmek olmaz. Özellikle cumartesi öğleden sonraları birçok lokantada servis edilen feijoada, kara fasulye ve çeşitli etlerle uzun süre pişirilerek hazırlanan nefis bir güveç yemeği. Yanında pirinç, dilimlenmiş portakal, kavrulmuş maniok unu ve lahana ile sunulan feijoada, kökleri Afrika’ya dayanan zengin bir mirasın parçası.


    La Paz, Bolivya

    La Paz’da rengârenk boyanmış evler ve şehir manzarası.
    La Paz’da rengârenk boyanmış evler ve şehir manzarası.

    Dünyanın en yüksek başkentlerinden La Paz, sonbahar mevsiminde keskin dağ havasıyla tazeleyici bir deneyim sunuyor. Mart sonunda yağmur sezonu sona ererken, nisan ve mayıs aylarında gökyüzü iyice berraklaşıyor, masmavi oluyor. 3600 metre rakımdaki La Paz’da gündüzleri ılıman, geceler ise oldukça soğuk, bu yüzden sokakta geleneksel poncho’larına sarınmış insanları görmek sıradan. Sonbahar aynı zamanda La Paz’ın en büyük kültürel olaylarından birine ev sahipliği yapıyor. Mayıs sonunda veya haziran başında gerçekleşen El Gran Poder festivali. Bu muazzam sokak karnavalında 30 bini aşkın dansçı ve müzisyen, rengârenk maskeler ve işlemeli kıyafetlerle saatler boyu şehir sokaklarında dans ediyor. Sonbaharda azalan turist kalabalığı sayesinde, Cadılar Çarşısı’nda daha sakin gezebilir, teleferik hatlarında sıraya girmeden kenti kuşbakışı izleyebilirsiniz. Ayrıca yüksek dağlarla çevrili bu şehrin etrafında, mayıs ayıyla birlikte Illimani Dağı’nın zirvesine yeni düşen karlar La Paz’ın sonbahar manzarasına görkemli bir fon oluşturur.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: La Paz, hem sinemanın hem de edebiyatın dikkatini çeken sıra dışı bir başkent. Juan de Recacoechea’nın romanından uyarlanan American Visa (2005), şehrin sokaklarını ve karmaşık atmosferini beyazperdeye taşımış. Daha yakın dönemde Kiro Russo’nun The Great Movement (2021) filmi, La Paz’ın gündelik yaşamını şiirsel ve büyülü bir gerçeklik duygusuyla işlemiş. Bu farklı eserlerde La Paz, yalnızca bir arka plan değil, karakterlerin ve hikâyelerin biçim aldığı özgün bir kentsel mekân olarak öne çıkıyor.

    Gitmişken tatmadan dönme: Bolivya mutfağının en sevilen sokak lezzetlerinden salteña, La Paz sokaklarında sabah saatlerinde sıkça karşınıza çıkacak. Salteña, içi sulu bir etli harçla dolu, fırında pişmiş bir tür empanada ancak onu özel kılan içindeki et suyu ve hafif tatlı hamuru. Genellikle sabah 11’e kadar tüketilen bu atıştırmalık, bir elinizde salteña diğer elinizde peçete ile dikkatlice tüketiliyor, ilk ısırıkta içinden fışkıran leziz sosu dökülebilir çünkü. Patates, havuç, bezelye ve baharatlarla pişen sığır veya tavuk eti, bazen de bir zeytin ve haşlanmış yumurta dilimi ile birleşerek salteña’nın eşsiz dolgusunu oluşturuyor. Sabah kuşluk vakti bir pastaneye uğrayıp sıcacık bir salteña ve yanına bir fincan tatlı “api” (mor mısırdan yapılan sıcak içecek) söylediğinizde, güne yerel halk gibi başlamanın keyfini süreceksiniz.


    San Carlos de Bariloche, Arjantin

    Bariloche’de Nahuel Huapi Gölü kıyısındaki katedral ve şehir manzarası.
    Bariloche’de Nahuel Huapi Gölü kıyısındaki katedral ve şehir manzarası.

    Patagonya’nın kuzeyindeki masalsı dağ kasabası Bariloche, sonbahar geldiğinde tam anlamıyla bir renk cümbüşüne dönüşüyor. Mart sonunda başlayan yaprak dökümü mevsimi, nisan ayında doruğa ulaşıyor. Çevredeki kayın, kavak ve huş ağaçları sarıdan turuncuya, kızıldan kahverengiye her tonu sergileyerek ormanları bir tabloya dönüştürüyor. Göl kenarındaki yürüyüş yollarında ilerlerken, Nahuel Huapi Gölü’nün durgun mavi sularında yansıyan kızıl yaprak manzaraları nefes kesici. Nisan ortasında şehir, ülkenin Ulusal Çikolata Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Paskalya haftasına denk gelen bu etkinlikte Bariloche sokakları tatlı bir telaşla doluyor. Dünyaca ünlü Bariloche çikolataları onurlandırılıyor, devasa boyutta dünyanın en uzun çikolata çubuğu hazırlanıyor, çikolata heykelleri sergileniyor ve her köşede ücretsiz tadımlar yapılıyor. Bu dönemde şehrin ana caddesi Mitre üzerinde gezinirken hava mis gibi kakao kokuyor.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: Netflix yapımı “Almost Family” (2025), Brezilyalı bir babanın kızının Arjantinli biriyle evlenmesini kabullenmeye çalıştığı eğlenceli bir aile komedisi. Felipe Joffily’nin yönettiği film, kültürel farkları mizahi bir dille işlerken Bariloche’in büyüleyici doğasını da sahneye taşıyor. Patagonya’nın kalbinde yer alan şehir, karlı dağları, gölleri ve sıcak atmosferiyle hikâyeye hem görsel bir zenginlik hem de duygusal bir derinlik katıyor.

    Gitmişken tatmadan dönme: Bariloche, çikolata tutkunlarının en önemli adreslerinden biri. Şehir merkezinde sıralanan çikolatacılar, ev yapımı nefis çikolatalarıyla ünlü. Özellikle sonbaharda Paskalya zamanı vitrinler devasa süslü çikolata yumurtalarla, tavşan figürleriyle doluyor. Mamuschka, Rapa Nui, Tante Frida gibi butik çikolatacılara uğrayıp türlü dolgulu pralinlerden ve sıcak çikolatadan mutlaka tatmalısınız.


    Valparaíso, Şili

    Valparaíso’da tepenin yamacına kurulmuş renkli evler ve arka planda katedral.
    Valparaíso’da tepenin yamacına kurulmuş renkli evler ve arka planda katedral.

    Şili’nin Pasifik kıyısındaki bohem liman şehri Valparaíso, sonbaharda rengarenk canlılığını sürdürmeye devam ediyor. Valparaíso’nun labirent gibi tepelerinde yükselen yüzlerce renkli ev, kırmızı, turuncu sonbahar güneşinin altında daha da canlı görünüyor. Her ne kadar Valparaíso’da iklim sebebiyle belirgin bir yaprak dökümü olmasa da, nisan ve mayıs aylarında sabahları hafif sis ve çiseleyen yağmurla şehir romantik bir atmosfere kavuşuyor. Bu dönemde turist kalabalıkları yaz aylarına göre azalıyor, dolayısıyla ara sokaklardaki murallerin tadını çıkarmak, tarihi asansörlerle tepeler arasında seyahat etmek daha kolay. Valparaíso sonbaharda kültür-sanat etkinliklerini de sürdürüyor. Ufak galerilerde sergiler, şiir dinletileri ve alternatif müzik performansları sıkça düzenleniyor. Ünlü şair Pablo Neruda’nın “La Sebastiana” adını verdiği evi müze hâline getirilmiş, şehri ziyaret eden sanatseverler için mutlaka uğranması gereken bir durak.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: Valparaíso’nun ruhunu anlamak için en iyi yollarından biri, Pablo Neruda’nın “Valparaíso’ya Övgü” şiirine dönmek. Neruda bu eserinde şehri canlı bir varlık gibi ele alıyor, onun dağınıklığını, renkli evlerle dolu dik yamaçlarını ve özgür karakterini konuşturuyor.

    Gitmişken tatmadan dönme: Valparaíso’nun öğrenci mekânlarından çıkıp tüm ülkeye yayılan ünlü yemeği chorrillana burada icat edilmiş ve en özgün hâlini denemek için doğru yerdesiniz. Büyükçe bir tabakta gelen chorrillana, kızarmış patateslerin üzerinde jülyen kesilmiş sote soğan ve parçalar halinde dana eti, en üstte de göz yumurtası ile sunulan doyurucu bir yemek.


    Asunción, Paraguay

    Asunción şehir merkezinde Paraguay bayrağıyla Hükümet Sarayı ve çevresindeki binalar.
    Asunción şehir merkezinde Paraguay bayrağıyla Hükümet Sarayı ve çevresindeki binalar.

    Güney Amerika’nın gözlerden biraz uzak köşesi Paraguay’ın başkenti Asunción, sonbaharda sıcak yaz günlerinin ardından rahat bir nefes alıyor. Mart ve nisan aylarında kavurucu yaz sıcağı yerini daha ılıman ve kuru bir havaya bırakıyor. Gündüzleri sıcaklık 25-28°C civarında seyrediyor, bunaltıcı nem düşüyor, akşamları ise hoş bir serinlik hissediliyor. Şehrin sakin sokaklarında turunçgillerin ve jacaranda ağaçlarının kokusu duyuluyor. Semana Santa (Kutsal Hafta), mart sonu veya nisan ayında Paraguay kültüründe çok önemli ve Asunción’da da bu dönemde hayat farklı bir ritme bürünüyor. Sonbaharda Asunción’da dolaşırken, bir yandan modern kafeler ve sanat galerilerinin hareketlendiğini, diğer yandan kimi köklü geleneklerin şehrin ruhunda canlı kaldığını fark edeceksiniz. Paraguarí Caddesi’nde tarihî binaların gölgesinde yürüyüp, akşam üzeri Paraguay nehrinde gün batımını izlemek, Asunción’un mütevazı fakat sıcak sonbahar büyüsünü hissetmenin en güzel yollarından biri. Asunción ve Paraguay hakkında daha fazla bilgiye Paraguay’ın Başkenti ve Şehirleri yazımızdan ulaşabilirsiniz.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: Asunción, Latin Amerika sinemasında zaman zaman beliren ama hâlâ keşfedilmeyi bekleyen bir başkent. Şehrin sıcak renkleri, hareketli sokakları ve pazar yerleri, özellikle bağımsız yapımlarda Paraguay’ın gündelik yaşamını yansıtmak için tercih ediliyor. Los Buscadores (2017) gibi filmlerde Asunción’un tarihî mahalleleri ve şehir merkezi, hem hikâyenin ritmini hem de karakterlerin arayışını şekillendiren bir arka plan olarak öne çıkıyor.

    Gitmişken tatmadan dönme: Paraguay’ın milli yiyeceği sayılabilecek chipa, özellikle Asunción’da Paskalya zamanı “tatmadan dönme” listesinin başında geliyor. Mısır unu, nişasta, Paraguay peyniri, yumurta ve sütle hazırlanan bu simit şeklindeki çörek, odun fırınlarında pişiriliyor ve dışı hafif sert, içi yumuşacık, yoğun peynir aromalı bir hamur işi olarak sunuluyor. Şehirde Capiatá gibi geleneksel fırınlarıyla ünlü semtlere giderseniz, hâlâ eski usul yapılışını görebilirsiniz.


    Cusco, Peru

    Cusco kent meydanı, katedral ve çevresindeki mimari yapıların genel görünümü.
    Cusco kent meydanı, katedral ve çevresindeki mimari yapıların genel görünümü.

    Tarihi İnka İmparatorluğu’nun başkenti olan ve dünyanın göbeği olarak anılan Cusco , 3400 metre rakımda yer alan büyüleyici bir şehir. And Dağları’nın eteklerinde yer alan Cusco, sonbahar aylarında daha sakin ve yumuşak bir havaya bürünüyor. Mart sonunda yağmurlar azalıyor, nisan ve mayısta gökyüzü açılıyor, günler ılıman geçiyor. Bu dönemde şehirde dolaşmak, dar taş sokaklarda ve tarihî meydanlarda vakit geçirmek çok daha rahat. Dağların yeşile çalan tonları, sabahın ince sisleri ve akşamın serinliği, Cusco’nun doğasına büyüleyici bir derinlik katıyor. Şehrin kalbi olan Plaza de Armas ile sanatçı ruhunu koruyan San Blas Mahallesi, bu mevsimde yürüyüşe çıkmak, yerel pazarları gezmek ve geleneksel el işlerini keşfetmek için ideal. Güneş ışığı taş sokaklara vurdukça Cusco’nun geçmişiyle bugünü iç içe geçiyor.

    Bu dönemde, dünyanın en çok hayranlık uyandıran arkeolojik alanlarından biri olan Machu Picchu’ya trenle yapılan yolculuk da ayrı bir keyif. Kayıp Şehir olarak anılan Machu Picchu, 1911’deki keşfinden bu yana yalnızca gezginleri değil, tüm dünyanın hayal gücünü etkileyerek Indiana Jones gibi maceraperest kâşif figürlerine de ilham vermiş. Yağmurlar çekildikçe vadiler ve teraslar tüm ihtişamıyla ortaya çıkarken, Güneş Tapınağı ve incelikle işlenmiş taş yapılar gün ışığına göre renk değiştirerek adeta nefes alan bir tabloya dönüşüyor.
    Cusco ve çevresindeki büyüleyici yerler hakkında daha fazla bilgiye Şili’nin Başkenti ve Şehirleri yazımızdan ulaşabilirsiniz.

    Şehrin ruhunu yakalamak için: Ernesto Che Guevara’nın gençlik dönemindeki Güney Amerika seyahatini anlatan Motosiklet Günlükleri mükemmel bir seçenek. Seyahatin Peru ve Cusco bölümü, gezginin bölgenin karmaşık tarihiyle ve kültürel derinliğiyle yüzleştiği ilham verici anlara sahne oluyor.

    Gitmişken tatmadan dönme: Cusco’nun 3400 metredeki yüksek rakımı, özellikle serinleyen sonbahar akşamlarında iç ısıtan ve doyurucu And çorbalarını akla getiriyor. Bu mutfağın en geleneksel ve popüler yemeklerinden biri, Quechua dilinde “bir tür yiyecek” anlamına gelen Chairo Cusqueño’dur. Tarihsel olarak uzun saatler yürüyen çiftçiler için yapılan bu çorba, kurutulmuş patates, sığır ve kuzu eti, bezelye ve fasulye gibi dayanıklı malzemelerden yapılıyor. Daha hafif bir seçenek arayanlar ise, yüksek besin değerine sahip ve sindirimi kolay olan geleneksel Sopa de Quinua’yı tercih edebilir.


    Sonbaharda Güney Amerika farklı yüzleriyle kendini gösteriyor. Yukarıda bahsedilen şehirlerin her biri, bu mevsimi kendi ritmi, kokusu ve rengiyle yaşatıyor. And Dağları’nın serinliğinden okyanus kıyısındaki sıcak akşamlara, kalabalık pazar yerlerinden sessiz meydanlara kadar her durak, kıtanın sonbahar tonlarını farklı biçimlerde yansıtıyor. Bu çeşitlilik, Güney Amerika’nın mevsimlerle değişen ama her zaman canlı kalan ruhunu en iyi biçimde ortaya koyuyor. Sonbaharda Güney Amerika şehirlerini keşfetmeyi sevdiyseniz, Uzak Doğu’nun büyüleyici atmosferini ve Avrupa’nın sonbahar renklerine bürünmüş şehirlerini anlattığımız içeriklerimize de mutlaka göz atın.

    *Blogumuzda yer alan bu yazının tarihi bazı güncellemelerden dolayı yeni görünüyor olabilir. Yazının içeriği yazarın kendi görüşünü yansıtmaktadır ve yazıda yer alan fiyat, ulaşım gibi bazı bilgilerin değişmiş olması mümkündür. Göz önünde bulundurmanızı rica ederiz.

    Bunlar da var!